Türkiye nüfusunun yüzde yirmisinin kontrolsüz göç sebebiyle yığıldığı şehir, İstanbul. Her birimizin gönlünde aşk zihninde bağlılık duyduğu, ömrümün 38 yılını geçirdiğim ve kalanında da yaşayacağım şehir. Umudumu hiç tüketmeyen, evim haline getirdiğim, taşralı çekinikliğinden kurtulmak için uzun yıllar çabaladığım, hayatımı kurduğum, gelince dönmeyi unuttuğum şehir. Sevgili İstanbul sana bu son yıllarda bakmaya ürküyorum, ihmal edilip çökmeye yüz tutuşunu görmekten korkuyorum. Türkiye'm ülkem şehirlerim, vazgeçmişler senden!
Her sabah işime giderken, nispi olarak iyi denilebilecek yerleşim birimlerinden geçiyorum. Yol yapısı toprağın üzerine serilmiş asfalttan ibaret. Yol kenarları düzeltilmeden öylesine boca edilmiş asfalt saçıntısı ile bitiyor, yaya düzenlemeleri biraz var biraz yok. Adımlarken, araç kullanırken bir çukurdan diğerine zıplama hareketleri egzersiz etkinliğini ikame ediyor. En sağ şeritte yolcu alıp bırakan otobüs- minibüslerin sürücü koltuğunda zaten sinirli şoförlerini tetiklememeye gayret ediyorsunuz. Araç içine koku ve kir sıvanmış görüntülü taksilerde yolcunun gideceği adresten bir türlü memnun olmayan taksi şoförünü atlatmaya çalışıyorsunuz. Bu kesim öylesine sorunlu ki, mesleki yeterlilik denetim, sürücünün suç bağımlılık denetiminden bahsetmek abes.
Yaya kaldırımı, trafik lambası- işaretleri, yaya ve trafik düzeninin teşvik eden, akışı kolaylaştıran düzeneklerden mahrum. Ara ara zemine yazılı EGS uyarıları var, merak ederim, cidden bir izleme takip düzeneği işliyor mudur? Bu zavallı kamera çizgisi ve EGS tehdidi ile yirmi milyona yakın insanın trafiği nasıl düzenlenir? Bu şehrin trafik polisleri nereye gittiler de hemen hiç sistemde görünmüyorlar? Hareketli EGS uyarılarını görüyorum, onlar nereye hareketli? Nadir zamanlarda çevirme faaliyeti yapan trafik polisi ekiplerinin belli sayıda araca gel edip usulden yoklama yapması sorunu ne kadar çözer, diğer zamanlarda bu ekipler nereye yiter?
Hangi gün nerede bir yol iptali var, kapanan yolun alternatif ulaşımı var mı, geçen hafta yenilenen sokağın bu gün neden deşildiği, ne zaman toparlanacağını asla öğrenemiyorsunuz. Yolunuzu deneme yanılma yolu ile buluyorsunuz fakat bu günkü çizdiğiniz haritanın yarın uygulanabilirliğine güvenme şansınız yok.
Yaya ve taşıt sisteminden raylı sisteme geçiş yapıyoruz. Bazen merak ediyorum aynı hat üzerindeki a istasyonu eh işte hallice bir temizliğe sahipken b daha iyi, c pasak içinde nasıl olabiliyor? O merdivenler, tırabzan ve duvarların yağlı bir kire bulandığı, su sızıntılarını, patlamış boruları, kimi istasyonlardaki ağır küf ve lağım kokularını, ikide bir arızalanan asansör ve yürüyen merdivenleri görünce gözlerime inanamıyorum, bu yapıların en eskisi 10 yılını doldurmadı. Nasıl oldu da sürekli tekrar eden arızalar yaşanıyor, bu kadar kısa bir zaman diliminde nasıl bu denli pespaye görünüm egemen oldu?
