İmitasyon Milliyetçilik
Kayıtsız Şartsız milleti sevme durumu milliyetçilik midir ? Türkler üstün olduğu için mi milliyetçiyiz, üstün olması gerektiği için mi ?
Milliyetçiliğimizin en temel problemlerindendir bu durum. Milliyetçiliğin yanlış anlaşılması ve bu hastalıklı imitasyon milliyetçiliğin aslını bastırarak onun yerini alma durumudur. Kayıtsız şartsız milleti sevme halinin milliyetçilik olduğunu düşünmüyorum ne olduğunu aşağıda yazacağım.
Benim milliyetçilik anlayışım Türk milletinin üstün meziyetli bir millet oluşu üzerine değil, öyle olması gerektiği üzerine kurulu bir milliyetçilik. Bunun için ise gündüz oturmadan gece uyumadan çalışmak gerek. Yaptığı işin en iyisi olmaya çalışmak yeterlidir başarı için.
Diğer milletlerden farklı mıyız ? Geçmişte farklıydık. Diğer milletlerden farkımız, göçer Türk kültürünün tanıştığı tüm kültürlerden faydalı kısımları alarak yeniden işleyip kullanmak suretiyle değerlendirmesidir diyebiliriz. Sürekli bir başkalaşım, sürekli bir yenilenme, mobilizasyon ve aynı zamanda hep yeni koşullara ayak uydurabilme, inovasyon. Bu gün bu özellik tam tersine dönmüştür, başarısızlığımızın nedenlerinden biri de budur.
Tüm milletlerde olduğu gibi Türklerde de sürekli bir başkalaşım olacaktır. Kendi kültüründen kötü hasletleri defedip onların yerine farklı erdemler ve meziyetler koyabilen milletler müspet yönde evrilerek varlığını devam ettirebilirken ne yazık ki bizim gibi müspet yönde yenilenmesi durmuş hatta erdemlerini kaybetmiş milletlerin silinmesi mukadderattır. Mesela bir düşünelim İslamiyet öncesi Türk kültüründe su ile yıkanmak yoktur, İslamla birlikte yıkanma alışkanlığımız oluşuyor ve hamam kültürü aslında Romalılara ait olmasına rağmen
Osmanlı'da en güzel şeklini alıyor. Bu gün bile o sanat eseri hamamların bazıları ayaktadır.
Mete AKSOY, Savaşçının Dokuz İlkesi kitabında Steve jobs'un hayatını örnekleyerek başkasının fikrini geliştirip daha iyisini yapma konusunu anlatıyor. Steve jobs iyi fikirleri çalarak geliştirip, şekillendirmede ustaydı. Çaldığı fikirlerle bile yarattıkları özgün şeylerdi.
Atatürk'ün de yaptığı bir nevi budur Batının ilmini, medeniyetini almak fakat Türkçe yaşamak. Peki Türk'ün yenilenmesi durursa ne olur ?
Milletler başkalaşır, sürekli evrilir, bölünür, farklı etnoslarla karışarak başka milletleri oluşturur. Bir başka problemimiz de burada baş gösteriyor. Biz hala Türk müyüz ? Yoksa atalarımızdan kalan tüm kültürel mirası çarçur edip yalnız bu ismi mi koruyabildik ? Nasıl ki Macarlara Hunlardan sadece bir isim miras kaldıysa ve onlar artık gerçek Hunlar değilse sanırım biz de artık gerçek Türkler değiliz. Yoksa savaşta dahi kadın ve çocuk öldürmeyen Türklerin (Kadın gerekliydi) otuz sekiz yerinden kadın bıçaklayan bir topluma dönüşmesini açıklayamayız. İşte burada milliyetçiliğin gayesi hasıl oluyor, bu gaye yıkılıp savrulmuş bir medeniyetin bakiyesi olarak bizleri yeniden Türkleştirmek aslen yok olmaya yüz tutmuş milleti yeniden diriltmek olmalıdır.
Gelelim yukarıdaki açıklama sözü verdiğim ''Kayıtsız şartsız milleti sevme'' durumuna. Bu kesinlikle bir milliyetçilik değildir. Biraz abartılı gelebilir ama aslında yeni bir milletin doğum sancısıdır bu tarz köylü milliyetçiliği ise doğacak çocuğun sığındığı rahim duvarından başka bir şey değil. Peki neden yeni millet diyorum ? Kırsaldan büyük şehre yaşanan göç bunun sebebidir, çok fazla farklı etnisitenin hepsi birden kendi kültürünü unutarak ortak bir kültür benimsemeye çalışmaktadır. Yok olan kültürünün yerine bir şeyler koymak zorunda çünkü. Örnekleyecek olursak ben şehirde doğup büyümüş olsam da anne babam Gümüşhanelidir, köyümüzün etnik yapısı Aydından gelen yörükler, Hazarın kuzeyinden gelmiş Peçenekler ve sanıyorum %50 lik bir kısmı da Tatarlardan oluşuyor. Bu gruplardan sadece Yörükler Osmanlı tebaası idiler ama Gümüşhane'ye de keyiflerinden gelmedikleri de muhakkak, demek ki devletle arada bir husumet çıkmış. Durum böyleyken bizim köylülerden büyük şehirlere yerleşmiş olanların hangisine sorsanız Osmanlı torunu olduğunu iddia edecektir. Oysa hiçbirinin ''Ecdat viyana kapılarına kadar dayanmış'' diye bahsedilen ''Ecdadın'' içinde dedesi yoktur, Fakat Urusla iyi çarpışmış bizimkiler o ayrı mesele.
Var olmayan bir kültürü kabulleniş, yapay bir yeni dindarlık, köyünde gül dalına çaput bağlayan peştamallı ninenin torunu bu gün şehirde kara çarşafla geziyor, oysa köyünde böyle bir kültürü yoktu. İşte aracının arkasına baş aşağı yapıştırdığı Abdülhamid tuğrası ile dedesinin mezar taşını okuyamayan millet yeni bir millettir. ''Bu millet''
Tanrı Türk'ü korusun. Onu yüceltecek olan milliyetçilerdir.
Telif Hakkı
© Emrah Ece @ tahtaPod.com | Tüm hakları saklıdır.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.