Ben küçükken çok ağlarmışım.
Gece uykuda bir başlar, avazım çıktığınca bağırırmışım.
Ille de kucakta taşınınca, taşıdıkça taş oluyor bu dermiş babam.
Oysa çokça zaman o kucak için uyur taklidi yapmışım.
O vakitler hazır giyim bu kadar revaçta değil.
Üsküdar'ın 2 mağazasının vitrininde ne varsa bizim kör makina onu diker.
O yüzden o yaşlarda moda ikonu gibi gezmelerimiz hep.
Ben annem kadar becerikli değilim.
O Aşağikilerin kızı, kaynanasının gelini.
Elinin değdiği otlukta gül biter.
Az biraz huyudur,
Azdan çok, yoktan var eder.
Epey bir zaman erkek saçıyla gezdim.
Daha gür çıkacak diye kandırırdı beni.
Hala bugün omuzlarından aşağı inemez saçlarım.
Ve inanın bu yaşıma kadar hiç gürleşmedi saçlarım.
Seyrekliğinden değil, ince tellerinden.
E olsun, annemden iyi bilecek degilim ya.
Gür çıkar diyorsa elbet birgün çıkar, ne diyeyim.
Bir sarı kazağım vardı tiftikten.
O kazakla başlayan giyinme kavgamız böbrekleri yiyene kadar devam etti.
-di'li geçmiş zaman kullandığıma bakmayın.
Bitmedi "belini kapa belini" ikazları, sadece azaldı.
Cinsine yandığım o sarı kazaktan hala giymiyorum ama.
Hala ısırıyor çünkü.
Ailenin şoförlüğü makamını babamdan alıp bana verdi epeydir.
Hepsinden daha iyi araba kullandığımı söyler ısrarla.
Bu da ailemin erkeklerine kapak olsun.
Kadınlar olarak bağımsız burjuvalıgımızı muhtemelen ben çocukken ilan etmişiz çünkü.
Alıp başımızı gitmeyi sevdiğimiz kadar da hiçbir şey sevmediğimiz doğrudur evet.
Annenizden çok şey öğrenirsiniz yıllar içinde.
Yemek yapmayı, ev temizlemeyi, dua etmeyi,
Büyüklere saygıyı, ihtiyacı olana yardım etmeyi,
Bebek büyütmeyi, ergen psikolojisini...
Benim en önemli meziyetim kendi ayaklarımın üstünde durmaksa cesurca...
Onu da annemden öğrendim...
Şehit annelerim başta, vatana millete hayırlı evlat yetiştiren, oymağı yurt eden tüm annelerin,
Anneler Günü Kutlu Olsun.
Saygıyla...
Emel Uysal Köse