TÜRK SİYASETİNDE SAYIN DEVLET BAHÇELİ FARKI(!)
Sayın Bahçeli Türk siyasetinin son 20 yılında radikal kararlarıyla döneme damgasını vurmuştur.
MHP'de Genel Başkan seçildikten sonra girdiği seçimde MHP en yüksek oya ulaşmıştı. Başbakan olma ihtimali doğduğunda onu elinin tersiyle iten ve başbakan yardımcılığını yeğleyen bir Bahçeli'yi gördük. Oysa ülkücüler iktidar olmaya susamış bir hareketti.
Sayın Bahçeli; 57. Hükumet sürecinde Rahşan affı ve bebek katilinin idamdan kurtulması gibi Türk milliyetçilerinin bütün hassasiyetlerini bir tarafa bırakarak siyaset içinde tabanının ve toplumun bütün hassasiyetlerini adeta yok sayan görülmemiş bir duruş sergiledi. Oysa siyaset tabanın iradesi toplumun beklentileri ile şekillenir. Ancak Sayın Bahçeli tam tersini yaptı. Bu duruş daha sonraki duruşları içinde bir referans olacaktı.
Türkiye'nin tarihi bir ekonomik kriz ile yine Sayın Bahçeli'nin ortağı olduğu 57. Hükumet döneminde yakalandı. İMF ve Dünya bankasının Türkiye'yi yönetmesi için gönderdiği Kemal Derviş'in ekonomiden sorumlu olduğu politikalara son vermek içinde adeta intihar denilebilecek bir kararla 57. Hükumetten çekilerek seçime gidilmesini sağladı. Bu kararların hiçbirinde siyaset açısından bir rasyonel mantık bulmak mümkün değildir ama siyasetin bütün kodlarını değiştiren ve kırılmalara sebep olan bir hareket oldu. Burada da oyun kurucu Sayın Bahçeli oldu.
Bu arada ülkücü hareketin giyim kuşam tarzlarından nasıl davranacaklarına kadar fabrikasyon mamulü gibi ülkücülerin reflekslerini belirleyen, kontrol altına alan ve iktidar olma gibi hedefleri rafa kaldıran bir Bahçeli figür artık konuşulmaya başlanmıştı…
Sayın Bahçeli sadece MHP genel başkanı olarak öne çıkmıyordu. İçinde bulunduğu koalisyon ortaklarını yönlendiren, onlara siyaset kurgusunu oluşturan, hedeflerini belirleyen gerektiğinde görevlerini sonlandıran bir aklın adeta siyasetteki temsilcisi oluyordu. Ekmeleddin İhsanoğlu ile başlayan tercihler ve sonucu beli olan (!) seçimlere girmesi sanki bir ekolü bertaraf ederek başka ekole yol vermenin kurgusu oluyordu.
Sayın Bahçeli etrafımızdaki emperyal güçlerin baskıları, tuzakları ve iç tehdit olarak görülen ekolleri de hesaplayan bir figür olarak siyasette damgasını vurmaya devam ediyordu.
Sistemin tıkandığı yerde adeta kilit rolünü oynayıp açmasına meşhur örtü meselesi ve Sayın Gül'ün 367 garabeti karşısındaki tavrını gösterebiliriz.
Sayın Bahçeli muhalefeti en sert yaptığı parti AKP iken 15 Temmuz sonrası tamamen değişik bir Bahçeli olarak karşımıza çıkmasını da bu mantık içinde değerlendirmek gerekir. Yine Sayın Bahçeli bu radikal kararları alırken partisinin yönetim kademesinin bu kararlarda hiçbir etkisinin olmadığını da siyasetle ilgilenen vasat bir insan dahi anlar.
AKP'nin bile unuttuğu Partili Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemini tekrar gündeme getirerek kabul ettirilmesini sağlayan ve Sayın Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı yapan da Sayın Bahçeli olduğunu unutmayalım. Türk milliyetçiliğine tarihte görülmemiş en büyük hakaretleri yapan, Türk devleti ve milletinin bekasını sorgulayan Siyasal İslamcı anlayışa Sayın Bahçeli neden yol veriyordu?
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Atatürk ve Cumhuriyetin değerlerine savaş açan bu anlayışı Sayın Bahçeli nezdinde cazip kılan neydi acaba? Devletin bu anlayışı iktidar etmemek için doğru ya da yanlış giriştiği bütün çabaları bir anda tersine çeviren Sayın Bahçeli Siyasal İslamcıları tıpkı daha önceki yol arkadaşı DSP gibi hem siyaset sahnesinden silmek, hedefine ulaşmak hem de Türkiye için tehdit olmaktan çıkarmak için derin bir kurguyu mu gerçekleştiriyordu…
AKP'nin kumaşı aynı olmakla birlikte özellikle iç ve dış tehdit karşısında şahinleşmesi Türklükle ilgili bazı kavramları söylemeye az da olsa başlaması hedefe ulaşmak için siyasal İslamcı yapıyı bir dolgu malzemesi olarak kullanıyor sorusunu da sormadan geçemiyoruz. AKP kanallarında turan marşlarının söylenmesi sanki AKP üst kanadının verilen bir emirle yenibir yola girdiğini gösteriyordu.
Sayın Bahçeli'nin bazı öncelikleri ötelemesi, bazılarını hemen uygulamaya koyması sanki kısa orta ve uzun vade tehditlere göre bir tercih ile karşılaştığını göstermektedir.
Sayın Bahçeli egemen sistem sıkıştığında hemen algı operasyonuyla gündem değiştirerek muarızlarını etkisizleştirme gibi argümanlara da baş vurduğuna şahit olmaktayız. Bugünlerde tartışılmaya açılmak istenen idam kararı gibi. Oysa idam kararını kısmen kendisi tamamını da Sayın Erdoğan kaldırmıştı.
Sayın Bahçeli için daha sayamayacağımız sivil siyasette konuşulmayan gündemde olmayan birçok konuyu gündeme getiren ve siyaseti şekillendiren, bunları yaparken de ne partisinde ne de muarızlarında siyaset adına önceliği olmayan konuları seçmesi ve sonuca bağlaması önümüzdeki yıllarda bütün gerekçeleri ve çıkış kaynaklarıyla ortaya çıkacaktır. Sayın Bahçeli Türk siyasetinde bildiğimiz sivil, şeffaf ve hesap verebilen bir yapıyı temsil etmiyor. Zira katılımcı olmayan kararları tek başına alan bir durumla karşı karşıyayız.
Burada kararların doğru ya da yanlılığından çok yöntemin farklılığı daha önemli hale gelmektedir. Kanaatimce alınan kararlardan çok uygulanan yöntemi demokrasi ve hukuk noktasında değerlendirerek siyasi partilerin görev yetki ve sorumlulukları bağlamında analiz etmek gerekmektedir.
Türk siyasetinin tamamen şeffaf olması mı yoksa büyük çoğunluğunun gri alanlardan oluşarak böylesi tavırların sergilenmesi etki etmelidir sorusu da bütün siyasi partilerimizin cevaplayarak siyaseti yeniden şekillendirmesi gereken bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Sayın Bahçeli'nin duruşu bir doktora tezi olacak kadar ilginçtir.Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.