Beni bilen bilir. İdeolojilerin ve siyasetin Türkiye'de bir oyuncağa dönmesi ve ülkenin bel kemiği diye tabir edilen Türk millyetçisi ve mütedeyyin partinin hamura dönmesi beni sosyopolitik bütün gelişmelerin dışında bırakmıştı. Kitle hareketlerini ve sosyolojik yapıları iyice öğrenmeye başlayınca kendimi apolitik bir konumlandırmada tutmuştum. Bu duruşuma rağmen şimdi neden siyasi bir yazı oluşturmaya çalışıyorum?
Türkiye'de yatak odalarımıza kadar siyasetin girdiğinin bütün bir halk farkındadır. Çünkü sözüm ona evleneceğimiz kişinin siyasi yelpazede keskin olup olmadığına kadar didik didik ederiz. Bu ne demektir? Türkiye'deki apolitik konum dünyadakine benzemez. İlgilenmemekten çok kulak kapatırsınız demektir. Dışarıda kalmak değildir. Konuşmamayı tercih etmektir. Neyse uzatmayayım. 23 Haziran gecesinin sonuçları bana neyi gösterdi? Sizlere buradan kendimce analizler yapayım. Bakalım siyasi analistlerin yorumları kadar doğru bulabilecek misiniz?
Yorumuma AKP'nin bugüne kadar kazanmasının nedenini ve 23 Haziran gecesinde neden hezimete uğradığını söyleyerek başlayayım. Erdoğan ve AKP'nin 17 yıldır süren zaferinin arkasında birçok sosyoekonomik ve politik neden var. Fakat aralarında en önemlisi Erdoğan'ın halk karşısında oluşturduğu müthiş cazibe ve karakteridir. İktidara geldiğinden beri dostu ve düşmanı üzerinde öyle bir etki oluşturdu ki yepyeni ve karşı argüman üretemeyecek konumda idi. Sağ siyasetin bütün tekelini eline alan, solun jakobenliğini halkın gözüne gözüne vuran bir etkiydi. Kimsesizlerin güçlü ve haklı bağıran sesi Erdoğan… Onun herkesi kucaklayan partisi Adalet ve Kalkınma Partisi… Bu muazzam güç AKP'nin terör sorununu çözmeye çalışırken güvenlik açığı oluşturmayı göze alacak kadar açılım politikasına kadar devam etti. Şehit sayılarının artması milliyetçi partileri ve ulusal tabanı meclise taşımış olsa da Erdoğan'ın liderliğini kırabilecek güçte değildi. 2013'ten sonraki süreci hatırlayanlar bilir. Terörün azgınlaşması, ekonominin eskisi kadar iyi gitmemesi, gezi parkı olayları… Yani kısaca terör ve ekonomik sorunlar Türkiye'nin politik tercihlerini değiştirdi. İşte İmamoğlu'nun zaferi bu kırılmada gizli. Görebilenler ve yorumlayanlar da bunu çok net görecektir. Kötü şartlar altında ezilenlerin ve mahvolanların durumunu kimler yüksek sesle haykırırsa onlar parlayan yıldız olurlar. Neyden mi bahsediyorum? 2015 seçim sonuçlarından bahsediyorum elbette ki… Terörden ve ekonomiden bunalan bir kısım insanlar AKP ve Erdoğan'ın siyasetinden neden vazgeçti? Selahattin Demirtaş ezilenlerin ve mahvolanların yüksek sesi oldu. Biliyorum. Temsil ettiği parti terör örgütüyle aynı çizgiden olan parti. Fakat insanlar oy verirken milliyetçi hassasiyetlere çok bakmazlar. Canları yandıktan sonra kim bu can yakıntısını seslendirirse ona oy verirler. Demirtaş o dönemin ahlaklısı ve popülisti olduğundan AKP'nin elinden tek başına iktidarı almada büyük rol oynadı. Terör sorununun yanlış olan çözümü iktidarı elinden kaydırdı. O dönemde AKP sonuçları çok doğru okumuş olmalı ki güvenlik sorununu nasıl çözeceğinin farkına vardı. Şehitlerin on kat artmasına rağmen PKK'nın şehirlerden tasviyesine başladı. Bu inanılmaz bir etki yarattı. 3 ay gibi kısa sürede AKP kaybettiği iktidarı tekrar aldı. MHP'nin özellikle çözüm süreci ve koalisyon dönemindeki tavrı ise unutulamayacak kadar hafızalarda yerini aldı.
