ÜMİT ÖZDAĞ YANLIŞ YAPTI

Bu defa Ümit Özdağ'a hak vermek mümkün değil
Ümit Özdağ iyi ve başarılı bir akademisyen ve fetö'nün de hışmına uğradığına göre de iyi bir Türk milliyetçisi ama iyi bir siyasetçiyi olmayı hiç başaramadı. Bu akşam CNN Türk'de Koray Aydın'a karşıtlığı adına partiyi zor durumda bırakacak bir çok ithamda bulundu. Bulundu da ne oldu; Koray Aydın'ın konumunu daha güçlü hale getirdi.2011 öncesi MHP Genel Başkanlığına aday olmayı düşünmüş ve bu konuda faaliyet göstermiştir. O günlerde MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ tarafından "CIA" ajanlığı ile suçlanmıştı. Hakkında böyle bir ithamda bulunulmuş olmasına rağmen ihraç edildiği MHP'ye dönüp tekrar milletvekili seçilerek uzun sure de Devlet Bahçeli ile de barışık olmuştur. Şimdi kafam karıştı ama daha çok siyaset adamlığına değil, bilim adamlığına güvenmeyi yeğleyeceğim. Suçlu insanların yakınlarının da suçlu olabileceği zannı üzerinden ithamlarda bulunmak siyasetin yapılışında tercih edilen en aşağılık yöntemdir ve İYİ PARTİ İstanbul il başkanı Buğra Kavuncu'ya yapmış olduğu itham da bu anlamda çok yanlış ve çirkin olmuştur. Zamanın T.C Devleti dış işleri bakanlığının Orta Asya Türk cumhuriyetlerindeki misyon şeflerine genelgeler şeklinde tamimler göndererek, oralardaki Türk iş adamlarının dernekler şeklinde örgütlenmelerini kolaylaştırıcı yardımların yapılmasını teşvik ettiği bir süreçte; Buğra Kavuncu'nun da orada bulunan bir iş adamı sıfatı ile devletinin kendisinden istediği böyle bir örgütlenmede yer almış olmasının sorgulanması abesle iştigaldir. Fetö tezgahına gelenler "Kandırıldık" deyip hala devleti yönetmeye devam ederlerken; Buğra Kavuncu'nun "Kandırıldık" diyenlerin teşvikleri ile Kazakistan'da tek iş adamları derneği olan bir dernekte yönetim kurulunda bulunmuş olmasından onun fetö'cü olabileceği sonucu çıkarmak iftiradan öte bir şey değildir. Parti tabanı ve vatandaşlar olarak somut deliller ortaya konmadığı sürece ithamları iftira şeklinde görmek dışında bir şansımız var mı, bence yok. Velev ki Buğra Kavuncu "O zaman devlet bizi kandırmış" dese Ümit Özdağ ne diyecektir. Bence Ümit Özdağ siyasetteki yanlışlarına böyle devam ederse bilim adamlığına da gölge düşürebilir buna da en çok üzülen gene ben olurum.

Ümit Özdağ suçlu üzerinden hareketle onun akrabalarının da suçlu olabileceği zannını yürüterek Buğra Kavuncu ve ailesine ithamlarda bulunuyor ya; biz de O'nun mantalitesinden hareketle kendisi için bir zan yürütelim mi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Özdağ hakkında fezleke hazırladı. Özdağ'ın dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili hazırlanan dosya, 25 Mart'ta Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi olarak Meclis'e gönderildi. Tezkerenim konusu Özdağ'ın 25 Şubat'ta TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, Libya'da şehit olan 2 Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisinin isim ve rütbelerini kamuoyuyla paylaşması. Şimdi zannımızı yürütelim; acaba Demokles'inin kılıcı gibi boynu üzerinde sallandırılan bu dosyanın mecliste oylaması ile başına gelebilecekleri def etmek için mi İYİ PARTİ'nin iç sorunlarını kullanarak cumhur ittifakına şirinlik gösterisi mi yapmaya çalışıyor. Ben böyle bir şeyin olabileceğine inanmıyor, ithamda da bulunmuyorum ama Ümit Özdağ mantığı ile düşünecek olursak tam da yerini bulan bir zan yürütme ve itham olabilir ki; Ümit Özdağ bunu söyleyecek olana haklı olarak aynen Buğra Kavuncu'nun kendisine gösterdiği tepkiyi gösterir, şiddetle ret eder. Zan'lar belgelenirse ancak delil sayılırlar. Buğra Kavuncu Gülen ile ne zaman, nerede görülmüş. Pensilvanya'ya gitmiş mi. Byloock kullanmış mı. Malum süreçte Bank Asya'ya hesabı olup da dikkat çeken miktarda para hareketleri olmuş mu. Kazakistan'da malum iş adamları derneğine üye olanların bugünkü konumları nedir. Ümit Özdağ bir de bu insanlara ilişkin bilgiler verebilseydi keşke.O malum derneğin kurulmasını tavsiye ve teşvik edenler bugün devleti yönetirlerken; Buğra Kavuncu'yu belli bir dönemde devletin üye olunmasını teşvik ettiği bu derneğin yönetiminde bulunmuş olması üzerinden suçlu ilan etmek etik olmadığı gibi aynı zamanda vicdansızlıktır.


