Daha bu istifalar başlamadan çok önce, ihraçlar başladığında artık dayanamayıp bu yönetimdeki MHP ile bütün bağını kopardığını ilan etmiş bir kişi olarak (Bakınız: Zorunda mıyım) bugün Suat Başaran'ın yazısı ile ilgili tartışmaların bana tuhaf geldiğini söylemek zorundayım. Suat Başaran özetle; yeni parti kurulacaksa bunun bir merkez parti olması gerektiğini, milliyetçi bir partinin anla...
Ülkücü-milliyetçiler için yeni bir partiye ihtiyaç var mıdır? Başaran, bu soruya şöyle cevap verdi: "Elbette bu 'hayır', fikir ve kadro karakteri ülkücü-milliyetçi olacak şekilde tasarlanmış parti içindir… MHP'den daha iyi milliyetçi ve daha iyi ülkücü olma iddiasıyla kurulacak bir parti, sadece MHP'ye zarar verir…MHP'nin oylarını böler… Ayrıca, daha evvelki örneklerde olduğu gibi, mevcu...
Bu işte yanlışlık var. Öncelik Türk milliyetçiliği ve ülkücü hareket olması gerekirken bir anda eskiye dönüş oldu. Hani şikayet ettiğimiz eleştirdiğimiz noktalar var ya yeniden sahneleniyor gibi. Ölümüne şu aday ölümüne bu aday derken hareket bunun neresinde? Elbette herkesin gönlünde bir genel başkan adayı var. Herkes bir genel başkan adayı ile yola devam etmek istiyor. Doğal olan olma...
Belki de beyhude bir çaba olacak bu çırpınışım. Belki de, benim gibi düşünenler haricinde bir Allah'ın kulunda dahi olumlu bir karşılık bulmayacak yazım. Ancak, Hz. İbrahim peygamberi ateşten kurtarmaya taşıdığı bir damla su ile giden karıncanın azmi ve inancı, bu yazı üzerinden başta MHP milletvekillerine ve azınlıkta olsalar da bizim gibi düşünmeyen ülküdaşlarımıza seslenmek için kalemime sarılmama sebep oldu. Başkanlık ya da örtülü adıyla partili cumhurbaşkanlığını öngören anayasa değişikliği meclis genel kurulunda görüşülürken, MHP milletvekillerinin bazı hususları aklından çıkarmaması gerektiğine dair tarihe not düşme hevesi, bu yazıyı yazma dinamikleri arasında yok desem, yalan söylemiş olurum.
Bizlerin sesidir MHP, 47 yıllık siyasi tarihinin yaklaşık 20-25 yılını mücadelelerle geçirdi, bu yüzden belli bir çizginin dışına pek çıkamadı. Pekîi geri kalan yıllar da, işini eskiye nazaran daha rahat yaptığı yıllar da, mücadele den uzak yalnızca milletle hem hâl olup, milletin rızasını kazanmanın yettiği yıllar da ne yaptı ?
Siyasi ilerleyişinden bahsetmeyeceğim. Sorularım var ? Cevaplarını da kendim vereceğim, itirazı olanlar da cevaplarını versinler ki çare olalım ...
Ülkeye milliyetçiliği söylemin dışında aktarabildi mi ?
Hayır ! Çünkü yalnızca milliyetçi söylem, devamlı aynı hitâb, sürekli yüksek ses insanları uzaklaştırdı ! MHP yönetimi yüzünden milliyetçilik millete uzak, marjinal bir hâl aldı. Halbûki böyle mi olurdu ? Bizler(MHP) terör konusu üzerine olduğu kadar, diğer bütün mes'elerde de söz sahibi olsaydık, söz sahibi olmayı geçtim söz etseydik ! İnsan hakları, çevrecilik, sanât, edebiyat, kültür, hayvanseverlik hangisinde varız, hangisinde bir çift laf ettik, hangisinde millete farkındalık yaratmak adına uğraştık ? Hiç birinde ...
Milliyetçi Hareket tabanı, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir işe imza atıyor!
Yoldaşlarımla birlikte şarkılarla, türkülerle yola çıktık. Bayrak sallayarak, Ankara yoluna düşmüş ülkücülere bozkurt çekerek, bizi selamlayan millet azalarına korna çalıp el sallayarak...
Şairin "bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik" dediği gibiydik yolda. Öyle ki, iki tekerimiz 5 km arayla patladı, toplam 4 saat güneşin altında, suyumuz sigaramız bitmiş vaziyette tamirci yahut kurtarmaya gelecek araba bekledik. Fakat bu bile neşemize gölge düşüremedi, hem arabaya kurtarıcı, hem hepimizi Ankara'ya kadar götürecek bir minibüs yollayan sayın Coşkun Ünal Beyefendi'nin alicenaplığı ile bindiğimiz yeni araçta hala şarkı, türkü, marş söyleyebiliyor, bozkurt çekerek etrafı selamlayabiliyorduk.
