Geçtiğimiz günlerde, İstanbul'da yapılan Filistin'e destek adı altındaki yürüyüş, türlü nümayişlere sebep oldu. Gösterinin öne çıkan ve tartışma yaratan iki konusundan biri, Köklü Değişim isimli grubun sözde lideri Yılmaz Çelik'in "Hilafet geliyor, kaldır sancağı" sloganı eşliğinde yaptığı paylaşımlardı. Bir diğeri ise atılan slogan ve kullanılan dövizlere/flamalara tepki gösterip tartış...
İki günde bilebildiğimiz kadarıyla 12 şehit vermemiz… Bunca yürek yangınının içinde DEM denen bir yapının kongre yapıp halaylar eşliğinde "Öcalan'a özgürlük!" zırvaları savurmaları… Ülkenin kurucu partisinin öyle ya da böyle genel başkanı olmuş birine halkın tüm kin ve nefretini kusması… Cayır cayır yanan yüreklerimizi avutmaya çalışırken kendi evladına değil de Filistinli evlatlar için ...
Ayasofya'nın ibadete açılmasından sonra bir grup cahil yobaz, hilafet nutukları atmaya başladı. Ayasofya ibadete açıldığına göre artık halifelikte geri gelmeliymiş Bu cahil kesimin hilafet gelecek sloganlarını gülerek izliyorum. Çünkü günümüzde halifelik gelecek demek Yunanistan'ın Bizans'ı yeniden kuracağız demesi kadar akıl ve mantık dışı bir söylemdir Ancak bu duruma şaşırmıyorum. Çün...
Abbasi İhtilalini incelerken şöyle sonuçlar çıkarabiliriz;
Otoriter devletler güçlerinde noksanlık gösterince onun yerine en çok mücadele eden değil organize ve bağı güçlü olan topluluk öncesinin yerini alır. Tarih de"Doğa" diye adlandırdığımız iradeye boyun eğer. Tarihi incelediğimizde devlet kurmayı başarabilen topluluklar; amaçlarında en haklı olan topluluklar değil, kendi içinde birbirlerine karşı sadık olan, birlik olma konusunda sıkıntılarını yok etmiş ve içinden lider çıkaran topluluklardır.
Hz. Ali'nin, Hariciler tarafından şehit edilmesi ve oğullarından Hz.Hüseyin'in silah arkadaşları tarafından katledilmesinden sonra Şia diye adlandırdığımız Hz.Ali taraftarları Emevi devletine karşı faaliyet gösteriyorlardı. Ancak Halife Hişam zamanında Hz.Hüseyin'in torunu Zeyd Küfede bir isyana girişti ancak bunun sonucu öldürülüp küllerinin Fırat Irmağına sallanması oldu,ona uyanlara "Zeydi" dendi uymayanlara ise "İmamiye", bu Şia içinde ilk ayrılıktı. Üstelik Şia kendi bağrından bir lider de çıkaramamıştı.
Fernand Braudel, "Tek bir tarih ve tek bir tarih metodu yoktur. Tarih kendi içinde görece esnek ve çok seslidir." Cümlesi ile olması gereken öğretici ve ders alınan tarih anlatısının ana hatlarını çizmiştir. Özellikle bizim ülkemizde tarih, geleceğe not düşmek amacından uzakta gündelik çıkarları şekillendirmek amacıyla kullanılan bir enstrümandır.
Tarih de mutlak doğru aramak yersizdir. Yaşanmış her olay dönemin şartlarına kısa, orta ve uzun vadeli siyasi hedeflere göre ele alınmalıdır. Mustafa Kemal'in Zübeyde Hanım'ın yaşadığı gayri meşru bir ilişkiden olduğunu söylemek yahut resmi tarih öğretisi doğrultusunda II. Abdülhamid Han'ı yahut bütünüyle İttihat ve Terakki'yi kötü/yok saymak her anlamda sakat temeller üzerine bina edilen konulardır.
Maalesef ülkemizde ideolojik kalıplara sıkışmış insanlar tarih bölücülüğü yapmaktadırlar. Kimi Türk tarihini Osmanlı temelli alıyor, kimi Karahanlılar devletinden itibaren alıyor vs. Türk tarihini bütünlüyle benimseyen Göktürklerden Türkiye Cumhuriyetine kadar kurulmuş tüm devletleri doğru ve yanlışlarıyla kabul eden bilinçli, ahlaklı ve yüksek eğitimli bir halk tabakamız henüz oluşmadı ve oluşacak gibi de durmuyor.
Hal böyle olunca yüz yıllık bir geçmişe sahip Lozan anlaşması güncelliğini koruyor ve yeni yorumlarla tazelenip temcit pilavı gibi sürekli önümüze sürülüyor. Tarih bilgisi olmayan, ahlak ve bilinç eksikliği bulunan elitist avam gündelik siyasi gündemler oluşturma çabası ile Lozan gibi konuları kullanarak topluma mesaj vermek gibi yapay bir eyleme başvurarak üretken rolünü oynuyorlar.