Tarla bölüşüldükçe bir de görülü ki traktöre manevra alanı bile kalmamış. 

Dolayısıyla bir siyasi düşünce üzerinde ayrışarak bütünleşmenin mümkün olamayacağını düşünüyorum. Burada olmadı, şuraya, orada da olmadı başka yerde ateşimizi yakalım derken başkaları yemeklerini pişirip, yiyip sofralarını bile kaldırmış olurlar. MHP'de inadına, ısrarla parti içi demokrasinin işlemesi için mücadeleye devam edilmiş olunsaydı belki de an itibariyle MHP genel başkanı olarak bir başkası olabilirdi. Kendi adıma söylemek isterim ki; aynı su ile iki defa abdest alınamayacağına göre benim için parti içi mücadeleye evet, bölünerek bütünleşme arayışlarına hayır diyorum. Dolayısıyla, İYİ PARTİ'ye mensubiyetim de bu mantık ve mantalite içinde olacaktır. Hoşnut olmadığımız bu düzeni düzeltebilecek farklı bir inisiyatifin oluşturabileceğine dair bir inancım kalmadı. Mevcutlarla bunu başarmak durumundayız. Bu gidişata itiraz edebilecek samimiyette düşüncesi olan herkesin içinde yer alıp mücadele edebileceği irili ufaklı çeşit çeşit partiler mevcut. Herkes her kurulan partinin güdümlü birer proje olduğunu düşünerek; sürekli yeni bir parti veya oluşum sürecinde olmayı düşünmesi veya denemesi olsa olsa sinerji kaybından öteye gidememektedir. Peki ne yapmak lazım. İçinde bulunduğumuz partilerde demokratik geleneklerin yerleşmesi için öncelikli olan gerekli mücadeleyi sebatla vermek, sonra da o partiyi; eğer zannımızca birilerinin tahakkümünde ise kurtarmak olmalıdır. Parçalanarak bütünleşmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da hiç bir oluşum veya hareketin bir kaç kişinin egosunu tatminden öteye gitmediği; yüze yakın onlarca partinin varlığından belli değil mi. Aynı düzlem üzerinde aynı bütünlük üzerine dizilmiş "inanmışlık ve adanmışlık pazılını dağıtarak tekrar tekrar yapma girişimi; tekrarlıyorum ki; olsa olsa üç beş kişinin kişisel ego tatmini belki de eğlencesidir. Hele ki bu tipler bir yerde "Oynayıp oynayıp" yeterli hevesi aldıktan sonra bir bahane ile tekmeyi vurup taşları dağıtanlar olunca...bunlara da fırsat vermemek lazım.

Velev ki; bir kurgu var ve İYİ PARTİ'ye o kurgulanmış tezgahın muktedirleri tarafından istenilen şekil verilmek ve istikamet tayin edilmek isteniyor ve bizler de buna razı değilsek yapacağımız şey; kendimizi partinin asli sahibi görüp, kurumsal kimliğimize sahip çıkarak inanmışlık ve adanmışlığımız doğrultusunda muktedir olmanın yollarını arayacağız ama mutlaka ve mutlaka demokrasiye inancımızı koruyarak.

Dolaysıyla, ne Türk siyasetinin orasına burasına sinmiş bezirganlar İYİ PARTİ'den kopmaları umut edip beklesinler, ne de İYİ PARTİ'de ilelebet muktedir olacaklarını düşünenler sanmasınlar ki parti onlar için baki olan bir mülktür. İYİ PARTİ'nin güçlü bir şekilde varlığını sürdürmesi Türk milleti ve devleti için zaruri bir ihtiyaçtır. Çünkü ihvan zihniyetli siyasal İslamcı tek adam yapılanmasının muktedirliği bir dönem daha devam edip kendi vesayetlerini oluştururlarsa; cumhuriyet değer ve kazanımları adına bir daha telafisi mümkün olmayan yaşanacak kayıplar ile değiştirilmiş, dönüştürülmüş bize çok uzak bambaşka bir ülke inşa edilecektir.