Peki bu yaşanan gelişmelerin İmamoğlu'nun kazanmasında ne gibi etkisi olabilir? Ben olayı Erdoğan'ın neden bu kadar kudretli olduğuna bağlayacağım. Erdoğan ta ki çözüm sürecinin, gezi parkı olaylarının ve ekonomik daralmanın doğurduğu kötü sonuçların yarattığı etkinin oluşturduğu karizmatik liderlerle karşılaşana kadar müthiş etkisini sürdürdü. O dönemde Demirtaş'ın karizması ve MHP'nin teröre karşı tavrı o etkiyi bir nebze kırmıştı. Şimdi neler oluyor peki?
Muhalif arkadaşlarla konuşurken hep şunu söylediğimi hatırlıyorum. Erdoğan'ın ve AKP'nin gücünün çok fazla abartıldığını, karşısında yeterince donanımlı bir rakip olmadığından ezici ve otoriter üstünlüğünü koruduğunu, eğer yeterince donanımlı birileri çıksa neler yapabilecekleri hakkında şaşıracaklarını söylemiştim. Çünkü bu muazzam tek başına iktidar dönemi Erdoğan'ın ezici karizmatikliği ve afallamış muhalefetin etkisiz kalmasından kaynaklanıyordu. Şimdi ise şartlar yine kötüleşmiş, ekonomik bunalım hat safhaya çıkmış ve yetkisi İstanbul'la sınırlı olmasına rağmen bütün yurtta heyecan ve umut uyandıran, arkadaşlara bahsettiğim yeterince donanımlı olan bir adam çıktı. Bütün ezberlerin ötesinde, rakiplerin sığlığından uzak, her şeyden ve her politik açıktan haberi olan, dinamik ve genç, en önemlisi olarak da ezilenlerin ve mahvolanların yüksek sesi olarak açığa çıkan bir adam… Üstelik en amatör parti olarak görülen CHP'den bir aday… İnanılmaz etki oluşturması gayet normal değil mi? Hayatında ciddi bir rakiple karşılaşmamış bir iktidar ve son derece karizmatik, donanımlı ve tatlı dilli bir insan… Kötü şartların ve berbat durumun kahramanı… İnsana dokunan ve kapı kapı gezen deli bir kişilik… Kimseye kötü gözle bakmayan, göğsü yetse bütün yurdu kucaklayacak gibi duran o Karadenizli insan… Projelerinden ya da sosyoekonomik planlarından bahsetmedim dikkat ederseniz. Çünkü bizim halk ; kötü şartlarda sadece duygularına bakar. İmamoğlu şu an İstanbul için siyasi bir kahraman… Bir abi, bir baba ve bir kardeş pozisyonunda… Geldiği kökene bakmadan herkes ona akın akın koştu. Tıpkı 2000'li yılların başında Erdoğan'a koştuğu gibi… O yüzden bu seçimlerin sonuçlarını AKP kaybetti diye bakmak yerine İmamoğlu kazandı diye bakmak gerekir. Çünkü ihtiyacın olanı biri sana vereceğini vaat ediyor. Sahi ne olmasını bekliyorlardı?
O yüzden Erdoğan ve partisi artık eskisi kadar abartılmamalı. Çünkü önce Demirtaş, sonra İmamoğlu kötü şartların oluşturduğu fırsatları değerlendirince onları bulunduğu yerden indirdikleri açığa çıktı. Güçlü lider rakiplerini bir bir eleyen liderdir. Eğer ilk kazada rakiplerin seni alt ediyorsa burada muazzam bir başarı yok demektir. İmamoğlu bu sevgi selini ve donanımını 10 yıl kadar koruyabilirse ülkenin yeni anlayışla gelen ilk Cumhurbaşkanı olacaktır. Türkiye'nin siyasi tarihlerini okuyanlar bu öngörünün gerçekleşebileceğini anlayacaklardır. İmamoğlu kendi zaferini taçlandırmıştır.
Unutmadan… 31 Mart öncesi kampanyasında yayınladığı şu şarkının ne kadar umut verdiğini siz de görün istiyorum. Başarının sırrı bu seçim şarkısında yatıyor.