Arap Baharı, 2010 yılında başlayan ve etkisi hâlâ devam eden, Arap Dünyasında yaşanan halk ayaklanmalarına verilen ortak addır. Bu halk hareketleri Arap coğrafyasındaki insanların diktatör olarak gördükleri liderlere karşı; demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerinden ortaya çıkmış toplumsal bir siyasi-silahlı harekettir. Birçok gösteri, protesto ve iç çatışmadan sonra halkların özgürlük mücadelesi adı altında bazı diktatörler resmen devrildi. Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Cezayir, Ürdün, Yemen ve Suriye gibi ülkelerde büyük çapta gelişen gösteri ve protestolar kontrol altına alınamayacak düzeye ulaştı. İlk olarak 2010'da Tunus'ta başlayan protestolar; daha sonra Mısır, Yemen, Cezayir ve Ürdün'e sıçradı. Bu direnişler Mısır, Libya, Tunus ve Yemen'de başarı göstermiş olup; Mısır'da 30 yıldır Cumhurbaşkanlığı makamında oturan "Muhammed Hüsnü Said Mübarek'in", Libya'da 41 yıl boyunca resmi görevi olmadığı halde ülkeyi yöneten "Muammer Kaddafi'nin", Tunus'ta 23 yıldır yönetimde olan "Zeynel Abidin Bin Ali'nin" ve Yemen devlet başkanı "Ali Abdullah Salih'in" görevlerini bırakmalarıyla sonuçlanmıştır. Ardından domino etkisiyle bütün Ortadoğu'ya yayılan "demokrasi ve özgürlük mücadelesi" adını verdiğimiz Arap Baharı içinden çıkılmaz bir hâl almaya başladı. Bunun en bariz örneği 2011 yılından bu yana devam eden Suriye'deki iç çatışmadır.
Tarih bize her dönem Batılı Devletlerin iki yüzlü birer hain olduğunu göstermiştir. Bunun altında yatan sebep ise Cerablus harekatında TSK'nın kahraman mehmetçiğinin; menşei Almanya'ya ait olan, kullanma yetkisi PYD terör örgütünün eli kanlı iblislerine verilen roket atarla şehit olmasıdır. Sadece bu da değil; Ortadoğu da yaşanan bir çok olayda Batının alçaklığına şahit olduk. Ayrıca Suriye iç savaşından bu güne Batı o mümbit topraklar üzerinde planlarını kurgulamaya başladı. Kendilerinin gayri-meşru çocukları ile peydahladıkları IŞİD'i miladı dolduktan sonra kendi elleri ile düşman ilan ettiler. Bu düşmanlığı, eski düşmanlarının karşısına yeni bir düşman yaratarak ilan edebilmek gerekliydi ve IŞİD türevi yeni bir terör örgütü yarattılar.
Yazıma başlamadan önce; Emin Alper ve Özgür Sevgi Göral'ın "Aydınlar Ocağı" adlı makalesinden yararlandığımı söylemek isterim.
Yazıda 1960 darbesi sonrası milliyetçi kesimin içine düştüğü ahvali ve darbeden ne derece etkilendiklerini, ihtilal sonrası tanzim edilen "Aydınlar Ocağının" fikri temellerinin neler olduğunu, bu fikirlerin devletin resmi ideolojisi haline nasıl geldiğini anlatmaya çalışacağım.
Son olarak 1990 yılı ve sonrası gelişen siyasi arenada "Aydınlar Ocağı" ve "Türk-İslam Sentezi" fikriyatının önemini kaybetmesindeki sebepleri makale ışığında değerlendireceğim.
27 Mayıs 1960 darbesinde en fazla etkilenen şüphesiz milliyetçi- muhafazakâr cenah oldu.