KAZAK DÜĞÜNÜ - 5
Moğolistan'da Kazak Türklerinin arasında geçirdiğim zaman diliminde en çok hoşlandığım zamanlardan biri de katıldığım düğün töreninde geçirdiğim birkaç saat oldu. Seremoni aslında Türkiye'deki kına gecesine benzer, kız tarafınca yapılan küçük düğün töreni. Ev sahibim Sayran Kadir ve eşi aile büyüğü sıfatıyla yeğenleri Amine'nin düğününü organize ediyorlar. İlk gün bayan Kadir beni kalacağım pansiyona yerleştirirken düğün için hazırlık yapacağını anlatmış, düğünün yapılacağı yere birlikte gidip incelemiştik. Sonraki birkaç günde şehirden ayrılmıştım, geri geldim ve bu düğüne katıldım.
Düğünün yapılacağı yere ulaştığımda ziyafet sofraları hazırlanmış, son süsleme dokunuşları yapılıyordu. Teyze Kadir, Amine'nin annesi ve diğer teyzeler benim Ulanbatur dışında olduğum süre içinde çalışmışlar, çeşitli ikramlar hazırlamışlar. Kendileri de son derece özenli bir biçimde giyinmişler, konuk karşılamaya çıkmışlardı. Konukların ev sahibinin yönlendirmesi ile uyum içinde kendilerine gösterilen masalara oturmaları, çocuklar dâhil bir kargaşa ortamı oluşturan bir tavır göstermemeleri hoştu.
Türkiye'de düğün törenleri beni gerer; hem uyumsuz hem yasak savmacı hissederim. Özellikle konukların gizli çekişmesi, düğünlerin tek düze halleri bir türlü bitmek bilmeyen takı merasimi, ev sahibi ile konuğun iletişimsiz birlikteliği, bayat pasta gazlı içecek ikramı bangırdayan müzikler eşliğindeki tepişme faaliyeti ve nihayet sona kalanlar ile çekilen, ayakların bir türlü uyum yakalayamadığı halaylar, yorgun hissetmeme sebep olur. İstanbul'un kenar mahallelerinin birinde altında düğün salonu olan bir evde uzun süre oturmuştuk. Hafta sonları günde dört farklı düğün ve ortalama düğünlerin dörtte üçünde yaşanan sokak kavgası öncesi "yıllar yorgun ben yorguuun!" eşliğinde çakkada çukka devam eden hareketli dans sesleri fobimi güçlendirmiş olmalı.
Maalesef üst gelir gruplarının düğünleri de bunun biraz hallicesi düzende seyrediyor. Afili bir gösterişle hazırlanan düğün törenleri; evlenecek çift ve aileler, konuklar arasında olumlu bir ilgi geliştirilemeyen mecburiyetler halinde seyrediyor. Ev sahibi gücünün yettiği en yüksek görkem ile misafirleri etkileme telaşındayken, konuklar olabildiğince eğlenme fırsatını değerlendirme az da kasılarak kendilerini gösterme ağıra satma, bolca çekiştirme faaliyetindeyken içtenlikli bir atmosfere geçilemediğini hissediyorum. Sosyal ve siyasal etki beklentili düğünlere hiç girmeyeceğim orası başka bir facia, Allah saklasın! Samimiyet içeren düğün töreni görmek zor oluyor. Belki biraz da bu yüzden Amine'nin düğününden etkilendim.
Beklenen konuklar geldikten sonra damat adayı yanında bir sağdıcı ile birlikte konukların görebileceği bir noktada ayakta beklerken kırmızı yerel kıyafetler içindeki gelin yakın bir arkadaşının eşliğinde damadın yanına geldi ve burada büyüklerin takdiminden sonra kendileri için hazırlanan masaya sağdıçları ile birlikte geçtiler. Çiftin yerini almasından sonra ana yemek ikramı başladı. Kazak ezgileri eşliğinde gelinin hayat hikâyesi, kişiliği, yetenekleri konuklara anlatıldı. Ardından aile üyeleri, arkadaşları ve konuklar Amine hakkında neler hissettiklerini, paylaştıkları anıları, gelecekteki yaşamı için dileklerini anlattılar. Bu anlatı düğün süresince sürdü gitti. İlk kez bu düğünde gördüğüm gelenekten çok hoşlandım. Ortaya gelip yeni çift hakkında konuşan genç ihtiyar herkes müstakbel çifte bir şarkı armağan ediyor, davetlilerden bir kısmı çalgı aletlerini getirmişler, keyifle ezgilerini söylüyorlar. Sevdiğiniz birine kendi sesinizle umut veren duygu yükleyen, sevgi sunan bir ezgiyi armağan etmiş olmak ne hoş! Zevkle hiçbir çekiniklik hissetmeden şarkı söyleyebilmek, hele de iyi söylemek… Ve her şeyin merkezine yeni kurulan yuvanın sahiplerini koymak…
Düğün ezgileri yoğunlukla kendi kültürlerine ait müzikler, şarkılardan, danslardan oluşuyor. Arada başka ülkelerden gelen ezgilerde duyuluyor. Fakat tüm yaş gruplarının coşkuyla dans ettikleri müzikler Kazak ezgileri ile Türkiye'den türkü ve şarkılardı. O noktada mesafelere rağmen toplumlar arasında ne güçlü bağ var hissediyorsunuz. Türk anavatanından asırlar önce yola çıkmış olsa da geride kalanlarla, yol boyunca yurt ülke kuranlar ile bir ezgide kucaklaşabiliyor, bu yönüyle kültürel bağlarımızı diri tutabilmek çok önemli.
Ev sahibi Sayran Kadir bey eşi ile birlikte ortaya gelip düğünü onurlandıran misafirlerine hitap ederek, isimlerini anarak teşekkür ediyor. Kim gelmiş nereden gelmiş, ne yaparmış benzeri küçük bilgilerle yapılan bu şükran konuşması tanışma ve kaynaşmanın da kapısını aralıyor.
Düğün esnasında masalara sürekli olarak yemek, börek, tatlı, meyve, kuru yemiş, meyve suyu, kımız ikram ediliyor. Coğrafya her ne kadar gıda çeşitliliği açısından sınırlı olsa da sofra kültürü çok zengin, ikram etmeyi seviyorlar.Gidip görebildiğim her yerde yerel lezzetleri mutlaka tatmak isterim. Daha evvel sadece koşmasını sevebileceğimi düşündüğüm atın etini afiyetle ve severek yedim, taze leziz kımız da başka bir ödül oldu.
Düğünün en güzel anlarından biri de kız evinden ve eski hayatından başka bir aşamaya doğru yola çıkan gelinin uğurlanma sahnesi. Yola beyaz ipekten uzun bir örtü seriliyor. Üzerinde kırmızı ile işlenmiş yazılar var; bunun ne anlama geldiğini sordum, gelinin ak bir yola çıkışını simgeliyor imiş, yazının anlamı da "ak yol"gelin kendi ailesinden kocasının ailesine doğru bu yol üzerinden yürüyerek gidiyor. Ardından dünür aileler karşılıklı olarak birbirlerini kutluyorlar ve düğün sona eriyor.
Sayran Kadir bey bana bu düğünün kız tarafınca yapılan küçük düğün olduğunu asıl düğünün bir ay sonra Bayan Ülgey'de yapılacağını anlatıyor. Anlatılan büyük düğünün geleneklerini de görmek isterdim.
Sürekli yapılan ikramlar sebebiyle masalar hala yiyecek içecek ile dolu, düğün süresince masalar asla boş bırakılmadı. Düğünün son kısmında misafirlere yiyecekleri koyabileceği kaplar veriliyor ve misafirler yiyeceklerden ne kadar isterse alıyor. Bu tören özellikle önemli imiş, kalan yiyeceklerin tamamıyla misafirler tarafından alınması ev sahibine bir tür sevgi ve onay ifadesi olarak algılanıyor.Ben de yiyecek, meyve ve bol miktarda kımız alarak sofra yağmasına katılıyorum. Yağma bu şekliyle olumsuz ifade taşımıyor. Bir kapışma, başkasından çalma eylemi değil. Size sunulanı keyifle alma - paylaşma hareketi.
Düğün ziyafeti paylaşma işleminden sonra tamamen bitiyor. Ev sahiplerimle vedalaşıp pansiyonuma yürüyerek dönüyorum. Sanırım böyle düğünlere severek gidebilirim, şarkıların ortak söylendiği, dansların neşe saçtığı, şiir ve şarkıların, anıların geçmiş ve gelecek zamanları kucaklayacak sevgilerin armağan edildiği… Amine düğününüz güzeldi, bahtınız tahtınız da güzel ve kutlu olsun.
Nurşen Karakaş,
Ulanbatur, Eylül 2018