Cumhuriyetin Getirdikleri ve Götürdükleri Üzerine
Fernand Braudel, "Tek bir tarih ve tek bir tarih metodu yoktur. Tarih kendi içinde görece esnek ve çok seslidir." Cümlesi ile olması gereken öğretici ve ders alınan tarih anlatısının ana hatlarını çizmiştir. Özellikle bizim ülkemizde tarih, geleceğe not düşmek amacından uzakta gündelik çıkarları şekillendirmek amacıyla kullanılan bir enstrümandır.
Tarih de mutlak doğru aramak yersizdir. Yaşanmış her olay dönemin şartlarına kısa, orta ve uzun vadeli siyasi hedeflere göre ele alınmalıdır. Mustafa Kemal'in Zübeyde Hanım'ın yaşadığı gayri meşru bir ilişkiden olduğunu söylemek yahut resmi tarih öğretisi doğrultusunda II. Abdülhamid Han'ı yahut bütünüyle İttihat ve Terakki'yi kötü/yok saymak her anlamda sakat temeller üzerine bina edilen konulardır.
Maalesef ülkemizde ideolojik kalıplara sıkışmış insanlar tarih bölücülüğü yapmaktadırlar. Kimi Türk tarihini Osmanlı temelli alıyor, kimi Karahanlılar devletinden itibaren alıyor vs. Türk tarihini bütünlüyle benimseyen Göktürklerden Türkiye Cumhuriyetine kadar kurulmuş tüm devletleri doğru ve yanlışlarıyla kabul eden bilinçli, ahlaklı ve yüksek eğitimli bir halk tabakamız henüz oluşmadı ve oluşacak gibi de durmuyor.
Hal böyle olunca yüz yıllık bir geçmişe sahip Lozan anlaşması güncelliğini koruyor ve yeni yorumlarla tazelenip temcit pilavı gibi sürekli önümüze sürülüyor. Tarih bilgisi olmayan, ahlak ve bilinç eksikliği bulunan elitist avam gündelik siyasi gündemler oluşturma çabası ile Lozan gibi konuları kullanarak topluma mesaj vermek gibi yapay bir eyleme başvurarak üretken rolünü oynuyorlar.
Nedir Lozan? İnsaflı ve ahlaklı her birey Lozan hakkında yorum yapmadan önce dönemin şartlarını göz önünde bulundurmak zorundadır. 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr anlaşması ile 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan anlaşmasının arasında geçen üç yılda yaşanan gelişmelere ve iki anlaşmanın maddeleri arasındaki farka bakan her ortalama insan kendince hezimet mi? Zafer mi? Sorusunun yanıtını bulacaktır. Çıkarım insaf ve ahlak süzgecinden geçerek ortaya çıkarsa Lozan'ın milli istiklalimizin belgesi olduğu gerçeği net bir şekilde gözler önüne serilecektir. Sevr ve Lozan anlaşmalarının oluşturduğu haritaları gösterdikten sonra bu konu ile ilgili edilecek her sözü gereksiz görüyorum.
Hilafet Neden kaldırıldı? Hilafet benzeri makamlar güçlü devletleri daha da güçlendirme özelliğine sahiptir. Fakat güçsüz bir devlet için bu gibi unvanlar faydadan çok zarar getirir. Örneğin I. Dünya savaşı sırasında bağımsız olan tek resmi Müslüman ülke Osmanlı Devletidir. Diğer Müslüman topluluklar emperyalist Hıristiyanların egemenliği altındaydı. Hal böyle olunca padişahın verdiği cihat fetvasının pek işlevsiz olduğunu söyleyenler yanılmazlar. V. Mehmet zamanında dünya üzerinde üç adet halife vardı. Rüştünü yitirmiş İslam dünyası için hilafet 20. Yy'dan itibaren fayda değil zarar getirmiştir.
İngilizlerin Vatikan benzeri bir Constantinople İslamic State projesi vardır. İngilizler Müslüman toplulukları kendi istedikleri şekillerde yönlendirebilmek için her yıl milyonlarca altın harcıyorlardı. Osmanlı halifeleri ise yolladıkları bir Kur'an ve Bir Sancak-ı Şerif ile Müslüman ahaliyi kendine tabi kılabiliyordu. İngilizler bu güce erişmek acıyla İstanbul tarihi yarımada da sözde bağımsız özde İngiltere'nin himayesinde olacak bir hilafet devleti kurmak adına projeler yürütmüşlerdir. Bu açıdan bakıldığında Mustafa Kemal'in hilafet makamını yok etmesi; kullanmaya yeterliliği olmayan bir silahın düşman eline geçmesini engellemek amacı ile de değerlendirilebilir. Her şeyden önce dediğimiz gibi, hilafet güçlü devletlere güç katar ama böylesi güçleri yönlendirecek parametrelere sahip değilseniz sizin yıkımınıza zemin hazırlarlar.
Laiklik kötü müdür? Laiklik hiçbir zaman Türkiye'de gerçek anlamıyla uygulanma zemini bulamamıştır. Laiklik, devletin her dine eşit mesafede olmasıdır. Fakat bizim devletimiz hiçbir dönem bu doğrultuda olmamıştır çünkü Türk milletinin ekseriyeti Müslüman bir millettir. Müslümanları terörist göstererek İslamofobi oluşturmak ne kadar yanlış ise laikliği uygulama hatalarından dolayı yanlış görmek de aynı derecede yanlıştır.
Uzun lafın kısası yukarıdaki satırlarda değindiğim üzere yüz yıllık mazisi olan bu meseleler kendi içerisinde esnek meselelerdir. Bu konular ile ilgili ihtilafların olması çok doğaldır fakat bu ihtilafları tartışacaklar tarihçilerdir. Böylesine önemli konularda yorum yapma imkanı tarihçilere bırakılmalıdır.
�ߴACp/Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.