Darbe söylentilerinden güç devşirme
Ne bu ödleklik ve korku yahu. Neredeyse "Hava bulutlu; yağmur yağacak, şimşek çakacak, yıldırım düşecek" diyecek olsam hemen akabinde yandaş beslemelerin "Sen darbe çığırtkanlığı yapıyorsun. Ne demek yağmur, çamur, fırtına gibi olağanüstü şeylerden bahsetmek "Bize artık yutturamazsınız; başımıza ne gelirse sizden gelir. Sizden başka kim cüret edebildi ki; cumhuriyet tarihinin en aşağılık örgütünü devlete yerleştirip sonra onlarla beraber devleti değiştirip sonra dönüştürmeye. Bu "Işıkların yanması" muhabbeti Türk milleti için ibretlik bir olaydır. Bunun anlamı; tek adam tahakkümünde, demokrasinin iğdiş edildiği şartlarda sorumluluk taşıyan insanların düşüncelerini ifade ederlerken karşılaşabilecekleri muhtemel risklere karşı kelimeleri sıfatlarla raks ettirerek düşüncelerini ifade etmesidir. Hatırlıyor musunuz; mahkemelerin hukuk tanımazlığına Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında şahit olmuştuk. İlker Başbuğ terör örgütü lideri olarak mahkeme edilip, tutuklanmıştı. Milli vicdan "Genel Kurmay başkanından terörist mi olur" demiştik ama işin aslı kumpas olduğu için yazılmış senaryoya devam edildi. Şimdi bu en son Enis Berberoğlu'nun yeniden yargılanması gerektiğine karar veren Anayasa Mahkemesi kararına "Ben tanımıyorum" diyen yerel mahkeme ile İlker Başbuğ'a "Sen teröristin" diyen mahkeme arasında ne fark var. Her olup bitenden bir tehlike algısı çıkarma evhamı; aslında kişinin ne kadar baskıcı olduğunun farkında olma halinin psikolojik yansıması dır."Kuşa kanat çırptırdılar, rüzgar oluşturdular sonra kandili söndürtüp, evi karanlığa boğup hortlakları çağırdılar" evhamı gibi bir şey.

Bir alt mahkeme en üst mahkemenin yani Anayasa Mahkemesi'nin kararını tanımadığını ilan ediyor. Hukuk devletinin temellendirildiği, bir anlamda güvencesi olan en yüksek mahkemenin kararını tanımamak; yapılmış bir darbenin kansız olmuş olmasından başka nedir öyleyse. Muhalefet bıraksın ışığı mışığı adam gibi iş yapsınlar. AYM'in kararlarını yok hükmünde gören bir alt mahkeme söz konusu ve bu bir hukuk tanımamazlıktır. Cumhur ittifakı; muhalefeti, yaktıkları ışık etrafında pır pır uçurarak meşgul etmek istiyor. Muhalefet bu tuzağa düşmemelidir. "Işıkların yanması" muhabbeti AYM kararını tanımamazlığını perdeleme operasyonudur. Ne kadar kadrolu ve maaşlı besleme trol varsa "Anayasa mahkemesi''nin bugünkü varlığından şikayetçiler ve gereksizliğine atıf yaparak tüm TV kanalları ve sosyal medya üzerinden hukuk devletinin teminatı olan bu kuruma karşı linç kampanyasını sürdürüyorlar.Sizce "Anayasa Mahkemesi"nin ışıklarını kimlerin yaktığı belli değil mi. Artık anlıyoruz ki bu ışıkların yakılması "Anayasa Mahkemesi"ni güçlendirmek için değil gücünü kırmak için dir.

Ermenista'nın füzeli saldırılarına karşı batının çifte standartı
Batı bir çok şeyin mucidi olabiliyor, hatta insanlığa dair etik değerleri bile kitabileştirebiliyor ama ne yazık ki bir türlü "İnsan" olmayı başaramıyorlar. Ermenistan'ın Azerbaycan'ın Karabağ topraklarında işgalci olması, bu da yetmeyip sanki oranın sahipleriymiş gibi adeta suçluluk telaşı ile masuma suç isnat etmek için tahrik yoluna giderek alçakça gece uykusundaki masum insanların üzerine füze gönderiyor olmasının arasındaki güç; işte yukarıda bahsettiğim içinde her şeyin olduğu ama insanlığın olmadığı batı medeniyetidir. Evet, yine tarihte her dönem olduğu gibi Azerbaycan'a Müslüman bir Türk devleti olmanın bedelini ödetmek istiyorlar. Dünya medeniyetine en azından bugün için yön veren batının tüm inisiyatif unsurlarından bir tanesi olsun Ermenistan'ın alçakça, insanlık dışı kahpe saldırılarını eleştiren bir ifade kullanmıyorlar. Azebaycan'nın haklı davasında Allah'ın soydaşlarımızın yar ve yardımcısı olmasını dilerken Gence'ye yapılan saldırıdaki şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

ÇAĞIMIZIN SERÜVENİ : Tüketen Sapiens
BİZ…

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin