Anadolu'nun hemen hemen her köyü birbirinin aynısı; çok ufak istisnalar hariç.
Akşama kadar kahvede oturup, geleni gideni takip eden amcalar.
Sabaha kadar amcaların boşalttığı koltuklarda okey, iskambil oynayıp, gizli gizli alkol tüketen delikanlılar.
Bu amcalar,oturdukları yerden milletin oğluna kızına ayar vermeye kalkar, abisine babasına şikayet eder, evlatların bir ton dayak yemesine neden olurlar.
Her namaz vakti, caminin kapısında kim gelmiş, kim gitmiş, çetere tutup, hele hele cuma namazlarına gelmeyenleri afaroz ederler aynı amcalar.
Akşama kadar tarlada, bağda bahçede ekin ekip biçen teyzeler, ablalar ki bunların bir kısmında kanguru gibi bebeleri sırtında eklemlidir.
Annelere yardıma giden gelinler, gelinlik kızlar.
Bunlar da akşamları hanelerde toplanır, onun bunun kızını, oğlunu çekiştirip dururlar. Ki bunların bir kısmının söyledikleri lafları kulaklarımla duymuşluğum var...
Düşünün, İstanbul gibi bir şehrin köyünde, kendi köyümde durum bu, Anadolu'da gidip gördüğüm, hatta kısmen çalıştığım köylerde de durum bu.
Bu yurdun insanlarının hayatına yön veren birinci öncelikli mevzu din. Din önemli. Köyün namusu önemli. Kızların kılık kıyafeti önemli. İşte münafıklık da burada başlıyor, yıllardır anlata anlata anlatamadığım... Anlatmayı başaramadığım.
Son örneği günlerdir telefon ekranına düşüyor hadiselerin. 12 yaşında bir kızın üstünden köy geçmiş.
Hani o kahvede yargı dağıtıp, cami kapısında cennet cehennem taksimi yapan ağalar var ya, ta kendileri...
Öyle bir düzen ki, din var, ahlak yok.
Ve bunca ahlaksızlığa karşı ayaklanıp, kendi namuslarını koruması gereken dindarlardan en ufak bir ses yok.
İslamiyet kan ağlıyor, "lekün dinüküm, velliye din" dedik diye afaroz edilen bizim gibilerden başka ses çıkaran yok.
Ama Kafirun Suresi var. İyi ki ilahi adalet var.
İyi ki mahkeme-i kübra var.
Hesaplaşacağız...
Emel Uysal