OLUP BİTENLER ÜZERİNE
Artık Türkiyeyi duydukları, dinledikleri ile değil okudukları ile yönetenlere itibar edip, peşlerinden gitmemiz lazım. Duyulanlar test edilmediği sürece belge değildir ama okunanların bizatihi kendisi belgedir.
...
Duydukları ile hareket eden her zaman kandırılmaya teşnedir ama okudukları ile hareket eden yanılsa bile; "Yanılmışım" dediğinde bir masumiyetin olduğunu aklımızdan geçirebiliriz.
...
"Kandırıldım" denildiğinde; belli ki muhatabı ile kendisi arasında bir pazarlık söz konusu olmuş ve kandırılmıştır.
...
"Yanılmışım" itirafında asalet, "Kandırıldım" itirafında acizlik söz konusu.
...
Dinlemeyi önemseyen (Nakilci) önemli bir ismi Afganistan'daki mücahitlerin lideri Hikmetyar'ın dizi dibinde, "Dinleme" pozisyonunda görünce zihnimden geçenleri sizlerle paylaşmak istedim.
Afrin başarısı AKP'nin değil, Türk Ordu'sunun şahsında Türk milletine aittir
Muhterem kendi partisinin kongresinde diyor ki; "Artık metal yorgunluğu bitmiştir, Afrin zaferi ile yeni bir döneme giriyoruz"
...
Biz boşuna mı diyoruz; "Adeta Türkiye Cumhuriyeti AKP devletine, Türk Ordusu da AKP ordusuna dönüştürülmek isteniyor" diye.
...
Oslo'da PKK ile görüşen devletti; Afrin'de zafer kazanan ise AKP oluyor öyle mi
....
Sayın Bahçeli, tamam; diyelim ki doğruluğundan emin olduğun gerekçelerinle ittifak yaptın; be kardeşim, arada sırada ortağına de ki "Yaptığın yemeklerde tuzu fazla kaçırıyorsun"
...
Söz kesmeye giden damat hali; sevgi, sorgulaması yapılmadan bağımlılığa dönüşünce, elbette tuzlu kahveyi zorlanmadan içmeyi göze almak gibi bir durum. "Bu ne sevgi ah..."
...
Muhterem resmen, sanki AKP'deki metal yorgunluğunu atmak için Afrin operasyonu yapılmış gibi esip, gürlüyor.
...
Elbette işin aslı böyle değil ama yere düşen adam misali "Madem ki yere düştüm, bari kalkarken bir avuç toprak alayım" dercesine Afrin Operasyonunu siyasi bir fırsata dönüştürmek tek kelime ile ayıptır, günahtır. Daha da çok şey söylenebilir ama biz sorumluluğumuzun farkındayız.
...
Sayın Bahçeli madem ki sorumluluk aldın, vebale de ortaksın; ne demelisin "Bu da ne demek oluyor beyefendi; Türk Ordusu'nun başarısını siyasi hanenize maal edemezsiniz"
...
Nasıl bir Türk milliyetçisiniz ki; yeni bir istiklal marşı isteniyor çıt yok, "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen Püsküllü, ittifakın büyük ortağı tarafından ziyaret ediliyor çıt yok, Afrin zaferi ile AKP'deki metal yorgunluğu bitirdik deniyor, çıt yok.
...
Ama ülkücü birisi seni ve konumunu sorguladığı zaman kükreyen aslana dönüyorsun; tüm aşağılayıcı sıfatları kastettiklerinin üzerine boca ediyorsun. Senin gücün ülkücülere mi yetiyor?
Ana rahmine düşülen günün kutlaması mı olur.
Kendi evladının dahi ana rahmine ne zaman düştüğünü bilmeyen be adam; hangi akıl, fikir ile sözde "Regaip Kandili"ni Peygamber Efendimiz'in ana rahmine düştüğü gece diye kutlarsın. Aynı zamanda haremlik, selamlık yaşarsın; o senin bileceğin iş de; hiç utanmaz mısınız; Peygamber Efendimiz'in anasının rahmini ağzınızda dolandırmaya
...
