15 TEMMUZ'DA NE OLDU?
Önce bildiklerimizi alt alta sıralayalım:
Bir kalkışma oldu.
Şehidlerimiz ve yaralananlarımız oldu.
Yapanlar haindi.
Fetöcülerdi.
Amerikan uşaklarıydılar.
Ana başlıklar halinde bildiğimiz bunlar.
Peki bunların içini doldurduk mu?
Araştırdık mı?
Anladık mı?
Bildik mi?
İşte bu noktalarda sıkıntı var.
Bir başka memlekette böyle şeyler olsa araştırmalar yayınlanır.
Üniversiteler, çalışma grupları kurarlar.
Araştırıcılar, gazeteciler, her tür detayın peşine düşer.
İnce ince sorulur, soruşturulur ve yayınlanır.
Dört yıl içinde bu yayımların sayısı yüzleri, binleri bulur.
Yüzlerce hikaye, roman yazılır, belgeseller, dramalar çekilir.
Hadi sonuncusunu geçelim.
Bizde bu tür durumların roman ve hikâyeleri az yazılır, filmler ondan da azdır.
Ama araştırmalar... ya onlar?
Aydını, okumuşu bırakalım, onlardan da çok şey beklenmez, tembellik ederler, yazmazlar.
Yalnız, devlet bu işlerin peşini bırakmaz.
Orada titizlik şaşılacak boyuttadır.
Sonuna kadar gidilir ve ne olup bittiği anlaşılır.
Gerekenler yapılır.
Türk devlet geleneği devletle, milletle ilgili her işe böyle bakar.
Peki yaptık mı?
Bizim için işte bakılacak yer orasıdır.
Bunu, bunları yapmadık.
Meclis Araştırması bile doğru dürüst yapılmadı.
Yapılan bir çalışma da yayınlanmadı.
Konuşulanlara göre raporu da kayıp.
Verilen araştırma önergelerini hep reddediyoruz.
Piyasaya bakıyoruz, üç beş kitap var.
Onlar da konuyu bütünüyle vermekten uzak.
Dünden beri bakıyorum, konuyu anlamaya ve anlatmaya dönük dişe dokunur sözler edilmiyor.
Bir lanetleme kampanyası yürütülüyor ama o da tek ayak üstünde ha düştü ha düşecek bir dile dayanıyor.
Dışardan bakanın bu kampanya karşısında diyeceği şudur:
Birilerini yuhluyor, birilerini, özellikle birini alkışlıyor, göklere çıkarıyorsunuz.
İyi de kardeşim ne oldu?
Buraya nasıl gelindi?
Niye gelindi?
Nasıl oldu?
Niye oldu?
Böyle mi, öyle mi oldu?
Olan ne?
Kimler kimlerleydi?
Başı kim, sonu kim?
Hadi siyasi ayağını konuşturmuyorsunuz, ayakları kimler?
Bunları ve benzeri yüzlerce sorunun açacağı konuları konuşamıyorsak olanı biteni de eksik anlarız.
Fahir Atakoğlu'na Newyork'ta beste yap, gel Külliye'de şâşaalı bir törenle sun demekle olmaz.
Nitekim olmadı.
Kötü bir denemeydi.
Müzik aralarındaki bağlantı kopukluğu utandıracak ölçüde acemiceydi.
Bağlantı metinleri mektep çocuklarının bile kanmayacağı bir kof hamasetle ve kötü cümlelerin kötü söylenişiyleydi.
Üstelik ses bile ayarlanamadı, bir yarısında ses bozuktu.
Büyük masrafla kötüden öte bir sonuç alındı.
Utandık!
Böyle olmaz, bizi elâleme karşı böyle utandırmayın!
Kanallarda boy boy lanetlyiciyle olmaz.
O ne büyük komutan demekle olmaz.
Bunları, olanı biteni anlamayı sağlayarak tarafsız bakana dedirteceksiniz.
Yoksa tarafgirlikle olmaz.
Yuhla alkışla anlamak olmaz.
Olmaz, olmaz!
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.