Genelkurmay Başkanına Açık Mektup
Sayın Genelkurmay Başkanı!
Hem Türk, hem asker, hem de Türk Ordusu'nun ulaşılabilecek en üst rütbesinde ve en âli makamında olduğunuz için size bu açık mektubu yazmayı gerekli görüyorum. Cumhurbaşkanına, TBMM Başkanına, parti genel başkanlarına, milletvekillerine değil de size yazmamın nedeni, sizin oy kaygısı gütmeyen, genelkurmay başkanlığından sonra başka bir makama yükselmek için hesap yapmayan, askerliğin şerefini önemseyen biri olduğunuza dair taşıdığım kanaattir.
Politikaya bulaşmış herhangi bir insanla ciddi bir şey konuşulamayacağını, az buçuk yakın tarih okumuş hemen hemen herkes bilir. Onların kafası gelecek seçim ve oy hesabıyla bulanıklaşmıştır. Bu açık mektubu yazmaktaki niyetim de dikkatinizi bahsedeceğim konuya çekmek değil, hiç okunmasa dahi bir Türk olarak Türklüğüme olan sonsuz borcumun bir miktarını ödemektir.
Sayın Genelkurmay Başkanı
Sizin de bildiğinizi bildiğim, ilgilendiğinizi düşündüğüm göç meselesi hakkında yazmak istiyorum. Türkiye'de her dönem az çok var olan ancak özellikle son on yıldır dehşet verici boyutlara ulaşan göç meselesi, ne yazık ki günümüz Türkiye'sinin en büyük ve en hayati sorunu haline gelmiş veya getirilmiştir. Hemen hemen her türlü vasıftan yoksun bir insan dahi, korkunç iç savaşların yaşandığı birkaç farklı coğrafyadan bu kadar kısa zaman içinde bu kadar çok insanın (5-8 milyon kişi) bir topluma katılmasının, kontrol altına alınamayacak sayısız içtimai soruna neden olacağını bilir. Ortadoğu'nun açık vatanına dönüştürülen Türkiye, çok büyük mevcut ulusal sorunlarına ek olarak, tamamıyla Türk Milleti'nin aleyhinde şekillendirilen göç politikasının neden olduğu birçok sorunla cebelleşmektedir. Şimdiye kadar kabaca asayiş alanında göze batan bu sorunlar, artık bir Türk yurdu olan Türkiye'nin birçok ilçesinde, ilinde ve bölgesinde Türk hakimiyetini zedelemenin ötesinde yıkacak seviyeye gelmiş, yüzyıllar boyunca kendi ikliminde gelişen Anadolu, Müslüman, Türk, seküler kültürünü dönüştürecek boyutlara ulaşmıştır.
Siz de takdir edersiniz ki, bu gelişen olayları yalnızca kendiliğinden görmek gafletin ötesinde dalalettir. Türk Milleti'ni inanç ve etnik kimlikler, ideolojik ve kültürel farklılıklar üzerinden bölemeyen, Türk Cumhuriyeti'ni paralel devlet kurarak ele geçiremeyen dahili ve harici bedhahlar, bugün Türk yurduna, egemen Türk Milleti'nin dışında paralel bir millet sokuşturmaktadır. Yaklaşık yüzyıl önce Türk Milleti'nin soyunu kırmaya yeltenen İtilaf zihniyeti ve onların muhiplerinin Türk Milleti'nden koparmaya çalıştıkları Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana, Osmaniye, Mersin, Kahramanmaraş gibi stratejik öneme sahip -ki üç ilimizin durumu Mavi Vatan politikamız çerçevesinde ve PKK'nın Akdeniz'e açılma zaviyesinden ele alınmalıdır- vilayetlerimiz, hepimizin gözleri önünde üç-beş yıl içinde hükûmetin koruma ve gözetiminde sığınmacılar tarafından istila edilmiştir. Bununla birlikte gittikçe kontrolü güçleşen ve her daim çeşitli güvenlik zafiyetlerine gebe olan büyükşehirlerimizin içinde hiçbir kaydı bulunmayan on binlerce belki yüzbinlerce kaçak yaşamaktadır. Tanrı vermesin ülkemizi derinden sarsacak bir doğal afette veyahut toplumsal bir burhanda, bu şehirlerimizin hali ne olacaktır?
Her seçim iradesini bahis oynar gibi kullanan bilge halkımız, FETÖ kalkışmasını eniştesinden öğrenen cumhurbaşkanımız, gelecek seçimleri kazanırlarsa hangi parti kaç bakanlık alacak diye usanmadan toplanan milletvekillerimiz acaba bu meseleleri ne derece düşünmektedirler? Eğer acil, kati ve keskin kararlar alınmaz ise şehit kanlarıyla Türkleştirilen bu şehirlerimiz, Türk'ün gözyaşlarıyla Türklerin yaşam alanından koparılacaktır. Bu hastalıklı bir beynin paranoyası değil iki bin yıllık ihanetlerle dolu Türk tarihinin ve içtimaiyat biliminin çıkarımıdır. 6 yıl önce ordusuna sızan hainlerce işgal edilemeye çalışılmış bir ülkenin insanların artık uç hayallere paranoya deme lüksü yoktur.
Sayın Genelkurmay Başkanı!
Ne yazık ki, Türk Milleti'nin son on yıldır karşı karşıya kaldığı bu örtülü istila karşısında Türk milliyetçileri, TSK'den de gerekli hassasiyeti görememiştir. Türkiye, göçmenlerce hızla istila edilirken, bölücü terör örgütü PKK, birçok şehrimizde yığınak yapıp hendek kazarken Türk Silahlı Kuvvetleri belki de tarihinin en büyük ihanetiyle karşı karşıya kalmış, Türk subayları düzmece iddialarca kendi ülkesinin "hukukuyla" hapsedilmiştir. Türk ordusunun kahraman subay ve erleri, Türk yurdunu bölmek için saldırıya geçen PKK'ya karşı bölgedeki Türk halkını en az hasarla, en kısa zamanda kurtarmak için sokak sokak savaşırken herkesin gözü önünde Türk Ordusu'na sızan FETÖ'cüler, devleti ele geçirmeye çalışmış, görevdeki genel kurmay başkanını esir alabilmiş, Türk Milleti'nin abide-i iradesi olan TBMM'yi bombalayabilmiştir. Herhalde Türkiye, inanılamaz şeylerin yaşanabildiği tek ülkedir. Bugün dahi TSK, "Hudut namustur" sözüne sahip çıkamıyor. Bedehşan'dan kalkan, dini, itikati, siyasi, sicili ne olduğu bilinmeyen bir Afgan, birkaç haftalık yolculuğun ardından Türk yurduna kaçak girebiliyor ve İstanbul'un sokaklarında dolaşabiliyor. Bunlar olurken Türk yurdunun herhangi bir ilindeki askeri tugayda, yirmi yaşındaki Türk gençlerine nöbet eğitimi veriliyor. Neyin nöbeti?
Sayın Genelkurmay Başkanı
Parçası olduğumuz Türk Milleti'nin sorunları o kadar çoktur ki, o kadar çoktur ki ne konuşmakla ne de yazmakla tükenir. Zaten günümüzün post modern ve demokrasi dünyasında konuşmanın, anlatmanın, yazmanın, haklı çıkmanın da bir anlamı kalmadı. Sonuçta hayatımızı, Türkiye'ye on yıl önce gelmiş, Türkçe bile bilmeyen, türkü dahi okuyamayacak, bu toplumla menfi bile olsa hiçbir bağı olmayan, 60 yaşında, Hama doğumlu ama kanunen Türk olan göçmenlerin oyları belirleyecek.
Sayın Genelkurmay Başkanı
Korumakla mükellef olduğunuz anavatanın bağrına ta Afganistan'dan kimliği belirsiz binlerce, on binlerce kaçak sızıyor, görmüyor musunuz? Bugün lise talebeleri dahi konudan haberdarken siz Genelkurmay Başkanı olarak bihaber misiniz? Mensubu olduğunuz, mazisi ve zaferleri insanlığın bilinmez, karanlık çağlarıyla başlayan Türk Ordusu, 2007-16 yıllarında belki de tarihinin en büyük ve kahpe ihanet saldırılarına maruz kalırken diğer komutanların yaptığı gibi siz de susmakla mı yetiniyorsunuz?