Çünkü bunların inançları imandan değil, din adına uydurulan ritüelleri bilmek ve onları sorgulamadan kabul edip, tatbik etmektir.
...
Bu adamlarda bir Müslüman'da olması gereken akıldan zerre kadarı olsa dahi derler ki; "Ulan Peygamber efendimiz durup dururken, anasının rahmine ne zaman düştüğünün niçin bilinmesini istesin ki". Dolayısıyla, "Böyle bir gecenin olması da; kutlanması da saçmadır" deyip, bu saçma geleneğe son vermeleri gerekmez mi. Aksine, bizatihi Diyanet işleri Başkanlığı bu yanlış inanç ve uygulama üzerine programlar yapmaya devam ediyor.
...
Haydi, yüreğiniz yetiyorsa camilerde özel "Tasavvuf ve tefekkür" günleri veya geceleri düzenleyin de görelim. Bunu hiç bir zaman yapmayı düşünmeyeceksniz; zira en korktuğuz husus insanların "Niçin inanıp, iman ettiklerini" öğrenecek olmalarıdır.
...
Önce sıkı sıkıya tutunduğu dalda küçücük bir tomurcuk iken; sonra dik başlı, yeşil endamı ile kor halindeki güneşe meydan okuyan ve aynı zamanda altında bir başka canlıya, mesela insana gölgesi ile mesken olan ve maalesef bir süre sonra da; sararıp, dermanı kesilip, sıkı sıkıya tutunduğu dalı bırakıp; bir rüzgarın savurması ile meçhule doğru yol alan yaprağın öyküsü anlatılacak olsa; iman etmenin temelindeki aklın; dolayısıyla tefekkür ve tasavvufun olduğu gerçeği ortaya çıktığında ne olacak; adeta bir çığır açılacak ve toplum bilinçli Müslümanlardan oluşacak.
...
Sanırım bugün devletimizi yöneten zihniyete bir fırsat daha verilecek olursa; bu millete dalından yere düşen yaprağın serüvenini değil; Hz. Peygamber'in ana rahmine düştüğü gün de; başka uydurulmuş gün ve geceler de konuşulmaya, dolayısıyla dinimize de zarar vermeye devam edeceklerdir. Çünkü "Türkiye ortalaması bu algı düzeyi"ni yönetmek iktidar sahiplerinin hem işine, hem de kolayına geliyor.
Saadet Partisi kişilikli duruşu ile AKP tarafından kirletilmiş ''Milli Görüş''ü temize çıkarmaya çalışıyor
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu diyor ki; "Ben Müslümanım, İslamcı değilim"
...
Müslüman; İslam dinine inanmış, iman etmiş kişidir. "Siyasal İslamcı" veya "İslamcı" diye tanımlananlar ise; çıkarları için "Dinimizi kullanan" tüccarlardır.
...
Özelikle Karamollaoğlu'un bu ifadeyi kullanmış olması; belki de 15 Temmuz sonrası elde edilen en büyük kazanımdır. Kendi içlerinden çıkan öncü bir kadronun AKP çatısı altında 16 yıldır sergilemiş oldukları görüntüye binaen; yaşananlardan çıkarmış oldukları çok ciddi bir güncellemedir. Çünkü genelde milli görüş geleneğinden gelen insanlar "Siyasal İslam'a" veya " İslamcılığa" bu kadar net karşı bir duruşu sergilemekten imtina ediyorlardı.
...
Sayın Karamollaoğlu elbette batı standartlarında eğitim görmüş bir aydın olmasına rağmen, niçin geçmişte bu kadar net tavır ortaya koymayı düşünmemişti. Çünkü şunu çok iyi biliyorlardı ki; "Türkiye ortalama algı düzeyi" yapacakları itirafı veya güncellemeyi anlayamayacak, dolayısıyla "İslamcı değilim" ifadesini kullanma riskine girmeyi hiç bir zaman düşünmemişlerdir.
