Balkanları Tanıyalım – 1 : Doğuyla Batı Arasında Köprü Kuran Şehir Üsküp

1 haftadır Balkan turunda olduğum için yazılarıma ara verdim. Uzun zamandır planladığım bir geziydi. Osmanlı'nın temellerinin atıldığı Balkanları görmek, 524 yıl yönettiğimiz Balkan topraklarındaki tarihin izlerini takip etmek heyecan verici bir duyguydu. Bu yüzden yıllardır hayalini kurduğum bir şeyi gerçekleştirdiğim için mutluyum.

Bir söz vardır. Mutluluk paylaşıldıkça çoğalır ve güzelleşir. Ben de yaşadığım mutluluğumu sizlerle paylaşmak, sizlere Balkanları tanıtmak istiyorum. Üsküp'ten başlayıp Belgrad'a kadar her durakta durarak tek tek gördüklerimi anlatacağım. Umarım anlatacaklarım Balkanları bilmeyenler ya da merak edenler için faydalı olur.

Balkanlarda ilk durağımız Üsküp…

Üsküp, 1990 yılında bağımsızlığını ilan eden, 2,5 milyon nüfusa sahip Makedonya'nın başkentidir. Nüfusu 536 bindir. Yani ülkenin %30 a yakını Üsküp'te yaşamaktadır. Üsküp'te yaşayanlar yaşadıkları şehri Skopje olarak adlandırıyorlar.

Etnik açıdan Üsküp'te en kalabalık grup Makedonlardır. İkinci sırada Arnavutlar, üçüncü sırada Türkler yer almaktadır. Ayrıca İslamı kabul eden Makedonlar olarak tanımlayabileceğimiz Torbeşler de şehirde yaşayan diğer bir grup..

Dini açıdan ise şehrin üçte biri Müslüman, üçte ikisi Hıristiyan. İki semavi dinin mensuplarının yaşadığı şehirde dünyanın birçok yerinde göremeyeceğimiz bir hoşgörü var. Hem aynı dinin inananları hem de dinler arasında bir çatışma yok. Camiler, kiliseler yan yana… Müslümanlar camisine gidiyor. Hıristiyanlar Kiliseye…

Özellikle Müslümanlar arasındaki hoşgörü dikkat çekici… İslam dünyasına hâkim olan mezhep kavgaları Üsküp'e uğramamış gibi… Sünni ve Bektaşi aynı camide namazını kılıyor. Çıkışta aynı kahvede çayını içip sohbetini yapıyor. İslam dünyasında hayal edilen ama bir türlü başarılamayan hoşgörü ve barış ortamını Üsküp'e giderseniz çok rahat görebilirsiniz.

Tarihi açıdan ise Üsküp'ü ikiye ayırabiliriz. Birincisi İslam öncesi döneme ait olan mimari eserler, Büyük İskender'in, Kiril'in heykellerinin olduğu Avrupalı turistlere hitap eden bölüm, İkincisi ise Osmanlı döneminin eserlerinin olduğu, bizim tarihimizle alakalı mimari yapıların olduğu bölüm…

Şehrin tam ortasından geçen Vardar Nehri üzerine inşa edilen taş köprü şehrin en önemli tarihi eserlerinden biridir. Doğu Roma İmparatoru I Justinian tarafından 6. Yüzyılda inşa edilen köprü II. Murad zamanında restore edilmiştir. Taş köprü Üsküp'ün sembolü sayılabilecek bir eserdir.

Taş köprünün bu özellikleri dışında ayrıca bir özelliği daha var. Taş köprü, şehrin öyle bir noktasında yer alıyor ki doğu ile batıyı birleştiren bir köprü gibi duruyor. Köprünün tam ortasında durup sırtınızı Vardar nehrine vererek şehre bakarsanız sol tarafta batıya ait olan eserleri, sağ tarafında ise doğuya ait olan eserleri göreceksiniz.