Bizim bu açık mektubumuzdaki serzenişler karşısında denebilir ki, Genelkurmay Başkanlığı anayasadan bağımsız bir kurum değildir ve anayasal bir kurum olarak anayasada gösterildiği gibi hükûmete bağlıdır. Doğrudur. Genelkurmay Başkanlığı anayasadan bağımsız bir kurum değildir ve anayasada gösterildiği gibi hükûmete bağlıdır ancak biz zaten Genelkurmay Başkanından anayasaya aykırı davranmasını talep etmiyoruz ki? Türk Milleti'nin her kesimiyle rahatsız olduğu ve ülkemiz için tahmini mümkün olmayacak sorunlara ebelik edecek göçmen meselesi hakkında öncelikle Genelkurmay Başkanını, konuyla alakalı bir açıklama yapmaya sonra peyderpey hükûmeti ikna etmeye, bu mümkün değilse tepki istifasına (29 Temmuz 2011 tarihli Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının istifası) davet ediyoruz. Her şeyden önce Genelkurmay Başkanının ve başkanı olduğu Türk Ordusu'nun konudan haberdar olduğunu bilmek istiyoruz. Hem anayasa herkesin bildiği gibi açıkça Türk Milleti'nin aleyhine sayısız kere ihlâl edilirken, bu artık su götürmez bir gerçeklikken Genelkurmay Başkanının hâlâ anayasanın yersiz temayüllerine uyması ne derece makuldür? Vakti zamanında bu ülkenin sabık içişleri bakanı TBMM'de anayasayı tanımıyorum tanımadığını, mevcut içişleri bakanı da hukukun arkadan geleceğini ifade etmişti. Eğer mesele hakikaten anayasallıksa, anayasanın her maddesinin uygulanması gerekmez mi? Bizim anayasamız, mevcut anayasayı yıkmayı amaç edinmiş sosyalist, dinci, etnikçi örgütlerin var olmasına müsaade ediyor mu? Bugünün Türkiye'sinde sınıf temelli, din temelli, etnik kimlik temelli rejim kurmak isteyen 'legal' dernekler ve partiler yok mu? Ayrıca Genelkurmay Başkanının, rahatsız olduğu bir konuda Türk kamuoyuna düşüncelerini açıklamasının neresi anayasaya aykırıdır?
Yok, eğer Genelkurmay hükûmetin ötesinde hakikaten cumhuriyete, demokrasiye, millî iradeye bağlıysa, samimiyetle Türk Milleti'nin bağrından çıkmış ve Türk Milleti'nin emrindeyse, bugün hangi kamuoyu yoklaması dikkate alınırsa alınsın Türk Milleti'nin kahir ekseriyeti, Türk anavatanına ve Türk Milleti'nin içine sızmış ve sızmaya devam eden, Türk illerinin demografisini ve kültürünü kökünden, geri dönülmez bir biçimde değiştiren milyonlarca sığınmacının, insani koşullar içerisinde geldikleri yere, yurtlarına gönderilmesini istiyor. Eğer Genelkurmay, Türk Milleti'nin emrindeyse Türk Milleti'nin emri budur! Bu hususta "Eğer Türk Milleti, milyonlarca sığınmacıdan rahatsız ise bu rahatsızlığını gelecek seçimde, hukuki ve demokratik yollardan gerçekleştirsin" denebilir. Ancak, malumdur ki, bireyler veya kitleler yalnızca bir konu başlığı için oy kullanmazlar. Bu hayati meselede Türk Milleti hemen hemen hemfikir olsa da diğer meselelerdeki itilafları, onları bu meselede bir irade göstermekten alıkoyabilir.
Meselenin bu boyutunda şunu da açıkça söylemekten çekinmeyeceğim. Bazı dönemlerde insanlar, toplumlar akıl tutulması yaşayabilirler, kendilerine apaçık zararlı olan hatta onları imha edecek kararlar alabilirler. Toplumunun bilinçli yurttaşları ve kurumları, bazı zamanlarda toplumlarının tüm taleplerinin karşısına dikilerek onların öngöremedikleri lakin gerçekleşmesi mukadder olaylar için, bazı şeyleri zorla gerçekleştirebilirler. Bugünün Türkiye'sinde yaşayan herkes, bu durumu 15 Temmuz 2016 gecesi yaşamak zorunda kalmıştır. Dar bir bilinçli vatanperverin, hamiyet abidesi kişilerin tüm uyarılarına hatta yalvarmalarına rağmen Türk toplumu FETÖ tehdidini tam idrak edememiş, cumhurbaşkanından ilçe belediye başkanına kadar seçilmiş siyasiler 15 Temmuz'a 30 ay kalaya kadar FETÖ ihanetini ciddiye almamışlardır. Türkiye ne yazık ki son on yıldır aralıksız devam eden veya ettirilen sığınmacı akınıyla bu duruma gelmiştir.
