Gür idi bir zaman; yemyeşil, koyu
Şahsımı peşine takarken dağlar.
Nasıl da heybetli coşardı suyu
Bir baştan bir başa akarken dağlar.
Gür idi bir zaman; yemyeşil, koyu
Şahsımı peşine takarken dağlar.
Nasıl da heybetli coşardı suyu
Bir baştan bir başa akarken dağlar.
Göz zâhiri görür, gönül bâtını,
Beni kalbinle sev, göz ile sevme.
Hak'tan çıkar aşk sırrının bütünü,
Ayan halinle sev, giz ile sevme.
Bakarsın kış günü iş verir sana
Çiğneyip yutacak diş verir sana
Üç alır elinden beş verir sana
Arasan bulunmaz nimet bu dağlar.
Zannetmem şehirler küçültür seni
Hikâyen büyütür yüzleri, bini
Düşüne götürür gerçeğin beni
Peşinden hayaller kurduğum dağlar.
Bu yıl da yeniden mevsimi gelir
Dereden tepeye açar dağlarım.
Çiçekli dallara konar, yükselir
Mis gibi kokular saçar dağlarım.
Güzeli, çirkini yokmuş kulların,
Gönlü geniş ile dar olan varmış.
Geçilmez olanı yokmuş yolların,
Aşılması biraz zor olan varmış.
Tanımadan sevda olmaz diyorsun,
Bin tanış, bir cânan etmez sevgili…
Geçer bu hevesler, kalmaz diyorsun,
Bu yürek vurdukça bitmez sevgili…
Rüzgâr fiyonk bağlarken yırtık kayaların elbisesine, açık göğsünün arasından dökülür matemin mazbut taşları. Sirkeye banılan tepenin gözleri dokunurken nasırlı dirseklerine keskin yamaçların, bir yanım uğultuyu çağırır uzaklardan, bir yanım yeniden derinleşen yalnızlığımı yakınlardan. Sordun mu bana, neden bu hâldeyim, ey sırrında tabiatın güçlü iksirini aradığım doruklar! Dipten başa do...