İstanbul Sözleşmesi Nedir? Ne Değildir?
Aylardır İstanbul sözleşmesi hakkında herkes, bir yorum yapıyor. Kimi bu sözleşme bizim kültürümüze aykırı diyor. Kimi İstanbul sözleşmesi, aile kavramını, ahlakımızı bozdu diyor.
Bu yorumları yapanların çoğu kulaktan dolma bilgilerle konuşuyor. Bu sözleşme yüzünden ahlak, namus kalmamış vb boş laflar her gün ülke gündemini meşgul ediyor
Birincisi toplumların kültürü, bir sözleşmeyle bozulacak kadar basit değerler değildir.
İkincisi Millet olarak çok ahlaklı, çok namusluyuz da İstanbul sözleşmesi mi ahlakımızı bozdu?
Çocuk tecavüzlerinin nedeni İstanbul sözleşmesi mi?
Ensest ilişkilerin nedeni İstanbul sözleşmesi mi?
Hırsızlığın, yolsuzluğun nedeni İstanbul sözleşmesi mi?
Bunların hepsi boş laf. İstanbul sözleşmesinin bizim bozuk kültürümüzle, ahlakımızla alakası yok.
Maddelere geçmeden önce İstanbul sözleşmesi ne zaman, nasıl imzalandı buna bakalım.
İstanbul sözleşmesi, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da gerçekleşen, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında ülkelerin onayına sunulan sözleşmedir
Sözleşme, kadına şiddetin önlenmesi amacıyla hazırlanan ilk uluslar arası belgedir.
Sözleşmeyi onaylayan ilk ülke Türkiye oldu. İstanbul sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinde Türkiye'de resmen yürürlüğe girdi.
46 ülkenin imzası bulunan sözleşmede şu ana kadar 34 ülke onayladı. Onaylamayan ülkeler şunlardır: Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık
Sözleşmenin amacı kadına şiddet konusunda ülkelerin sıfır tolerans gösterilmesi, kadınları korumaya yönelik tedbirlerin arttırılması, toplumun kadın- erkek eşitliği konusunda eğitilmesi, şiddete uğrayan kadınların tüm haklarının güvence altına alınmasıdır.
Şimdi sözleşme maddelerine geçelim…
Sözleşmenin 3. Maddesi kadına şiddeti şöyle tanımlıyor:
"kadına karşı şiddetten", kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;''
Yani İstanbul sözleşmesine göre ister sokakta, ister evde olsun, kadına yönelik her türlü kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar kadına şiddet kapsamındadır
Bu maddede toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tanımına ayrı bir parantez açmak istiyorum.
Toplumsal cinsiyet tanımı ilk kez İngiliz Sosyolog Ann Oakley'in 1972 yılında yayımladığı Sex, Gender and Society isimli kitabında kullanılmıştır
Oakley'e göre toplumsal cinsiyet, doğumumuzdan ölümümüze kadar toplumun erkek ve kadın olmamızdan dolayı bizlere yüklediği görev ve davranışlardır
Daha net açıklamak gerekirse ''kadın dediğin şöyle olmalı'' ya da ''erkek dediğin şöyle olmalı'' gibi toplumun bizi zorladığı davranışların tamamı toplumsal cinsiyettir.
İstanbul sözleşmesi, toplumsal cinsiyetin bir şiddet aracı olamayacağını, bir kadının sadece kadın olduğu için aşağılanamayacağını savunuyor.Türk erkeklerini en çok rahatsız eden maddelerden biri budur.
''Artık karımıza çay bile yaptıramıyoruz'' şikayetinin nedeni bu maddedir
3. maddenin b fıkrasında Aile içi şiddet tanımı da yapılıyor ve aile içi şiddet tanımında evlilik şartı aranmıyor. Eğer bir kadına ev içinde şiddet uygulanıyorsa ister eşi olsun, ister sevgilisi ya da başkası olsun, hatta aynı evi paylaşmasa da şiddet eylemi evde gerçekleşiyorsa aile içi şiddet sayılıyor.
Evlilik yoksa, aile de yoktur. Nasıl hem evliliği önemsemeyip hem aile içi şiddet oluyor diyebilirsiniz
Bu çelişkili durum sözleşmenin yanlış tercüme edilmesinden kaynaklanıyor. Sözleşmenin orjinalindeki ''Domestic violence'' tanımı Türkçeye aile içi şiddet olarak çevrilmiş ama doğrusu ev içi şiddettir
3. maddenin f fıkrasında ''18 yaşından küçükler de kadın sayılır'' maddesiyle kız çocukları da koruma altına alınıyor.
