CANİKO
Bir kaç ay önce Hanım filmini, geçen günlerde de filmin başrol oyuncularından olan Yıldız Kenter’in hayatına dair bir belgesel izledim. O muhteşem Türkçe, fevkalade oyunculuk yeteneği ve yaşamış olduğu onca sıkıntıya rağmen yılmadan, bıkıp usanmadan üreterek ulusumuzun ve devletimizin yurtdışında tanıtımına da büyük katkılar sağlaması bende çok büyük bir hayranlık uyandırmış olacak ki bu yazıyı yazma gereği duydum. Bu yazıda siz değerli okurlara Yıldız Kenter’in hayatından, Hanım’dan ve Ben Anadolu isimli tiyatro eserinin Türk toplumunda ve dünyadaki yankılarından bahsetmek istiyorum.
Asıl ismi Olga olan İngiliz bir anne ve Osmanlı Meclis-i Ayan üyesi Mehmet Galip Bey’in oğlu hariciyeci Ahmet Naci Bey’in kızı olan Yıldız Kenter 11 Ekim 1928 günü dünyaya gözlerini açar. Annesi aslen İngiliz olduğu için yeni kurulan cumhuriyette geçerli olan kanunlar sebebiyle hariciyede görevli babası ya mesleğine devam edecek ve evliliğini sonlandıracaktır. Yada evliliğini sürdürecek ve mesleğinden istifa edecektir. Çünkü; dışişleri memurlarının eşlerinin yabancı olması Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre o dönem yasaktır. Buna mukabil Ahmet bey mesleğinden istifa ederek evliliğini sürdürme kararı alır.
Ancak her şeyin olduğu gibi bu kararın da bir bedeli olacaktır. 1920 ve 50 arası hayat şartları her yerde olduğu gibi Türkiye’de de çok zordur. Bir de üstüne işsizlik ve çoluk çocuk gibi faktörler eklenince hayat daha da çekilmez bir hal alır. Bu sebeple çocukluk yılları ekonomik sıkıntılar içinde geçmiştir. Öte yandan annesi Olga hanım Müslüman olup Nadide ismini almasına rağmen yıllar yılı kendisine “gavur gelin” muamelesi yapılmıştır.
Nedense aklıma Halide Edip’in Vurun Kahpeye romanı geldi. Bizim Anadolu irfanı böylesine yücedir işte. Maalesef Sultan 2. Mahmut’a da “gavur padişah” demişti aynı irfan.
Asıl adı Ayşe Yıldız olan sanatçı 6 çocuklu bir ailenin beşinci çocuğudur. Kendisinden 4 yaş küçük olan kardeşi Müşfik’te tiyatroya gönül verecek ve o yolda ilerleyecektir. Yıldız Hanım’ın yine kendisi gibi tiyatrocu Nihat Akçan’la 1951-58 arası bir evliliği ve o evlilikten kızı, Leyla Tepedelen olmuştur. O yıllarda kazanmış olduğu Rockefeller bursuyla eğitim amacıyla Amerika’ya gitmiş. Ancak kızının hasretine dayanamayarak geri dönme kararı almıştır. Tarihler 1958’i gösterdiğinde bu evliliğini neticelendirmiş. Sonrasında ömrünün sonuna kadar sürecek olan kader arkadaşlığını sahnede de sürdüreceği kocası Şükran Güngör ile evlenmiştir.
Halit Refiğ’in yönetmenliğini üstlendiği, başrollerini Yıldız Kenter ve Eşref Kolçak’ın paylaştıkları, 1990 yapımı Hanım filmi Altın Portakal Film Festivali de dahil birçok ödüller kazanmış Yeşilçam’ın son nadide örneklerinden biridir. Filmin taslağını oluşturan konu; “Olcay Hanım öldükten sonra kedisi Hanım’a ne olacak?” sorusu. Çünkü, Olcay Hanım rahim kanserine yakalanmış ve kanser ileri safhadadır. Artık ömrünün son demlerini yaşadığı gerçeğini kabullendiği için aslında bir nevi ölüme ve öldükten sonra ardında kalacak olanlara yönelik bir hazırlık içerisindedir. Olcay Hanım’ın kocasının ölümünden sonra onun emaneti olan bir de kızı Ülkü vardır. Ülkü tam anlamıyla maddiyatçı, çıkarcı, bencil ve vurdumduymaz bir karakter olarak sunulmuş. Ve adeta hayattaki tek gayesi Olcay Hanım’ın da oturmuş olduğu evin satılmasıdır. Diğer bir karakterimiz ise Eşref Kolçak tarafından canlandırılmakta olan Necip Kaptan olup Olcay Hanım’a olan aşkından ötürü hiç evlenmemiştir. Filmi genel itibariyle bu çerçevede ele alabiliriz.
