Ülkenin İstatistik tutmakla yükümlü kurumu enflasyon sepetini sıfır göstermek için taklalar atar, emniyeti "dayak cennet çıkma" kafalı adamlarca dolar, aile ve çocuklardan sorumluları çocukları değil taciz ve tecavüzlerin olduğu vakıfları korur olduğundan kimselerin aklına gelmiyor, bu ülkenin kadınlarının ve çocuklarının neden şiddet sarmalında yuvarlanıp durduğu... Acı içinde fark ediyoruz ki; kimsenin umurunda değiliz...
Bir kadının çilesi anne karnına düştüğünde başlar şarkta aslında... Kızıma hamileyken ve tam da onun bir 'kız' olduğu müjdesini almazdan az evvel gözümle şahit olduğum vakaydı "bebek kız olacağı için birbirine giren' aile fertlerinin hali. Vaka diyorum çünkü taraflarıyla beraber derhal tedavi altına alınmaları gerekiyordu bence. Ben doktorun yerinde olsam o çocuğu doğar doğmaz devlet korumasına aldırır, bir daha da çocuk sahibi olmamaları için elimden geleni yapardım. Parantez içinde -sanki devlette güvende mi olacaktı sanki- kapat parantezi...Oysa onlar kuvvetle muhtemel o bebeği sevgisiz saygısız hadsiz bir ailenin içine doğurmayı tercih ettiler. Muhtemelen 15 yaşlarında mutsuz ve intiharın eşiğinde bir evlattır şu an kuzucuk... Çünkü onun pipisi yoktu. Pipi deyip geçmeyin, ileride de okuyacağınız ve anlamayacagınız üzere pipi bizim memlekette önemli efendim. Okuyun hak vereceksiniz.
Neyse efendim, ne diyordum, anne karnına xx olarak düştüğünde başlıyor kadının çilesi bizim ellerde. Erkek bebek doğduğunda okunan mevlütler, kesilen kurbanlar, dağıtılan ulufeler kız bebek doğduğunda zinhar yapılmaz mesela. Çünkü kızın pipisi yok.
Son yıllarda yaygın olduğu üzere "bebeğim doğdu, güldü, carladı, zıçtı, aman da aman leğende çimiyor" diyerek bebeği değil ınstagram hikayelerini büyüten annegil, o leğendeki oğlanın pipisinden dünyaya naklen yayın yaparken, kızçeyi sarar sarmalar öyle yapar legenden canlı bağlantıyı. Hepimiz görmek zorundayız onun sidikli bebesini. Çünkü pipisi var.
Az büyür evlatlar, plajlarda yaşarız aynı hadiseyi. Kız evladınıza allı pullu bikiniler alırsınız, malum ayıp... Göğüs falan görülmesin. Erkek bebenin takım taklavat meydandadır. Elalemin kız evladının anasının, bebesine cinsel gelişim eğitimi vermek zorunda kalması hiç önemli değildir. Herkes izlemelidir onun erkek bebesini. Önemlidir çünkü pipi.
Akıl baliğ olmak diye bir kavram vardır bizde. Hep saçma gelmiştir oldum olası. Çünkü algısal gelişimin fiziksel değişim süreçleriyle ilişiklendirilmesinin akla mantığa uygun tarafı yoktur. Oysa Müslüman toplumlarda bir kutsama törenidir sünnet şölenleri. Dost düşman görmelidir o pipinin nasıl kesildiğini, eğlenilmelidir, saltanat sofraları kurulmalıdır. Oğlan erkek oluyordur zira. Takriben aynı çağlarda ya da bir kaç yıl sonra regl olarak ergenliğe giriş yapacak kızlar vardır bir de. Çoğunlukla yaşandığı gibi, kendi ergen psikolojisinden hiç anlanmamış bir anne, kıt aklıyla ve en hafifiyle günahlar, ayıplar yüzünden evladına en ufacık bir bilgi vermez, o garibim kızçe ilk kanıyla beraber korkunun, üzüntünün girdabına kapılıp gider. Vücudundan, kanından, göğsünden, kılından utanır, omuzları düşer, o göğüsleri saklamak için heder olur durur. Postür bozukluklarının ve omurga eğriliklerinin, kemik hastalıklarının hatırı sayılır kısmı işte böyle ve bu zamanda başlar. Çünkü pipileri yoktur evlatların, kendinden utanmaya mecburiyeti ve yer yarılıp içine düşmeye ihtiyacı vardır..
Okuldan gelen ve aynı evin içine giren evlatlardan erkek olanı çantayı savurur ve girer odasına... Aynı vakitte eve giren kız evlat işte o erkek evlada yemeğini hazırlamakla yükümlüdür anne nazarında. "Kalk abine, kardeşine yemek hazırla" zira kızsan yorulmazsın, yorulabilemezsin. Çünkü pipin yoktur.
