toVarlığımız genetik kodlarla birlikte çevresel faktörler ve ani değişimlerle şekillenir. Çok iyi yetişmiş olmasına rağmen tramva yaşayan bazı kişiler işte o ani değişimler yüzüne rezil bir hayata maruz kalabilirler. Şükür ki ben hiçbir zaman itici bulduğum bir zaman diliminde yaşamadım.
Genetik kodlar itibariyle zeki, istişareye yatkın, duygusal ve eli açık biriyim. Eli açık olmaktan kastım cömertlikten ziyade sermaye biriktirmemek ya da yatırım yapmamak durumudur. Paranın gücüne hiçbir zaman inanmadım. Paranın gücü meselesine daha sonra devam edeceğim için burada bir es verip çevresel faktörlerime geçmek istiyorum.
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi kötü okulun iyi öğrencisiydim. Okul zamanları evde vakit geçiren, büyüklerin akıllarını süzen bir çocuk düşünün. Yazları ise esas arkadaşlarıyla sokakları turlayan makul bir sokak çocuğu haline geliyorum. Gece geç saatlere kadar kalabalık erkek gruplarının birer neferiydim. Çevresel faktörlerin en büyüğü olan okul ve mahalle kavramları açısından bakıldığında piyangonun vurduğu biriydim. İnanır mısınız bilmiyorum ama arkadaş grubumuzun hiçbirinde kötü alışkanlık yoktu. Sigarayı dahi bilmeyen bir oyun alanına sahiptik. Tek kusurumuz ; harçlığımızı "compact disk " (namıyla CD) denilen teknoloji harikasına harcamak. Fantastik filmleri hap gibi içerdik. Yüzüklerin efendisi yüzüne mahalle maçlarını kaç kere ekmeye kalktık. O zamanlar hatırlıyorum bu işlerin organizatörü olan arkadaşlarımız deliye dönerdi. Erkek çocukları iyi bilir, mahalle maçı :
NAMUS MAÇIDIR.
Katılmayan ise dışlanmış olmaya razı olur. Hani eskiler iki elin kanda olsa bile yapacaksın derler ya öyle bir hadise bizimkisi. Üstelik otorite futbolu becerikli hale getirmiş arkadaşlarımızın elindedir. Onların söyledikleri " redline" olmuştur. İşin karikatür kısmına benzeyen tarafı ise sürekli yedek olmasına rağmen her gün maça gelen arkadaşlarımızdı. Bu durumu şimdiki çocuklar pek bilmez. Bunun adı gruba bağlılıktır. Müesses nizam olan "futbol rutini " devam etmelidir. Hey gidi günler...
Neyse hoş zamanlar geçirmiş ama sonra boşluğa düşmüş emeklilere dönmeyeyim. Ha bu arada hatırlatayım ; ben asla yedek olmadım. İnce ve makul kişiliğim futboluma da yansımıştı.
Çevresel faktörlerden bahis açmıştım, hatırlayın. Gruba bağlılığın ve aile değerlerinin kutsallaştığı bu müesses nizamda ben ne zaman kendimi "Kürşad" hissettim? Bence önemli olan ve eğer siz okurlarım keyif alıyorsanız aydınlatmamız gereken yer burası.
Gruba bağlılık, ailevi değerlerin mutlak sınırları ve benim uyumlu ama sessiz yapım. Kırılması gereken zor bir kabuğun dış kısmındayız. Hayat ezberleri bize söyler ki sert kabuk büyük değişimlerle kırılır. Hayır efendim. Bu bir kahramanlık hikayesi değil. Karşınızda bir Mustafa Kemal yok. Büyük değişimler ve ani sıçramalar birikmiş şuurların eseridir. (Bu söylediğim manifesto tarzı söylemin kaynağı çok sevdiğim Attila İlhan'dır. Meraklıları " Diyalektik Gazel " adlı şiire bakabilir.)
Kabuğumu kişiliğim gibi sessizce kırışımın hikayesi üniversitede kendi iç dünyama dönüşümün eseridir. Satırların arasında kaybolmuş bu meczup ; hayal gücüyle, duygularıyla ve dünyayı saf bir usla kavrayışıyla doğdu. Elimdeki sopama, sırtımdaki heybeme ve üstümdeki eskimiş tek tip elbiseme sahip oluşum bir odada tek başıma kalıp uykularımı kaçırdığım zamanlara isabet eder. Dostoyevski okurken iç çekişim beni var etmeye başladı. İnsanlar arasındaki büyük eşitsizliği tarihin tozlu sayfalarında gezerken öğrendim. İletişimin şaha kalktığı bir çağda, Türkçemizden, Türk olarak doğmamızdan yani seçimimiz olmayan her şeyi dışlayan karar alıcı mekanizmaların demir yumruklarının her yerde olduğu bir mazide serpilip yeşerdim. Tarihin sahnesinde okuduğumuz hadiseler postmodern çağda başka bir canavara dönüp karşımıza çıkıyordu. Birikmiş şuurlar diyordum ya hani... İşte o zamanlar para yerine şuur biriktiyordum. Şimdilerde bunun patlamasını hissediyorum.
Derin konulara girerek o güzel canlarınızı sıkmak istemem. Zaten serinin bu kısmı yeterince uzun oldu değil mi? Neyse ki bitiriyorum.
Kendimi bizzat ben yani Kürşad olarak tanımlayışımın özet kısmını ilettim sizlere. Gruba ve aileye bağlılığı son derece yüksek olan, makul ve zeki sayılan, ama naif ve duygusal tarafıyla da güçlü olmaya alışamamış biri ani değişimlere karşı kendisini dirençli olarak konumlandırdı. Gruba bağlılık anlayışını yıktı, ailesinin gelişiminin önceliğini kendi gelişimine bıraktı. Büyük toplumsal ezberleri buruşturup attı. Çünkü toplumsal ezberler birey olmanızdaki en büyük engellerdir. Dünyamı tanıyışım trajik olmasa da zor zamanlara aklı başında şahit oluşumla gerçekleşti. Peki final bölümünde ısrarla dönüp dolaştığım bu yerde Kürşad kimdir?
İsterseniz bunu yarına bırakalım. " Ben Kimim" serisi farklı bir dünyayı nasıl oluşturmayı başardığımla devam edecek. Bu kadar okumanız bile büyük bir lütuf.
Değerli okurlarım...
Yarın görüşmek dileğiyle...