Üsküp Taş Köprü

Şehrin batı tarafında yeni Üsküp diyebileceğimiz modern binalar göze çarpıyor. Bugün müze olarak kullanılan eski istasyon binası, saat kulesi, Büyük İskender ve Kiril'in heykelleri , Doğu Roma İmparatoru I Justinian Heykeli , Büyük İskender'in babası II. Philip heykeli, şehrin batı yakasında görülebilecek yerlerden birkaçı…

Makedonya meydanındaki Büyük İskender heykeli

Doğu Roma İmparatoru I Justinian Heykeli

Büyük İskender'in babası II. Philip'in heykeli

Şehrin doğusunda ise her taşıyla Türk tarihinden izler var. Eski Pazar, Davut Paşa hamamı, Murat Paşa camii, çifte hamam, İsa bey medresesi, Kurşunlu han şehrin önemli Osmanlı eserlerinden…

İsa Bey medresesinin kapısı

Kurşunlu han

Davutpaşa hamamı (II.Bayezid'in sadrazamlarından Kara Davut Paşa yaptırmıştır)

1392 yılında Osmanlı yönetimine geçen Üsküp'teki Osmanlı eserlerine bakıldığında şehrin kurulurken Bursa'dan ilham alındığı net bir şekilde söylenebilir. Özellikle kurşunlu han, Bursa'daki kapan hanın kopyası gibi durmaktadır. Eski Pazar yolunda yer alan tarihi eserlere baktığınızda da sanki Bursa'da geziyormuş hissine kapılmanız mümkün.

Murat Paşa Camii

Fatih Sultan Mehmet'in vezirlerinden olan ve Otlukbeli savaşında şehit olan Has Murat Paşa'nın yaptırdığı Murat Paşa Camisi de şehrin görülmesi gereken Osmanlı eserlerinden biri. Cami 1689 yılında Üsküp'te çıkan yangında büyük hasar görür ve 1802-1803 yılları arasında camii tekrar inşa edilir.

Caminin içinde bulunan şadırvan ve yanındaki çeşme, ziyaretçiler için dikkat çekicidir. Turistlerin en çok dikkatini çeken ise camide bulunan 3 kitabedir.Bunlardan ikisi 1741 ve 1790 yılında dikilmiştir.

İstanbul Aksaray'daki Murat Paşa camisini de Üsküp'teki Murat Paşa camisini yaptıran Has Murat Paşadır.

Üsküp'ü ziyaret ettiğinizde görülmesi gereken en önemli tarihi eserlerden birisi de kurşunlu handır.

Han 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu şehzade Selim'in himayesindeki Abdul Gani'
nin oğlu Molla Müslihiddin hoca tarafından inşa edilmiştir.

Han iki katlıdır. İlk katı ve zemini taştan meydana gelmektedir ve her iki katta süslü kemerler vardır.

Han'da iki avlu ve birinci avlunun ortasında çeşme vardır.

Hanın birinci avlusuna bakan zemin ve ilk kattaki odalar konaklayanlara ayrılmıştır. İkinci avlu ve ikinci kattaki odalar ise handa kalan tüccarların konaklaması, atlarının bakımı ve eşyalarının saklanması için ayrılmıştır.

Eskiden hanın yanında bir cami ve hamam varmış fakat 1689 yılında çıkan büyük yangın ve 1963 yılındaki deprem sonrasında bugün camii tamamen yok olmuş, hamam ise harabe haldedir.

Hanın isminin kurşunlu han olmasının nedeni ise çatısının kurşunla kaplanmış olmasıdır.

Taş köprünün yanında yer alan Davut Paşa hamamı da Üsküp'te bugün ayakta kalabilmiş Osmanlı eserlerindendir. Hamamı II. Bayezid'in Sadrazamlarından Kara Davut Paşa yaptırmıştır. Hamam hem erkekler hem kadınlar tarafından kullanıldığı için çifte hamam da denilmektedir.

Üsküp gezisinde beni en çok şaşırtan dünyaca tanınmış ünlü azize Rahibe Teresa'nın gerçek kimliğini öğrenmem oldu. Şimdiye kadar Rahibe Teresa olarak bildiğimiz ünlü azizenin gerçek adı Gonca Boyacıoğlu

Peki, Gonca Boyacıoğlu kim?