Gençlik dönemiyle beraber başlar delikanlılara "milli oldun mu lan" soruları. Tüm kızlar etrafında pervane olmalı, dilediğini yatağa atmalı, oyuncak gibi oynamalı, fantezi dünyası gelişmeli ki oğlan mutlu olsun. Oğlan üzülmez, Allah çarpar adamı. En sık rastladığımız cümle sanırım Anadoluda "Hangi kızı alayım sana oğluşum, seç beğen" .Ya da "haciabi senin kız satılmalık olmuş " . Elalemin kızı reyondaki domatestir çünkü, domatesin duyguları olmaz ve pipisi yoktur. Ortalık malıdır elalemin kızı. Majestelerinin veliaht prensinin duygularıdır önemli olan. Ve fakat kısır döngüde burada başlar. Oğlunun yatak odasıyla gurur duyan ana, kızının bekaretini düğününde takılan altın bilezik gibi korur, dolaptaki pedlerin aylık kontrolünü buzdolabındaki yumurtadan daha sık yapar.
Anadolunun en büyük ayıplarından biridir ve korkarım halen uygulanmaktadır gerdek gecesi saçmalığı ve çarşaf kontrolleri. Oğlunun yemediği halt kalmasın isteyen yurdum annesi, ille de bakire kız sokmalıdır oğlunun koynuna telli duvaklı. Ele güne karşı şan şereftir neticede. Yeryüzü oğulların yüzüsuyu hürmetine dönüyordur, dönsündür o vakit dönebildiğince. Hatırlar mısınız büyük ustalar Münir Özkul ve Adile Naşit'in bile bu konuyu işleyen filmi vardı. Yaşar ustanın kızını almak isteyen bir zengin işadamının oğlu, bu uğurda bizimkilerin evlerini barklarını yakıyor, dünyayı zindan ediyor, zengin baba da tam gaz destek çıkıyordu oğluna... Bilmem canlandı mı gözünüzde?
Neyse aileye dönelim biz... Gel zaman git zaman bebelere karışır bu evli çiftler. Damızlık ve hizmetçi kabilinden olan elin kızı, uyku uyumadan, yemeden içmeden, duş almadan hem eve, hem işe, hem bebelere, hem kocaya yetişebilmesi gerekli bir hobit olduğundan, bir biberon sütü ısıtamaz bebenin babası. Soldan keskin bir uyarı bakışı gelir zira, "oğlum, anası kalksın ısıtsın, dinlen sen". Ben burada biraz gülüyorum müsaadenizle. Hala kaldı di mi bu tiplerden. Neyse gülmem geçti, pipiniz varsa dinlenebilirsiniz efendim. Yoksa yok, unutun.
İşte bu ahval ve şerait içinde yetişen yurdum kadınının eline verdiler bir oğlan bebesi. Şimdi buraya kadar yazdıklarımın tamamını alın baştan okuyun. Başa döndük çünkü. Gördükleri, yaşadıkları ve yaşam tarzı bu olan bir kadından ne şartlarda nasıl bir evlat yetiştirmesini bekliyorsunuz soruyorum şimdi? Güzel bir cümle vardır hep aklımdadır; "Bir ülkenin geleceğini değiştirmek istiyorsanız, işe anneannelerden başlamalısınız" . Yeterince açık sanırım anafikir.
Devlet yöneten, at binen, kılıç kuşanan Türk kadınından bu hale nasıl evrildiğimiz ayrı bir tartışma konusudur. "Şaman geleneğinden gelen Türklerin İslamiyet diye Arap kültürünü benimsemiş olmasıdır bence sebeplerden biri" diyerek, mevzuya virgül koyuyorum. Asıl konu buradan sonra başlıyor. Malum son 10- 15 yılda siyasetin tarzı da dili de gittikçe sertleşti ve tuhaflaştı. Bu hale nasıl geldik ona bir bakalım.
Osmanlı Imparatorluğunun özellikle Mısır seferi ile hilafetin alınmasından sonra Türk kadınına karşı giriştiği kafes ardına kapatma harekatına bir son vermişti büyük önder Atatürk. Ondan az önce İslahat çalışması yaparken devenin gözünü çıkaran 2. Mahmud, halkı kul olmaktan çıkarayım artık diyerek nüfus sayımı yapar yapmasına da misal; kadını insandan saymaz.