Peki Genelkurmay Başkanı ne yapabilir? Elbette biz Genelkurmay Başkanından bir ihtilâl yapmasını, ülkenin entelektüellerinden tertiplenen bir kurucu meclis toplamasını, ilkeleri iliklerine kadar yozlaştırılan Türk cumhuriyetini yeniden ihya etmesini beklemiyoruz, istemiyoruz. Bu gibi olayların, içtimai gelişmelerin bir sonucu olduğunun, mefkûre sahibi şahısların gerçekleştirebileceğinin bilincindeyiz. Fakat, Genelkurmay Başkanı, atalarımızın ve şehitlerimizin kanlarıyla yükselen, namusu olan, namusumuz olan hudutlarımızın fiilen çiğnenmesinden rahatsız mıdır? Yurttaşlıktan öte bir Türk olarak bunu öğrenmek istiyorum. Bir Genelkurmay Başkanının, milletinin hemen hemen hepsinin rahatsızlık duyduğu bir konuda çıkıp kamuoyuna düşüncelerini açıklaması gerekir. Bu açıklama, Türk Milleti'ne nispeten bir huzur vereceği gibi -Tanrıya şükür, ordu tehlikenin farkındadır-, Türkiye siyasetinde bu konunun birinci güvenlik meselesi olmasına da hizmet edecektir. Yok, eğer Genelkurmay Başkanı, Türk Ordusunun komutanı olmak yerine bürokratik bir kurumun başkanı gibi eylemeye devam ederse, sukutunu altın görme alışkanlığını sürdürürse, kim bilir bir daha ki savunma bakanı olma hayaline kendini kaptırırsa, yarın silah arkadaşlarını (bu kavrama inanıyorsa tabii), güney illerimizdeki çatışmalarda şehit vermek zorunda kalabilir. Buna öngörüye inanmayanlar, 2015 sonrası şehirlerimizin içindeki terörle mücadele görüntülerini izleyebilir.
Sayın Genelkurmay Başkanı
Bugün, insanlığın görece en uygar, en özgürlükçü, en demokrat, en refah, en hoşgörülü toplumları olduğu kabul edilen Cermen ülkeler (İngiltere, Hollanda, Almanya, İsviçre, Avusturya, Danimarka, Norveç, İsveç) ve Ludwig van Beethoven'ın Neşeye Övgü bestesini resmi marş kabul edecek kadar insancıl değerlere sahip olduğu iddia edilen Avrupa Birliği bile göçmen politikalarını gözden geçirirken, kaideleri sıklaştırırken, siyasi, iktisadi, içtimai nice buhranla boğuşmak zorunda kalan Türk Milleti'nin hiçbir kriter esas alınmadan, eğitimden, şehirleşmeden, Türk değerlerinden yoksun milyonlarca göçmenlerle yaşamaya mahkum edilmesi, Türk Milleti'ne hakaretten başka hangi maksatla izah edilebilir?
Bundan 78 yıl önce ülkemizdeki komünizm tehdidini göstermek için devrin hükûmetine açık mektup yazan kıymetli Türkçü Nihal Atsız Bey'in şahsında devrin Türkçülerini Türkçüler Günü vesileyle yad etmek için ondan şu alıntıyı yapıyorum: "Türk Budun, Ökün! Kendine gel. Aklını başına topla. Her söze, herkese inanma. Beynini işlet. Geçmişini hatırla. Seni nelerin yükseltip, nelerin alçalttığını düşün. Safsatalardan uzaklaş. Şunun, bunun ardından gitme. İşkembe kazanından dîba çıkamaz. Yüz defa aldandığın, aldatıldığın halde hâlâ iyiyle kötüyü seçemeyecek misin?
....
Bunu da yapamazsan Türk milleti ancak tarih yapraklarında kalacaktır."
Son olarak şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum.
Sayın Genelkurmay Başkanı
Üniformanızla, rütbelerinizle aynaya bakarken ülkemizi istila eden göçmenler hiç aklınıza geliyor mu?
***
Bütün Türklerin mukaddes Ramazan Bayramı'nı ve bütün Türk milliyetçilerinin Türkçüler Günü'nü en içten dileklerimle kutlarım.
Tanrı Türkü korusun!
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.