BİTKİ
Bir sabah işe giderken karşılaştım onunla.
Mazgalın demirleri arasında yeşil bir şey hafiften kendini belli ediyordu. Nasıl olduysa orada bir yer bulmuş, yavaş yavaş boy vermeye başlamış, belki de benden önce kimsecikler fark etmemişti.
Gözlerimi alamadım. "Burada da mı hayat buldun? E pes…" diye konuştum onunla.
Bir çukurda, pislik ile karışık, etrafı çöplerle çevrili, bedenini yakmak istercesine üzerine fırlatılan sigara izmaritlerine rağmen vardı, oradaydı.
Her sabah onu görmeden gidemedim işime.
Her akşam orada olduğunu bilmeden dönemedim evime.
Günaydın ile selamlayıp, iyi akşamlar diyerek vedalaşıyordum.
Vedalaşmak dedim çünkü korkmaya başlamıştım.
Her gün biraz daha uzuyor, varlığı tehlikeye giriyordu. Bir gün koparılma ya da uzadıkça üzerine basılma ihtimali artıyor, o ise aldırmadan büyümeye devam ediyordu.
Asiydi besbelli.
Boşa değildi onu görür görmez sevdiğim.
Yine de hep bir umut vardı içimde.
"Belki fark edilir, belki kıyamazlar" diyordum.
Kıymışlar.
Fark etmemişler, basmışlar üstüne, koparmışlar.
Bilmiyorum hangisi.
Ne fark eder?
Artık yerinde değildi. İçim burkuldu.
Çok özel olduğu için fotoğraflamıştım onu. Güzelliğini görünce" iyi ki kaydetmişsin" diyeceksiniz.
Adını, türünü bilmiyorum. Yaprağını tanımıyorum. Yeşilini, cesaretini sevdim. Sadece "bitki" dedim.
***
Bugün, kızının gözleri önünde eşi tarafından bıçaklanan "Ölmek istemiyorum!" diye haykıran Emine Bulut'un 1. ölüm yıldönümüymüş.
Gayr-i ihtiyari "Ne çabuk geçmiş bir yıl" deyiverdim.
Sonra kendime kızdım.
"Bir de ailesine, kızına sor" diye sitem ettim.
Bir yandan da gerçekten art niyetsiz "nasıl çabuk olmasın ki?" diyorum. Emine Bulut öldürüldüğünden beri yüzlerce kadınımız daha öldürüldü. Her gün birbiri ardına eklenen tecavüz, şiddet, ölüm haberleri aynı çabuklukla birbirini kovalıyor.
Hepsi sanki bir mazgala hapsolmuş, her şeye rağmen yaşama tutunmuş, izmaritler gibi canını yakmak isteyenlere karşı direnmiş, yaşamak için mücadele etmiş birer bitki. Öncesi ve sonrası ile Emine, Şule, Pınar ve daha ismini diyemediğim nicesi. Adlarını biliyor olsam da hiçbirini tanımadım. Onlara sadece "kadın" dedim. Kadın cinayeti dedim. Ne fark ederdi birinin yeşil, birinin kırmızı, birinin pembe olması? Kiminin yapraklı, kiminin dikenli olması?
Kıymışlardı. Basmışlardı üstlerine. Kesmişlerdi, yakmışlardı, boğmuşlardı, bir boşluğa itmişlerdi. Basına düşünce gördüm herbirinin fotoğrafını. Çok da güzellerdi. Herbiri birbirinden cesurdu. Canları pahasına "HAYIR" diyebiliyorlardı. Yazık oldu...
***
Emine'nin yarım bıraktığı yerden haykırıyoruz. "Artık ölmek istemiyoruz!"
Böyle bilinsin ki hepimiz mazgaldaki bitkiyiz. Asiyiz, daha da cesuruz. Ezilsek de toprağımızdan koparılsak da bir duvar çatlağında, beton kaldırım arasında bir değil binlerce kere boy vereceğiz!
Nurten Loklar Ataberk
18.08.2020
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.