Oysa 100 yıl sonra ne der Atatürk; "Son yıllardan önce de milletimiz yenileşme yolları üzerinde yürümeğe, sosyal değişmeye teşebbüs etmemiş değildir. Fakat gerçek yararlar görülmedi. Bunun sebebini araştırdınız mı? Bence sebep işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Kabil midir ki, bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini öylesine bırakalım da kütlenin hepsi yükselme şerefine erişebilsin? Mümkün müdür ki, bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?"...
Nasıl bir vizyon, nasıl bir öngörü değil mi? Tüm dünyadan önce tüm medeni hakları biz kadınlara vererek yedi düvele adeta bir medeniyyet dersi veriyor Atatürk... Anadolunun kurtuluşunu kendi evladına tercih eden Türk anasına "Yüksel; ki yerin bu yer değildir" diyor adeta... Peki biz bugün neler duyuyoruz kulak verdiniz mi Ankara'dan yükselen seslere:
"Kadın erkek eşit değildir"
"Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer"
"Ölü karınızla sevişebilirsiniz"
"Kızlar ve erkekler ayrı yemekhanelerde yemek yesin, aynı koridorları kullanmasın"
"Mini etek giyen tecavüzü hak eder"
"Öldürülen kız zaten aleviydi "
"9 yaşında ergenliğe giren kız evlenebilir"
"Kadın kahkaha atamaz". Vıdı vıdı vıdı. "Hay Şemsipaşa pasajında sesleri büzüşesiceler" diyorum bazen. Bazen de zıvanadan çıkıp "lan siz bizden ne istiyorsunuz" diye avaz avaz bağırasım geliyor. Sonra bu adamları da yukarıda anlattığım kadınların yetiştirdiği geliyor aklıma... Çaresiz kalıyorum. Zaten bu yazıda bir zıvanadan çıkış anı yazısı aslina bakarsanız, malum yastık yorgan geyiği üzerine...
Mevzunun bir de istibdat hali çıktı sanırım meydana son cümlelerle birlikte. Düdüklü tencere prensibini bilirsiniz. Hava almayan bir tencerede pişen yemek oldukça hızlı pişer lakin tencerenin içinde biriken buharı soğutup azar azar çıkarmak yerine kapağa yüklenip açmayı tercih ederseniz kapakla beraber patlarsınız. Yüzünüz gözünüz dağılır. Tecrit altında, günah yüklenmesiyle ve 'Allah inancı- güzel ahlak' yerine saçma sapan hurafelerle yetiştirilen bir nesil türedi bu ara malum. Oysa ki biz bunun örneğini Osmanlı son döneminde yaşamış ve genç cumhuriyette gerekli dersleri çıkarmıştık. Görüyoruz ki, gerçekte tarih değil hatalar tekerrür ediyor ve biz alık gibi aynı hatalardan farklı sonuçlar bekliyoruz.
Kendi kendimi tekzip gibi gelebilir size fakat toplumun çok farklı bir kesiminden baskı ve biat kültürüyle yetişen değişik bir nesilden bahsediyorum ki bunların bir kısmının hegemonik baskısıyla ciddi ciddi karşı karşıyayız şu ara. Bu kadar basınçla bu tencere elbet ki patlayacaktı, kaldı ki şu ara örneklerini bolca yaşıyoruz. Beyni apışarasında , kafa yerine pipi taşıyan zavallı fakat bir o kadar da tehlikeli bir güruh var ülkede. Allahın günü fantezilerinin boyutu değişiyor ve Allah'a dinini öğretmeye kalkıyor hadsizler. Gelin görün ki, ciddi ciddi karşılık buluyorlar halk nezdinde. Ülkenin kadınlarını bu abazalıktan ve rezillikten nasıl koruyabiliriz cidden hiç bir fikrim yok. Gittiğim her yerde, gördüğüm her kız çocuğuna eğitimini tamamlamasını ve kimseye boyun eğmemesini tembihleyip duruyorum. Ki, ezdirmesinler kendilerini, zulme uğramasınlar, kendilerini sokak ortalarında öldüren nesilleri yani kendi katillerini elleriyle yetiştirmesinler, aldatıldıklarında "kocamdır, yapar" demesinler, inançlarını babalarının - kocalarının zoruyla değil layıkıyla ve doğrusuyla yaşasınlar, sağlıklı ve bilinçli nesiller yetistirsinler ki fikri hür, vicdanı hür bir ülke olalım. İşe yarar mı bilmem. Denemeye değer belki... Lafı çok uzattım farkındayım o yüzden Büyük önderimizin o güzel cümlesiyle bitiriyorum "Ey Kahraman Türk Kadını; sen yerlerde sürünmeye değil; omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın".
Beyniyle düşünmeyi tercih eden herkese saygılar sevgiler...