By İbrahim Kürşad ACAR on Salı, 20 Ekim 2020
Category: Yaşam

ÇAĞIMIZIN SERÜVENİ: Güçsüz İnsan

Karanlık bir tablo içerisinde, ümitsiz ve duyarsız bir profil çizmek için bu başlığı açabildirim. Distopik bir evrende, sizi gözetleyen kuşlar yerine telefonlarınızdaki uygulamaların zihninizin içerisine girdiğini söyleyebilirdim. Ama hayır... Böyle bir şey yapmak ahmaklık ve insan doğasına aykırı bir şey olurdu. Oysaki ben normal ve aynı zamanda rahatsız edici olmak için burdayım.

Dünyamızın değişim baskısı ile kavrulduğu zamanlarda kendi kabuğuna çekilmek, değişime direnmek ya da düşüncelerimizi sabitlemek çözüm yolu gibi geliyor olabilir. Çünkü hayatlarımız dışarıdan o kadar taarruza uğruyor ki savunma mekanizmaları geliştiremeyebiliyoruz. Değişim baskısı toplumsal değerlerin içinin oyulmasından sonra tek itici güç oldu. Yeni model bir telefon aldıktan sonra geçen iki yılın ardından telefonun hala sağlam olması, sizin dikkatli ve temiz bir kullanıcı olduğunuzu değil paraya kıymayan, teknolojiyi takip etmeyen, yeni uygulamalardan mahrum kalan biri olduğunuzu gösterir. Pantolonunuz birkaç yıldır değiştirmiyor iseniz " tarz " olmaktan bahsetmeyin lütfen. Dürüstlük, erdemlik, çalışkanlık, babacanlık yerine toplum içine geçen değerlere bakar mısınız? Abarttığımı düşünmeyin sakın. Emin olun artık giyim tarzınız, tükettiğiniz nesneler, kullandığınız araba ve saçlarınızın şekli dahi karşınızdaki kişiye çok farklı bir izlenim veriyor. Milyonlarca yıllık evrimsel süreçlerde geliştirdiğimiz bütün mitlerimiz yerini tüketim kültürüne bırakıyor. Vahim demek istemiyorum ama çelişkili ve yanlış bir eğilim.

Bunun sebebi için kapitalist ekonomik sistemi suçlamak kolaycı bir yaklaşım olur. Kapitalizm olmasa geçirdiğimiz büyük değişimi seyreylemek mümkün olmazdı. Sorun kapitalist sistemde de var elbette ama esas nedeni değil. Girişimcilik, çalışkanlık ve sermaye biriktirme üzerine kurulu bu sistemin size fikir eşitliği vermesi uygun ve güzel. Fakat davranış eşitliği ya da girişimcilik fırsatı sunma konusunda aynı tavrı gösterdiğini söylemek mümkün değil.

İşte böyle bir ahval içinde eğitim sistemi bireyi kutsallaştırıp, her şeyi yapabileceğimiz hissi veriyor. Liseye kadar masallar ülkesinde yaşayan çocuklarımız, liseye geçince balyoz gibi inen derslerin akademik ağırlığı ile sudan çıkmış balığa dönüyor. Eğitim sistemi içinde kazandığımız değerler lisede aşındıktan sonra üniversitenin sunduğu özgürlük yanılsaması bizleri soyut değerlerden uzak, tüketime bağlı bir yapının adresi olarak gösteriyor. Güçsüzlük tam da üniversiteden sonra başlıyor. Çünkü üniversiteden sonra iş bulmalısın, evlenmelisin, araba ve ev almalısın, işinde yükselmelisin bilmem ne derken öğrendiğimiz o değerlere ne oluyor? Emeğimiz kadar, hakkaniyetli çalışmamız gerektiği ile yanıp tutuşurken mülakat ile işe alınınca liyakata olan inancımız sarsılıyor. Çünkü torpil yapıyor, iktidar partisinin adamlarına yaslanıyor ve " ne olursa olsun da işimiz olsun" felsefesi ilk olarak adalet ve liyakat duygusuna taarruz ediyor. Bizi buna mecbur ediyorlar savunması da bizi sözüm ona rahatlatıyor. İnandığımız değerlerle ilgili ilk sarsıntıdan sonra eş seçerken, araba kullanırken, ev alırken, ana babamızla konuşurken, arkadaş seçerken gözümüzde ve kalbimizde fırsatçılık, riyakarlık ve günübirlik pozisyonlar geliştiriyoruz. Kırmızı ışıkta geçerken kurallara olan bağılığımıza ve dürüstlüğümüze ne oluyor sanıyorsunuz? Basit bir ihlal bile bu dürüstlüğü aşındırır. 