Kongre dönüşünden bir kesiti paylaşarak ilk gözlemimi aktarmak istiyorum. Sevgili dostum Alihan, "sevgiyi hissediyorum biliyor musun?" dedi bana bir anda, durduk yere. Ve ben tam o esnada, Ozan Arif'ten "çünkü temelinde sevgi yatıyor" dizesini geçiriyordum aklımdan... "İlginç bir şekilde, bütün süreçten aklımda kalan tek şey, yıllar sonra yeniden bir sevgi hissettiğim" dedi. Kesinlikle öyle dedim; Kurultay'ın en büyük kazanımı budur. Devlet Bahçeli denen sevgisiz adam, zaten, Erciyes Zafer Kurultayı geleneğimizi bu yüzden baltalamıştı. İlk amacı, ülkücülerin bir araya gelmesinin yaratacağı efkar-ı umuminin, ülkücülerin kolektif zihninde mayalanacak bir topyekün muhalefetin önüne geçmekti, bu sayede her muhalif ülkücü tekil kalacak ve bir araya gelerek karşı koyamayacaktı. İkinci amacı da sevgi bağlarımızı zayıflatmak, birbirimizi fiziken görmediğimiz için kolayca küfredebilen, hakaret eden, tezyif eden, hukuk gözetmeyen adamlar olmamızı sağlamaktı. Ülkücüleri sevmeyen ve bunu nihayet ülkücü iradeyi hakaret, iftira, görmezden gelme ve en vahimi yalan haberler yayma suretiyle bastırmak yolunu seçmesiyle ispatlayan Bahçeli'ye karşı en büyük kazanımımız bu sevgi bağlarını yeniden tesis etmeye başlamak oldu.
Türkiye'de siyaset ne kadar heyecanlı. Bir festival! Hani Hemingway'in Paris için söylediği gibi "portatif bir ziyafet", mideniz sağlamsa.
MHP Çağrı Heyeti'in tertiplediği kongreyi Ankara Valiliği polis marifetiyle engelliyor. Niçin? Kongre meşru değilmiş. Olmasın… Sizin vazifeniz, barış içinde yapılacak toplantılar hakkında, yapılmadan önce meşru, meşru değil diye hüküm verip beğenmediklerinizi polis marifetiyle engellemek midir? Böyle bir göreviniz ve hakkınız mı var? Barış içinde bir toplantı… Hele bir otelde, hele bir mahkeme kararıyla görevlendirilmiş bir heyetin çağrısıyla yapılan bir toplantı… Bırakırsınız yapılır. Size ancak toplantının emniyetini sağlamak düşer. Toplantı meşru ise ne âlâ. Meşru değilse, zaten geçersiz olur. Size ne?
Tabi, böyle bir toplantıyı engellemek İcra Dairesi'nin de Adalet Bakanı'nın da görev alanına girmez ama hürriyeti tahdit edici fiili onlar değil siz yaptınız, onun için önce size sorulur.
Türk siyasetinde '' merkez '' kavramı, çeşitli dönemlerde tartışma konusu olan hususlardan biridir. Ancak bu tartışmalar, bugüne kadar hep siyasetin sağ ve sol yakası üzerinden yapılmış, sağ ve sol çizginin arasında bulunan siyasi merkez daima yok sayılmıştır. Söz konusu merkezin varlığını anlayabilmek için önce Türk siyasetin sağ ve sol yakasını değerlendirmek gerekir.
Sağ ve sol kavram, ilk kez 1700'lü yılların Fransa'sında siyasi literatüre girmiştir. Türk siyasetinde ise, cumhuriyetten sonra ve 1950'li yıllardan itibaren karşılık bulmaya başlamıştır. Ancak siyasi partilerin sağ ya da sol tarafta somut olarak saf tutmaları, 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonraki döneme denk gelir. 1965'te, CHP lideri İsmet İnönü, CHP'nin ortanın solunda olduğunu söylemiştir. İnönü'nün CHP'yi ortanın solunda konumlandırmasının temel sebebi, Marksizmin gençliği etkisi altına alma sürecine girmesi ve bu durumun İnönü tarafından tehlike olarak görülmesidir.
İngilizce veya herhangi bir Batı kaynaklı metinde Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkücü Hareket'in tarihine dair incelemeler yapanlar bilirler, MHP'nin yabancı dillere tercümesi yaygın olarak iki farklı biçimde yapılır. İngilizce'den örnek vermek gerekirse bunun ilki 'Nationalist Action Party,' ikincisi ise 'Nationalist Movement Party'dir. Anlaşılacağı üzere bu tercümelerin ilkinde 'Hareket' sözcüğü 'Action' (aksiyon) sözcüğüyle, diğerinde 'Movement' (Hareket) olarak karşılanmıştır. Bu yazıda ilk bakışta önemsiz gibi görünen bu nüans farkının üzerinde durulacaktır.