ÇILGIN
Bir partinin yıllardır ezici bir üstünlükle iktidarda kalma sebebi ve övünç kaynağı olan, "yolları-köprüleri" ilk ciddi yağmurda yıkılıp yok oluyorsa malzeme, işçilik, eğitim ve ahlakdaki eksikliğin boyutunu siz düşünün...
***
Meselâ her fırsatta, "ayyaş" diyerek hakaret ettiğimiz adamın yaptığı demir yolunu yandaşa makyajlatıp, "Ülkeyi demir ağlarla ben ördüm ben!" diye gürlüyoruz.
Trenin ilk seferinde ne ray kalıyor orta da, ne de vagon...
Ölen, yaralanan ve sakat kalan onlarca vatandaşımız da cabası…
Milyarları cebe indiren yandaş müteahhidin, rayları toprağın üzerine dizdiği ortaya çıkıyor ama onun suçu yok.
Suçlu yağmuru yağdıran…
***
Öncekilerin yaptığı her şeyi küçümseyip, "Şu kadar köprü, bu kadar yol yaptım" diyerek milletin gözüne duble duble sokuyoruz.
İlk yağmurda hepsi sele karışıyor...
Yolda asfalt, köprüde demir yok, müteahhit arkadaşın da hiç kusuru yok.
Suçlu, çok yağmur veren Allah…
***
"Dünyanın en büyük hava alanını ben yapıyorum" diyerek kibirleniyoruz.
Henüz inşaat halindeyken pisti çöküyor…
Pistin altında eskiden işletilmiş devasa bir kömür ocağı yani boşluk olduğu ortaya çıkıyor.
Paraları cebe indiren yerli ve milli müteahhit arkadaşlar, jeoloji biliminden habersiz, zemin etüdü diye bir şey zaten duymamışlar…
Ama hiç kusurları yok...
Kusur, mutlaka orada kömür yaratıp toprağın oyulmasına sebep olan Allah'ındır.
Öyle ya, kömür yerine taş yaratsaydı böyle bir sıkıntı yaşanmazdı…
***
Hadi Anadolu'da yaşanan bu afetleri bir nebze olağan kabul edelim…
Hazindir ki, âşık olduğumuz ve 1994 yılından beri kesintisiz yönettiğimiz İstanbul, 2009 yılında sele gidiyor ve şehrin göbeğindeki otoban, resmen azgın bir deniz olup 31 canı yutuyor.
İstanbul'u yönetenler belli, dere yataklarını imara açanlar belli...
Fakat suçlu yola yatak seren dere ve yağmur yağdıran Allah oluyor…
Ve ölen ölüyor, kalan kalıyor…
***
Hep inşaattan örnek verdik ama bu yaşadıklarımızın sebebi "eğitim" olduğu için bir yıkım örneği de oradan verelim.
Bir zamanlar eğitimde çağ atlatacağını iddia ettiğimiz, seçim kazandıran akıllı tahtalı, tabletli FATİH projemiz vardı.
Yapmayın-etmeyin bu iş yürümez diyenleri hain ilan ettik.
Sonunda birileri, bir kaç milyar parayı rüzgâra kaptırıp uçurdu.
Hesap veren olmadı…
***
Hamasi siyaset ve popülist ekonomik icraatlarımız sonucu döviz kurları sel olmuş, memleket ekonomisini toptan önüne katıp silip süpürüyor…
Altı ayda hepimiz yüzde elli fakirleştik.
Suçlu yine yok…
Haliyle hesap veren de yok...
Olmadı, olmayacak…
***
Keşke bu iman, bu aşk, bu vatan ve millet sevgisi, bu yerli ve milli duruş, gözünü rant bürümüş yöneticiler ve doymak bilmeyen yandaşlar yüzünden böyle facialarla yaralanmasaydı…
Keşke doğanın bağrına sapladığımız o iğreti demirlerin demirlerin, o eksik çimentoların yanında bir tutam Horasan harcı/Horasan ruhu olsaydı içimizde…
Keşke…
***
Bence bu işte bir lanet var…
Mustafa Kemal'in laneti var…
Yıllardır yediden yetmişe hepimiz, bir şekilde unutturmak, silmek, yok etmek için her yolu deniyoruz ama olmuyor…
Haliyle O'na atılan iftiralar, edilen küfürler ve hakaretler bardağı iyice doldurmuştu…
Ranta dayalı mimari beceriksizler sonucu meydana gelen doğal afetleri, "kader, fıtrat" vb diyerek Allah'a atma uyanıklığımız da taşırmaya başladı...
Bu kafayla gittikçe daha beter taşacak…
Ve Atatürk her defasında daha parlak, daha güçlü olarak çıkacak karşımıza...
Çünkü altın, yere düşmekle- düşürülmekle değer kaybetmezmiş…
***
Şimdi düşünüyorum da, şu çılgın proje var ya, hani şu "Kanal İstanbul"…
Bu kafa, bu hırs ve bu müteahhitlerle!
Gerçekten büyük ve düzeltilemez bir çılgınlık…
09.08.2018
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.