TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN DİNE BAKIŞI
Toplumu seküler görmek demek toplumun inançlarını yok saymak demektir. Devlet seküler denilse izahı vardır. Laik devletin dini olmaz ama toplumun dinini devre dışı bırakmak totaliter yönetimlerin çarpık anlayışlarıyla eşdeğerdedir.
Türk milliyetçilerinin dine bakışı konusunda zaman zaman hem camia içinde hem de muarızlarınca farklı yaklaşımlar sergilenmekte ve Türk milliyetçilerinin hak etmediği eleştirilere maruz kalabilmektedirler.
Türk milliyetçilerine eleştiriler iki farklı cenahtan gelmektedir.
1-Sol kesimin kendi iç çelişkilerinden bir türlü kurtulamamanın sıkıntısını din anlayışından da görebilmekteyiz. Hem özgürlüklerden yana tavır koyma iddiasında bulunması hem de dine öcü gibi bakması anlaşılır şey değildir. Oysa özgürlükler, insan hakları, farklılıklara tahammül edebilme toplumsal hayatın temel olgularındandır.
Ele alınan, konuya muhatap olan millet olduğuna göre milletin değerlerini değiştirme- dönüştürme gibi bir hakkımızda olmadığına göre onu olduğu gibi kabullenme sosyal bilimlerin temel şartlarındandır. Millet dediğimiz aynı topraklar üzerinde egemence yaşayan insan topluluğudur. Toplumu bütün değerleriyle birlikte kabullenme, toplumu tanımanın, anlamanın ve o konuda fikir yürütmenin temel şartıdır.
Öyleyse toplumu bir arada tutan bağları yok sayma gibi bir lüksümüz olamaz. Türk toplumunu bir arada tutan dil, din, tarih birliği, kader birliği, soy birliği, ülkü birliği gibi birçok faktör vardır. Bu faktörler güçleri oranında toplumun kaynaşmasını sağlar. Bazen biri, bazen birkaç, bazen hepsi toplumsal yaşantımızı etkileyebilmektedir. Örneğin dini önemsemeyenler ya da farklı dine mensup olanlar için din yerini soy birliği, tarihi şuur, kader birliği gibi faktörlerle öne çıkabilmektedir. Böylesi bir yaklaşım bir eksiklik ya da yanlış anlayışta değildir.
Sol kesim bu özelliklere rağmen toplumun diğer unsurlarını öne çıkarıp ya da dine cephe almadan toplumu kucaklayacağına inancından dolayı toplumu ötekileştirme yoluna giderek hem topluma zarar vermekte hem de toplumda bir türlü karşılık bulamama gibi bir durumla yaşamaya devam etmektedir.Türkiye'de sol oyların %30'u geçememesinin temel nedeni toplumun dini değerleriyle barışık olmamalarından kaynaklanmaktadır.
Türk solu bu arızalı yaklaşımından vazgeçeceği yerde aynı yanlışı zaman zaman Türk milliyetçilerinden de istemektedir. Dine karşı çıkma ile dini istismarın çok farklı şeyler olduğunu maalesef Türk solu bir türlü öğrenemedi. Din istismarına karşı çıkalım, dinin siyasette malzeme yapılmasına karşı çıkalım ama toplumun dini inançlarını hedef alırsak Kızıl Çinin doğu Türkistan'da yaptığı zulüm ile bizim yaklaşımımız arasında bir fark kalmaz. Evet, Türk solu dine karşı biz ise dinin bireylerin tercihi sonucu yaşadıkları kurallar bütünü olarak görüyoruz. Dini inancından dolayı kimsenin eleştirilemeyeceğini ve dini inancın yaşanmasının bireylerin en temel hakkı olduğuna inanıyor ve destekliyoruz.Sol, en temel hak olan inanç özgürlüğünü bir türlü anlamıyor ve ulusalcılık ilkesini savunurken ulusun dini değerlerini yok sayma gibi bir paradoksa düşüyor. Bundan dolayı kimse solun anlamlandırdığı seküler ulusalcılık ile Türk milliyetçiliğini aynı potada görmesin!
Toplumu seküler görmek demek toplumun inançlarını yok saymak demektir. Devlet seküler denilse izahı vardır. Laik devletin dini olmaz ama toplumun dinini devre dışı bırakmak totaliter yönetimlerin çarpık anlayışlarıyla eşdeğerdedir.
2-Siyasal İslamcılar ya da diğer adlarıyla sahte İslamcıların din anlayışı da tıpkı sol cenah gibi yanlış ve arızalı bir bakışa sahiptir. Toplumu bir arada tutan tarih şuuru, kader birliği, dil ve soy birliği gibi birçok faktörü yok sayarak toplumu sadece dini faktörle temellendirme hatasına düşerler. Din toplumsal hayatın en öneli unsurlarındandır ancak toplumu bir arada tutan birçok bağ vardır. Bugün Ortadoğu'daaynı inanca mensup insanların kargaşası dinin siyasete alet edilince nasıl bir bombaya dönüştüğüne en somut örnektir. Yine tarihi süreçte birçok savaşın, mücadelenin din değil milletler mücadelesi şeklinde gerçekleştiğini biliyoruz. Birinci dünya savaşı sonunda Osmanlıya başkaldıran unsurların başında Müslüman milletler (Araplar-Arnavutlar vs.)gelmiştir. Demek ki milletleri bir arada tutan tek bağ din değildir.
Tarih, milletler mücadelesi şeklinde cereyan etmektedir. Din savaşları bu mücadele içinde o kadar büyük bir yekûnu tutmaz. Bunlardan da anlaşılıyor ki din toplumlar için önemli faktör ama sadece tek faktör değildir. Yine anlaşılıyor ki din siyasete alet edilince yapıcı, kaynaştırıcı yardım edici, ulvi özellikleri yerini acımasız savaşlara bırakabilmektedir.Ortadoğu coğrafyasında şimdi yaşananlar ve tarihte kıta Avrupa'sında yaşananlarda olduğu gibi.
Yine sahte İslamcıları ümmet anlayışına siyasal İslamcılığı iliştirmesi de İslam kardeşliği şeklinde tezahür eden Ümmetçiliğe de en büyük darbeyi vurmuştur. Bırakın bütün Müslümanların birliğini, aynı millette mensup olan, aynı dini yaşayan insanların birbirinin nasıl canavarı haline geldiğini, camileri, türbeleri havaya uçurduğunu, tekbir getirerek baş kestiklerine maalesef bütün insanlık şahit olmaktadır. Ümmet anlayışı ile bütün Müslümanların dayanışması yardımlaşması öngörülürken sahte İslamcılar bu anlayışı siyasal İslam birliği şekline getirerek hem ümmet anlayışına hem de dinimize en büyük zararı vermişlerdir.
Velhasıl Türk milliyetçilerini bu iki yanlış anlayışla bir arada değerlendirmek Türk milliyetçilerine yapılabilecek en büyük hakarettir.
Telif Hakkı
© Abdullah Alagöz @ tahtaPod.com | Tüm hakları saklıdır.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.