Ekonomik sistem ise sizi bir yandan hep kaliteli tüketmeye zorladığı için para kazanma hırsı okuldaki değerlerinizi aşındırmaya daha fazla zorlar. Patron paranızı biraz geç yatırsın hemen beceriksiz olur. Devlet paranızdan fazla vergi alsın sömüren olur. Elbette patron ya da devlet hatalıdır ama sizin sabırlı ve sakin olmanız gerektiğinze dair öğreti nereye kayboldu?

Böyle böyle her şeyiniz aşınır. Kapitalizmin istediği noktaya işte o zaman gelirsiniz. Sadece tüketmeye hazır koca bir insanlık. Tüketebildiğiniz kadar güçlü tüketemediğiniz kadar zayıf... Güçsüz insan işte böyle boy gösterir. Bütün psikolojik harpler böyle başlar.

Böyle kıvama gelince sizi siyasiler, patronlar avlar. Milletvekili size gelir iş, aş der. Der demesine ama ailece bana oy verirseniz der. Patron sizi işe almak ister ama bak maaşı bu kadar der. Hükümet size özgürlük, adalet, eşitlik sağlayacağım ve kimse yatağa aç girmeyecek der. Yaptığı reformları, verdiği hibeleri, devasa yatırımlarını gösterir. Sen hiç gitmesen de o köprüden " adam çalışıyor" dersin. Bütün gün zar zor bulduğun işinde çalışıp imanın gevrediği için televizyondan ya da Twitter ahalisinden duyduğun her şeye inanırsın. Oysa amaç her zaman manipülasyondur. Kafanın içine hükmetmektir. Bir sonraki seçime kadar seni tutması lazım ki " diğeri, yani bir anlamda terörist" olmayasın.

Devrin güçsüz insanı sosyal hayattaki her şey tarafından manipüle edilmeye o kadar müsait hale gelir ki yönlendirmek sadece başarılı birkaç reklama bakar. Sen ise özgür iradem çalışıyor ve ben güçlü biriyim zannedersin.

Şimdi anlayabiliyor muyuz? Atalarımızın masalları diye fırlatıp attığımız o güzel dini kaidelerin, erdemlerin, toplumsal değerlerin aslında bizim güçlü olmamız için gerektiğini anlayabiliyor musun?

Bütün dünyada ilkesiz, ahlaksız, nefret eden, kendisini tanrı gibi görüp her şeyine doğru diyen, varlığından başka bir otoriteyi tanırsa öleceğini zanneden o liderlerin neden bu kadar güçlü ve pervasız olduğu şimdi daha açık değil mi? Senin güçsüzlüğün ve içi doldurulmuş kafan yüzüne kendisini dokunulmaz ve kahraman kılmaları şimdi daha da net değil mi? Onlara, düştüğümüz meçhul durumdan kurtaracak zannıyla yıllarca güvenmemiz ve beklentiye girip sorumluluğu fırlatıp atmamız normal değil mi?

Hayatı yaşanmaz kılan şey güçsüz milyonların karşısında, güçlü insanların tanrısal özgüvenleriyle durmalarından kaynaklanır. Ne bu kadar güçsüzlük, ne de bu kadar özgüven sağlıklıdır.

Bütün imkanlara ve teknolojiye rağmen intiharlarımız, mutsuzluklarımız ve dinmek bilmeyen ızdırabımız bundandır. Çelişkilerle geçmiş bir hayat, manipüle edilmiş bir kafa...

21.yy insanı işte bu yüzden güçsüz ve özgüvensizdir. Birey oldum yanılsamasına düşüp kendisini oyuncak haline getirir.

Related Posts

Leave Comments