....
Saadet Partisi, sergilediği duruşu ve "İslamcı değiliz" tavrı ile AKP'nin şahsında, kirletilmiş "Milli Görüş" geleneğini temize çıkarma gayretindedir. Bu gayretini sadece muhafazakar kesim değil, sol kesim de takdir ederek takip etmektedir. Saadet Partisinin yarattığı algı AKP ve trollerini irite ettiği gibi saygı duyanı da artıyor. Dolayısıyla Saadet partisi tahmin edilenin çok üstünde kendini toparladığı görülecektir.
Doğan Holding medyadan çekiliyor, hisselerini Erdoğan Demirören'e devrediyor
Bir zamanlar Doğan Holding çalışanıydım. AKP 2002 de iktidara gelmiş ancak muktedir olabilmesi için başta basın ve medya olmak üzere çeşitli alanlara hakim olması gerekiyordu. Güçlü muhalif medyaya göz dağı vermesi gerekiyordu ve buna da ilk önce Doğan'ın Holding'den başladı.
...
Bir sabah duyduk ki Holding'e büyük ceza kesilmiş ve kesilen cezanın miktarını Holding'in tamamı+Aydın'ın Bey'in ceketi bile karşılamıyordu.
...
Elbette itiraz davaları açıldı, kısmı aflar falan filan derken; sanırım bu davalar Demoklasi'nin kılıcı gibi sürekli olarak Doğan Holding üzerinde sallandı. Aydın Doğan bu tehditten kurtulmak için Vatan Gazetesi, Milliyet Gazetesi gibi gazetelerini yandaş gruba sattı; yandaş gruptan Abdülkadir Sevi gibi isimleri amiral konumunda olan Hürriyet Gazetesi'ne transfer etti ama bütün bunların hiçbirisi Erdoğan'ı ve AKP'yi tatmin etmedi.
...
Muhtemelen Aydın Doğan'ın dayanma gücü kalmadı ve kalan medya gücünü de yandaş gruba satmış durumda. Bu satış nedeniyle Aydın Doğan'ın yapmış olduğu basın açıklaması en mantıklı, en makul açıklama olup; gerçek nedenleri dile getirmesi elbette mümkün değil.
...
Aydın Doğan her siyasi görüşten insanlara özellikle gazete, dergi ve TV'lerinde yer verdi, ekmek yedirdi ama her ne hikmetse hiç bir zaman ülkücü bir yazar, çizer veya sanatçıya bu fırsatı tanımadı. "Yetmez ama evetciller" Doğan medyasında karargah kurmuşlardı. Üzerindeki ablukadan kurtulmak için sürekli hükumete yaranma çabası içinde olduysa da nihayetinde teslim olmak zorunda kaldı. 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanına canlı yayın bağlantısı imkanının sağlanması bile yeterli olmadı. Şimdi aşağı yukarı tüm basın yandaş hale getirildi. Öyle sanıyorum ki sıra geldi sosyal medyaya.
...
Dün de belirttiğim gibi bütün bu gelişmelerin temelinde AKP ve Erdoğan'ın "Bütün güç bizim elimizde, yapabileceğiniz hiç bir şey yok" algısını yaratmaktır ancak bizlerin inanmışlığımız ve adanmışlığımız yanında hiç bir anlam ifade etmiyor.
...
Bu arada Aydın Doğan'ın medya gücünden gelen öz güveni ile özellikle Mesut Yılmaz'ı başbakan olduğu dönemde meşhur pijamalı karşılamasını; 28 Şubat sürecinde Fransız Bordo şarapları tutkunu, hala karısına aşık genel yayın yönetmenine attırdığı başlıkları; ve bu başlıkların muhafazakar kesimi olabildiğince tahrik ettiğini; yansımasının da AKP'ye büyük bir destek şeklinde tecelli ettiğini de unutmayalım.
Demem o ki; Aydın Doğan çok da masum değil.
Mehmet Soral
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.