Hedefinize ulaştınız, istasyondan çıktınız yaya gideceğiniz az bir yolunuz kaldı, kış ve baharınız yağış getirdiyse eğer, bastığınız kaldırımın kırık parçası gırç gırç diye havalanmış, kirli suyu üzerinize boca ediyor. Mecburen dikkat ediyorsunuz ki bastığınız zemin az sağlam olsun, Çin'den ithal edip kıyı köşe sokaklara döşediğiniz parke plakaları kırık dökük, kimi çökmüş zemine kaykılmış. Yüz metre mesafede bir biriyle uyumsuz renk ebat ve desende bir birinden beter görüntüde malzeme çevreyi kaplamış. Birazı zift, azı beton, arada parke, ilerde taş… Aklınıza hangi malzeme gelirse ondan numune bulacağınız bir alanı izliyorsunuz. Çim kaplama yeşil alanlara bakıyorsunuz, çimler başağa dönmüş. Bir kısmı yolunmuş.
Çevre temizliği, vergisini öderken tanıştığınız bir kavram. Çöp işi özelleştiğinden bu yana şirketler sadece dolu konteynırları, trafiğin en yoğun saatlerini özellikle seçmişçesine, kamyona boşaltıp çekip gidiyor. Çöp alanları ve toplama kaplarının yıkama ve arınık işlemi yapılmıyor. Sokaklara yerleştirilen çöp tenekesi yerine kullanılan çemberlere asılı poşetler yırtık pırtık, patlaklarından çöpü geri kusuyor. Süpürme işini yapanların görüntüsü başka bir kompozisyon konusu, sadece gördükleri en büyük atığı alıyorlar, ufak tefek olanları aksesuar olarak geride bırakıyorlar. Zabıta etkinliği tebligat bırakmaktan ibaret.
İlerleyin, mısırcı dün akşamdan kalan sakıza dönmüş haşlama suyunu kaldırıma boca ediyor, yenisini hazırlayacak. Kestaneci tezgâhını yaymış kömür torbası sağında, kestane çuvalı solunda kebap arabası ortada ateşi harlayıp kestanesini çizecek. Simitçi üçgeni tamamlamış arkada düzensiz poğaça-börek arabaları…
Dükkânlar her gün bir basamak ebadında tezgâh genişleterek sokağı kaplamış, lahmacuncu kaldırıma iki sıra masa atmış, inşaat yapamamış şükür ama naylondan çadırı masaların etrafına kaplamış. Kaldırımın kara vıcık yapışık tozu çamuru bu naylona da desen yapmış.
Yol boyunca dilencinin her milletten olanı mevcut. Gök kubbenin altında yaşarken, hangi ara fırsat bulup çoğalma faaliyeti geçekleştiriyorlarsa, dilenen kadınların dizlerinde ikiz tekiz yeni doğanlar.
Sakına koruna ilerlerken omzunuzu sıyırıp önünüze düşen bir balgam ile mideniz kalkıyor. Dönüp bakıyorsunuz, gayet rahat bir insanımsı "ne var?" bakışı ile tehditkâr süzüyor. Tırsıp ilerliyorsunuz az biraz sersemlemiş halinizi dün akşam orada olmayan bir inşaat iskelesinin ayaklarından birine burnunuzu toslamanız ayıltıyor. Bitmeyen hıltı sesi dün yan binadan, bu gün karşıdan geliyor. Gürültü kirliliğinden yakınmayın, yapacak bir şeyiniz yok. Şehirde yıkım yapım bir türlü sonlanmıyor.
Yılmayın ilerleyin, kaldırım yayanın mı? Yanıldınız işte tam orada park etmiş kamyon, otomobil doğal, anormal olan sizsiniz. Hatta tek gidiş dönüş yol yapısında ikinci üçüncü sıra park hali olağan. Trafiğin akıcılığının sağlanması mı? O ne demek?
Zorunlu olarak kıvrak yürüyorsunuz. Bel boyun omuz egzersizi yaparak iş yerinize ulaştınız, canınız burnunuzda, gece boyunca dinlenip biriktirdiğiniz enerjiyi gelene kadar tükettiniz. Bu aşamadan sonra sizin kadar yorulmuş diğer insanlarla birlikte başarır iyi bir şeyler üretebilirseniz büyük ödüle layıksınız demektir.
Birileri AKEPE yerel yönetimler konusunda başarılı, ne yapılması gerektiğini iyi biliyorlar genel yönetimi o sebeple aldılar mı diyordu? Gelsin ben ona İstanbul'u gezdireceğim!
04.05.2018, İstanbul
Nurşen Karakaş