Sözleşmenin 12. Maddesi önemli maddelerden biridir. 12. Maddenin 1. Fıkrasında kadına şiddet konusunda sıfır tolerans şöyle açıklanmıştır:
Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.
12. maddenin. 5. Fıkrasında kültür, töre, din, namus gibi kavramlar şiddetin bahanesi olamaz maddesi eklenerek şiddetin her türlüsü reddediliyor.
Sözleşmenin 20. Maddesinde mağdur olan kadınların yasal, psikolojik, ekonomik ve barınma gibi her türlü desteği alacağı garanti altına alınıyor. Maddenin tam metni şöyledir:
Taraflar mağdurların şiddet eylemi sonrasında iyileşmelerini kolaylaştıracak hizmetlere erişimini sağlayacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Bu tedbirlere gerektiğinde, yasal ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, finansal yardım, konut sağlama, eğitim, öğretim ve iş bulma yardımı da dahil olacaktır.
Sözleşmenin 30. Maddesiyle şiddete uğrayan kadına tazminat hakkı tanınarak kadına şiddet konusunda maddi yaptırım cezası uygulanıyor. Şiddete uğrayan kadının vücudundaki fiziksel hasara göre tazminat cezası da artıyor ve gerekirse tazminatın belli bir kısmını devlet karşılıyor
Bazıları bu maddenin suistimal edildiğini söylese de kadına şiddet konusunda böyle bbir maddi yaptırımın olması önemlidir
Sözleşmenin 31. Maddesi çocukların velayetiyle alakalı. 31. Maddeye göre çocukların velayeti konusunda şiddet önemli bir kriter kabul ediliyor. Eğer ortada bir şiddet varsa çocuğun velayeti tartışmasız bir şekilde anneye veriliyor ve babanın çocuğunu görme konusunda da kadın ve çocuğun can güvenliği garanti altına alınmak zorundadır
Bu da sözleşmenin önemli maddelerinden biridir.
Sözleşmenin 32. Maddesiyle 42. Maddesi arasındaki maddeleri çok önemli maddeleri içeriyor.
32. maddede bir evlilik zorla yaptırılmışsa geçersiz sayılmasını savunuyor.
33. maddede kadınların sözlü taciz ve tehdide maruz kalması suç sayılıyor.
34. maddede bir kadını takip ederek rahatsız edenlere karşı devlet tedbir almalıdır diyor.
35. maddede fiziksel şiddetin cezalandırılmasını açıklıyor.
36. maddede rızası olmadan bir kadının cinsel ilişkiye zorlanması yani tecavüze uğraması konusu ayrıntılı şekilde açıklanıyor. Bu maddeye göre bir erkeğin karısını rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlaması da tecavüz suçu sayılıyor.
37. maddede zorla evliliklerin cezalandırılması gerektiği açıklanıyor
38. maddede bazı İslam ülkelerinde uygulanan kadın sünneti suç kabul ediliyor.
39. maddede bir kadının kürtaja ya da kısırlaştırılmaya zorlanması suç sayılıyor
40. maddede sözlü ya da fiziki her türlü cinsel tacizin cezalandırılmasını açıklıyor
41. maddede 33. Maddeden 39. Maddeye kadar adı geçen suçlarda yardım ve yataklık edenlerin de cezalandırılmasını açıklıyor.
42. maddede namus kavramının şiddete bahane olamayacağı açıklanıyor.
Sözleşmenin 48. Maddesinde ülkemizde çok sık uygulanan arabuluculuk reddediliyor. Yani ortada bir şiddet varsa ''Kocandır, öpüşün barışın'' demek İstanbul sözleşmesine göre yasaktır
50. maddede şiddete uğrayan kadının ihbarını esas kabul ederek kolluk kuvvetleri tarafından anında müdahaleyle korunmasını açıklıyor ve 52. Maddeye göre şiddet uygulayan şahıs hakkında anında evden uzaklaştırma kararı alınabiliyor.
55. maddede şiddete uğrayan kadın, şikayetinden vazgeçse de yargılama devam ediyor. Böylece tehditle cezadan kurtulma dönemi de kapanmış oluyor
Sözleşmenin ayrıntıları madde madde bunlardır.
Tüm maddelere baktığımızda İstanbul sözleşmesi, kadınları, çocukları, eşcinselleri koruyan kapsamlı bir sözleşmedir
Böyle bir sözleşmeyi kötülemek için ekstrem örnekler vermek art niyettir. Cahilliktir.
BARIŞ ATAGÜN
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.