Filmi izlerken eski ve güzel İstanbul’un gökdelenler dikilmeden önceki son görüntülerine tanık olacaksınız ve benim gibi belki bir sigara da siz yakacaksınız. Ecdadın ibadet eder gibi inşa ettiği şehirlerimizi, züccaciye dükkanına giren fil misali yakıp yıkan çetelerin yeni türemeye başladıklarını da göreceksiniz. Köyden kente yontulmadan gelen kuru kalabalıklara şahit olacak ve kahrolacaksınız. Aynı zamanda son İstanbul beyefendilerini de görmenin yanında, ilk olmasa bile artık şehrin gecekondu bölgelerinde yoğunlaşarak en elit semtleri bile ele geçirmeye başlayan varoş kültürün sizi nasıl rahatsız ettiğini tecrübe edeceksiniz. Tüketim kültürünün insan ilişkilerinde bir yansıması olan kısa süreli flörtlerin o dönemlerde yaygınlaşmaya başladığını anlayacak ve ömürlük olan evliliklere bir kez daha gıpta ile bakmaktan kendinizi alamayacaksınız. Şirket-i Hayriye vapurlarından bahsedecek ve 19. yy. Osmanlı’sına ardından Cumhuriyet’in ilk dönemlerine gidecek ve belki kafanızın içinde yüz yıllık bir tarih yolculuğu yapacaksınız.
Filmin en çok hoşuma giden yerlerinden bir kesit ile devam edelim istiyorum. Olcay hanım ve Necip kaptan birlikte kaptanın ufak teknesini gemi mezarlığına götürmek üzere bir son sefere çıkarlar ve aralarındaki diyalog şöyledir;
Olcay hanım; “nice zamandır boğazı denizden görmemiştim. Bir dünya gidiyor yeni bir dünya geliyor. Bildik yalıların çoğu ortadan kaybolmuş insanlarıyla beraber.”
Necip kaptan; “çok doğrusun Olcay hanım, bence insanlık kayboluyor. Ben cahil bir adamım öyle alengirli laf becerememem. Bence insanlık kayboluyor, efendilik yani. Efendi olmayanın yalı nesine. İşte onun için bu gemi su koyverdi. Çünkü, bu gariban çatana efendiler devrinde yaşadı. Limanda koca koca gemiler çekti. Ağır işçilik yaptı, ama efendice yani. Adam gibi. Şimdiki tekneler zevk-ü sefa vasıtası, afedersiniz yani işleri fahişelik gibi bir şey. Keyfe hizmet vermek.”
Şair Gülten Akın’ın İlkyaz isimli şiirinin dizelerinde anlattığı noktalara da göndermeler yaparak seyirciyi kendine bağlıyor. İnsancıkların hep bir yerlere yetişmeye çalışır gibi koşuşturdukları bir döneme girmekte olduğumuzu hissettirmeyi başarıyor.
Ah, kimselerin vakti yok,
Durup ince şeyleri anlamaya.
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar,
Evler, çocuklar, mezarlar çizerek dünyaya.
Gülten Akın
Olcay Hanım’ın arasıra rüyalarına giren, bazen hayal meyal karşısına çıkıveren kocası Kemal Yüzbaşı ise gerçek olaylardan esinlenerek yaratılan bir kahramandır. Maalesef 72 yıl önce Türk denizcilik tarihinin en büyük kazalarından biri olan Dumlupınar Denizaltısı’nda 81 askerimiz şehit düşüyor ve denizaltı içindeki şehitleri ile birlikte hala batık bir halde denizin derinliklerinde bulunuyor.
Filmde onların da hatırlatılmaya çalışılıyor olması hasebiyle senarist Halit Refiğ’e rahmet ve minnetlerimi sunmayı da bir borç bilirim.
İnternette konuya dair aramalar yapmış olmama rağmen konuya dair bir bilgiye erişemedim. Ancak, Necip Kaptan’ın filmde sözünü ettiği; “Dumlupınar şehidi” ifadesinin başkaca bir karşılığının olmadığını düşünüyorum.
Olcay Hanım hayatının son demlerinde kimseye yük olmak istemediği için piyano dersleri verir. Ancak öğrencisi ile hastalığından dolayı yeterince ilgilenemediğini düşünerek haketmediği parayı almak istememesi ders niteliğinde bir detay gibi işlenmiş. Filmde de deneyimleyeceğiniz Adnan Saygun ve Türk Beşleri’ne ait parçaları öğrencisi ile birlikte çalışırlar. Adnan Saygun’un eserleri fon müziği olarak kullanılmış ve çok yakışmış. Filme ayrı bir mistik hava katmış.
