TUTKAL'DAN

TUTKAL

Benden bir sürü daha var. Şeklen bakmanız benden bir sürü daha olanlarla beni aynı tanımın içinde saklı tutar. Ama siz gelip de "Yoookk; biz bu işe nitelik, güç olarak bakıyoruz" derseniz mesele o zaman değişir. Peşin söyleyeyim, altını çizerek söyleyeyim: "değişir."

Bana; "Sen kimsin?" demek yerine, "Sen nesin?" demek daha doğru olur..
Ben neyim?
Size göre "Sen nesin"im..

Takip edenler tanır beni. Yolum, yoldaki izim; nimet saçma fiilim, düşünme özgürlüğü bahşedişim; özellikle demokratik(!) ülkelerdeki varlığım, İngilizce sözcük tabiriyle söylersek resmen level(seviye-yükseklik-basamak) atlattırır kişiye..

Ayırmam kimseyi: kadın, erkek; şişko, zayıf; gür saçlı, kel kafa; genç, ihtiyar gibi yaşamsal, fiziki kalıplar biçmem kimselere. Mağfiret etme gücümü; şahsımı bilhassa sırtında gezdirenlerden yana daha çok kullandığıma şahit olanlarınız var. Onlara buradan bir oturma profili çizeyim de hayranlıklarına daha sıkı sarılsınlar..!

Sorarlar bana: "Yıllar yıllar evvelden beri senin üzerinde en çok oturan kimdir?" diye. Şimdi bakın, milenyumdan sonra(2000'den sonra) dünyaya adımını atan gencecik kuşak pek bilmez; hatta bırakalım pek'i, belki de hiç bilmez. Bu gencecik neslin ürünü evlatlarımız bilmiyor olabilir, yine de geç kalmadan bizden öğrenebilirler üzerimde en fazla kimin oturduğu, kimin beni iple boğazına bağlayıp veya yapıştırıcı ile arkasına yapıştırıp en çok kimin gezdirdiğini pekala öğrenebilirler. Genelde deri haldeyimdir. Konforun, cilanın ve büyüklüğün sembolü olarak bir inancı, sevda ve davayı resmetmede kaliteye ihtiyaç duyulduğundan genellikle "deri" derler namıma..!

Oturmak eyleminden bahsetmek isterdim; ama madem sizlerde belli bir şemaya isabet ettim o halde üzerimde en çok oturanı, oturanın ne iş yaptığını ve başarısını özet geçerek anlatayım:

O; geldi..
O zamanlar 49-50 yaşlarında. Koca bir mücadelenin, emek verilmiş sevdanın lideri; Hakk'ın rahmetine kavuşunca "Ben talibim, aslında bu iş için yaratıldım" dercesine oturdu, kaykıldı. Kaykılmaya orada, o gün; yüce sevdanın, davanın önderi nurun eşiğine ulaşınca başladı, desem yeridir..

"Ben seni şuraya çekeyim. Dur, sana şurada yer açayım. Aman yıkılma, bacakların zarar görmesin! Gel, seni yukarı çıkartayım! Yaslan sırtıma diye diye yıllardır yakamı bir gün olsun bırakmadı. Ne hastalandı ne başka bir şey oldu kendisine. Sadece saçları daha fazla döküldü..

Dilinize kolay gelir. Diyorum ya 2000 yılından sonra doğan genç nesil bilmez bunun o ilk günlerini. Tamı tamına "21" yıl doldu dolacak ve mayısa doğru 22'sine girecek beni yalayıp öpüp sırtında gezdirdiği sevdasının yaşı!

Başarısı oldu mu diye de sorarsanız "Ehhhh, ara ara bağırdı çağırdı; bir elinde A4 kağıdı, diğer elinde pahalı dolma kalemi, önünde de sert adamlara özgü kabadayı tespihleri..Çann çınn çunn yaptığı oldu. Sonucu değiştirdiği hiç olmadı, çann çunn çann çunn...yaptı durdu..Esas sorun çann çunn çann çunn yaptığı zamanlardan sonra beni alıp başka, daha büyük bir yere, derisi daha kalite bir kapalı alana götürmesi, oraya bağlı kılması, oradan talimat alacak noktaya getirmesidir. Neler etti bana, ahhh neler bir bilseniz..!

Artık sormanızın bir gereği var mıdır, yok mudur tereddüdüne kapılsam da şunu söylemekten imtina etmek istemiyorum:

Ben "deri koltuk" oldum olalı bunun kadar yapışık, bunun kadar tutkalcı olanını görmedim..

_Hadi şunu anladık dersiniz:

_Geriye yaslandığında arkasında olmanız tabiat, fiziki gerçekler gereği normalken kalkıp yürüdüğünde hâlâ arkasında olmanızın sebebi, anlamı ne?

_ Diyorum ya "tutkal"dan..!


Engin Yeşilyurt

×
Yayınımıza abone olun

Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.

HAREKETTE FETRET DEVRİ 
MACAR DANSI

İlgili İletiler

 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin