Dün akşam da televizyonları dolaştım.
Gördüğümü söylemesem olmaz.
Cımbızla seçilmiş bazı konular saatlerce tartışıldı.
Günlerdir de tartışılıyordu.
"Cımbızla seçilmiş" dedim.
Evet cımbızla seçilmiş.
Ve güdümlü.
Bizde artık gündemin gerçekle alakası olması gerekmiyor.
Öyle bir şeyin varlığı yetiyor.
Önemsizmiş, değersizmiş,, olsun!
Bize yarayacak ya.. o önemli.
Sanki bir merkezden devamlı bu tür güdümlü gündemler icad ediliyor.
Basın da işareti alıyor ve kadrolu elemanları çağırıyor, konuşturuyor.
"Kadrolu elemanlar", dedim.
Evet kadrolu elemanlar.
Herşeyi biliyorlar ve yalnız onlar biliyorlar.
Bu ülkenin konularında yetişmiş, birinci sınıf adamları da bunları ve benzer uygulamaları görüp işe yarayacakları başka ülkelere gidiyorlar.
İçleri kan ağlayarak gidiyorlar.
Genç beyinler deseniz ayrı bir "dâğ-ı derûn"!
Burada gelecek göremiyorlar, "Beni bir yere almazlar, eş-dost-hısım-akraba-yandaş.. varken" deyip çare aramaya başlıyorlar...
Başkaları tarafından devşiriliyorlar.
Amerika ve Avrupa böyle Türk gençleriyle doldu.
Alıyor, itibar ediyor ve faydalanıyorlar.
Bütün bu olanları anlamak için televizyon tartışmalarına bakmak yeter.
Hazırlanmış gündemlerin hazırlanmış konukları her akşam ekranlarda.
Hem de yıllardır.
Arada büyük değil, büyük büyük gaf yapanlar gidiyor, sahibinin sesi başkaları hemen yerlerine geliyor.
Bu manzara içinize siniyor mu?
Burada zerrece bir gerçek arayışı görüyor musunuz?
Kurgu açık: Bunlar konuşulacak ve bunlar konuşacak.
Bitti.
Başkaları konuşursa aman ha aman!
Bazen arada kaçıyor ve eleştiren, çok yönlü bakan, içi yanan isimler çıkıyor.
Dün gece onlardan birini dinledim: Aydın Sezer.
Habertürk'te, Eren Eğilmez'in programındaydı.
Öyle bir manzara çizildi ki Türkiye süper güç olma yolunda ilerliyor.
Bütün dünya hayran.
Aydın Bey o sırada söz aldı, konuştukça yüzler değişti.
Net olaylar ve olgulardan bahsediyordu.
Araya da giremediler.
Öyle bir beş dakikaydı ki, "hipnozdan uyanın!" demiş oldu.
"Biden muhalefeti dizayn etmeye kalkıyormuş. Ben size Amerika'nın nasıl müdahale ettiğini örnekleriyle anlatayım. 2002'yi konuşalım. 2008'i konuşalım. 2013'ü konuşalım. Bu hükumet Amerika ile kaç kere iç politikayı dizayn etti. Ezbere konuşmuyorum, tasfiye edilenlerden biri benim. Bütün detaylarıyla konuşalım. Ben bunları kim istiyorsa konuşmak isterim. Konu buysa böyle konuşulur. Bıden'ın sinek vızıltısı değil.." dedi
"Trump'ın mektubunu konuşalım, başka başka müdahalelerde susuşumuzu konuşalım.Kim onlarla berabermiş onu konuşalım.." dedi.
"Bu hükumet, ülkenin dış politikasını tamamiyle iç politikaya endeksledi. Dış politika yoktur.. iç politika vardır, bunu konuşalım.." dedi.
"Ben buraya verdiğiniz konu başlıklarını konuşmaya geldim. Bırakın diğerlerini, Rusya ile ilişkilerimiz iyi mi? Uçak düşürdükten sonra ne tavizler verdik? Hala Rusya Nükleer santral için neler koparıyor? Anlaşmada olmayan neler verdik.. bunları Türkiye bilmiyor. Bu konularda derin araştırmalarım malumdur. Mavi Güç kitabımda Doğu Akdeniz ve bütün bir denizler meselesini ele aldım..." dedi ve başladı.
Meğer neler bilmiyormuşuz.
Adalar Denizi'nden Akdeniz'e, dünden bugüne durumumuzu anlattı.
Bir konuyu da ısrarla söyledi: "Mısır'la yakın dost olmayabilirsiniz ama böyle düşman olmanın mantığı yoktur. Bizim elçi bulundurmadığımız Mısır, son anlaşmayla bile Yunanistan'a Meis'in yakınlarından geçen bir deniz hakimiyeti imkanı vermedi. Bunu kabul etmedi." dedi.
Ben iyi anlatamadım, burası detay verecek yer de değil, meraklısı YouTube'tan programın o bölümünü açar dinler.
Konuşulacaksa böyle tam bilgiyle ve dünya tanınarak konuşulur.
Her konu konuşulur.
Şu günlerde virüs ve ekonomik krize yol açan virüs konuşulur.
İçerde asıl gündem, ekonomidir, işsizliktir, açlıktır, ehliyetsizliktir, liyakatsizliktir, kayırmacılıktır.. bunlar konuşulur.
Dışarda dünya kaynıyor.
Özellikle Ortadoğu.
Etrafımız ateş çemberi ve dostumuz yok.
Evet yok.
Bu durumda bunun ne demek olduğunu az çok tarih bilenler anlar.
Bunlar konuşulur.
Madem konu oraya geldi, şunu da söyleyeyim:
Aydın Sezer'den önce Mete Yarar, Katar'la ne kadar iç içe olduğumuzu böbürlene böbürlene anlatıyordu.
Verdiği örneğe bakın siz!
Tek onlarla dostuz ya.. varın anlayın!
Kaldı ki Doğu Akdeniz'de onlar da Kıbrıs Rum Kesimi'yle anlaştı.
Yani Katar bile dediği gibi değil.
Sonra, altı üstü o küçük emirliklerden bir emirlik.
300 bin nüfuslu Katar, 150' bini yerli Katar, sanki dünya deviymiş gibi..
Bu kadar tuhaf bir "algıda seçicilik" örneği az bulunur.
Biz yıllardır bu adamları dinleye dinleye bu hale geldik.
Bu Türkiye'ye iyilik değildir.
Beter bir aldatmadır.