Hanım filmine burada son verirken Türk tiyatrosuna yönelik katkılarıyla devam edeceğiz.
Yıldız Kenter, 100’ün üzerinde oyun oynamış ve 37 yıl sahne hocalığı yapmış bir isim olarak Türk tiyatrosunun Caniko’su olmuştur. Bugün Türk televizyonlarında gördüğümüz, izlediğimiz birçok ismin hocasıdır. Hocalık yaptığı yıllarda oyuncu seçerken (sevdiklerine genelde böyle hitab edermiş) eğer birine “Canikom” diye hitab ederse o kişi seçilmiş oluyormuş. Türkiye’de tiyatro alanında devlet tiyatrolarından ayrıldıktan sonra Kenter Tiyatrosu’nu kurarak hep yeniliklerin öncüsü olmuş. Türk tiyatro severlere yerli ve yabancı oyunlarla muazzam görsel, işitsel ve kültürel şölenler sunmasını bilmiştir. Yeri gelmiş kendi sahnesini kurmak için İnönü’ye koltuk satmak istemiş, ancak başarılı olamamış. Yeri gelmiş Demirel’in yaptığı bir babalık sayesinde tiyatrosunu satılmaktan kurtarmış. Daha sonraları Demirel’in yaptığı bu iyiliği asla unutmayacaktır. 12 Eylül’den sonraki yıllarda Demirel; “hiç aşk mektubu almadım” diye demeç verince, Yıldız Hanım’ın yufka yüreği burkulur ve Demirel’e aşk mektubu bile yazar.
Yıldız Kenter belki tiyatroculuk mesleğinin gereklerinden bir olan okuma alışkanlığı dolayısıyla, belki aile efradı ve yetiştiği çevrenin etkisiyle, belki de yaşadığı dönem itibariyle olsa gerek Türkçe’yi çok büyük bir ustalıkla ve dikkatle konuşuyordu. Özellikle “R” harflerine yaptığı baskılar benim çok hoşuma gidiyor.
Atatürk ve Türkiye aşığı, ilim ve bilim sevdalısı örnek bir Türk kadını portresi çizen Yıldız Kenter, özellikle Ben Anadolu isimli Güngör Dilmen imzalı senaryoyla yurtdışında Londra, Paris, New York dahil dünyanın çeşitli büyük şehirlerinde Türkiye’yi başarıyla temsil etmiştir. Oyun 16 ayrı kadın karakterle Anadolu’da kadınların yaşamlarını Kibele’den Halide Edip’e Nasreddin Hoca’nın karısından Artemis’e ondan Türkan Saylan’a ve Nene Hatun’a kadar anlatmaya çalışan bir eser olmuş. Oyunun içerisinde dikkat çeken bazı tarihi karakterler ve savaşlar da bulunmaktadır. Atatürk’ten Enver Paşa’ya Mahmut Şevket Paşa’dan Abdülhamid’e İstiklal Harbi’nden Çanakkale’ye kadar bu toprakların öyküsünü anlatıyor.
Özellikle bugünün sözde feministlerinin izleyerek ders almaları gereken bir oyun. Kadın hakları mücadelesinin terör yandaşı, kadın düşmanı ve hatta insanlık düşmanı bir anlayışla ortaklaşarak anarşiyle çözülemeyeceğini göstermesi bakımından önemlidir. Sözde kadın dayanışması adı altında toplumun diğer bir yapı taşı olan erkeğe yönelen nefreti körükleyen bu örgütlerin Türk toplumunda sadece kutuplaşmaya yol açtığı gün gibi aşikardır. Ve bu tip örgütler hiçbir zaman çözüm üretmeye çalışmadı ve bundan sonra da çalışacaklarını sanmıyorum.
Yıldız Hanım’ın yaşadığı hayat bence tam bir kadın mücadelesi niteliğindedir. Türk kadınının hakları üç beş maddelik sözde tasarılarla değil ancak ve ancak böyle azimli çalışmalar sayesinde korunacak ilerleyecek ve gelişecektir. Azmi, çalışması, hayata karşı dimdik duruşuyla ve her türlü zorluğa rağmen pes etmemesi, baş eğmemesiyle Türk kadınının önünde bir kutup yıldızı olmuştur Yıldız Kenter. O kutup yıldızının Türk kadının yolunu aydınlatması dileklerimle…
Ruhun şad olsun @Caniko
Yayınımıza abone olun
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.