Tam adı Agnes Gonca Boyacıoğlu 1910 yılında Üsküp'te doğdu. Annesi Dranafila Bojaxhiu ve babası Nikola Bojaxhiu Makedonyalı Katolik Arnavut'tur. İsmi Gonca olduğu için bazı çevrelerce Türk olduğu iddia edilen Gonca Boyacıoğlu, kendisini şöyle tanımlıyor:

"Arnavut soyundan geliyorum, Hint vatandaşıyım, Katolik Kilisesi'ne bağlıyım ve bana gelen ilahi çağrıda istendiği gibi dünyaya aitim"

Küçük yaştan beri ailesinden dini eğitim alan Gonca, 17 yaşına geldiğinde tanrıdan bir haber aldığını söyleyerek misyoner olmaya karar verdi ve Hindistan'da misyonerlik faaliyetleriyle tanınan Loretto hemşirelerine katıldı. Teresa ismini de bu dönemde aldı.

Gonca, Kalküta'da lise öğretmenliği ve okul müdürlüğü yaptı. Vereme yakalanınca tedavi için Darjeeling'e gönderildi. Darjeeling'e giderken tanrının kendisine yoksullara yaşamasını , onlara yardım etmesini emreden ikinci ilahi mesajı aldığını söyledi.

Tanrıdan bu emri aldığını söyledikten sonra yoksul ailelerin çocuklarına ders vermeye başladı. Hastaları ziyaret ederek tedavilerinde yardımcı oldu. 1950'de, kilisenin de desteğiyle Kalküta Hayırsever Misyonerler Cemaati'ni kurdu.

1952 yılında ilk "Ölüler Evi"ni kurdu. Gonca'nın kurduğu bu örgüt kısa zamanda binlerce gönüllüsüyle dünyada tanınan bir cemaat haline geldi. Dünyanın 450 noktasında hizmet veren cemaat, misyonerlik faaliyetlerinin yanında yoksullara yardım eden bir hayır kurumuna dönüştü.

Gonca Boyacıoğlu, insanlığa hizmet adına yaptığı faaliyetlerden dolayı Papa XXIII. John Barış Ödülü ve 1979 Nobel Barış Ödülünü kazandı. Ayrıca ABD başkanı Ronald Reagan tarafından ABD nin en büyük sivil madalyası olan özgürlük madalyasıyla ödüllendirildi

ABD başkanı Ronald Reagan Gonca Boyacıoğluna özgürlük madalyasını verirken

Tarihe rahibe Teresa olarak geçen Gonca Boyacıoğlu 1996 yılında Onursal ABD vatandaşı olduktan 1 yıl sonra 5 Eylül 1997 de Kalküta'da vefat etti. 2003 yılında Vatikan tarafından azize ilan edildi.

Üsküp'teki Rahibe Teresa (Gonca Boyacıoğlu) heykeli

Üsküp'teki tarihi eserleri anlattıktan sonra biraz da şehir yaşamından bahsedelim. Üsküplüler nasıl yaşar? En ünlü yemekleri nedir? Ekonomik durumları nasıl?

Üsküp'ü ziyaret ettiğinizde göreceğiniz ilk şey şehrin fakirliği olacaktır. 1990 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra şehrin gelişimi tamamen durmuş gibi… Para birimleri olan Denarın değeri birçok Avrupa ülkesinden çok düşük. 1 Euro 60 Denar. Kısacası bugün itibariyle Makedonya Denarı Türk Lirasından 15 kat daha değersiz…

Ülkede fakirlik olsa da eğitim düzeyleri düşük değil… Üsküp'ü gezdiğinizde Ortadoğu'daki cehaleti göremezsiniz. Ekonomi çökse de eğitime sahip çıkmışlar.

Şehrin ünlü boyacısı vefat ettikten sonra yapılan heykeli

Taş köprünün sağında Osmanlı eserlerinin çok olduğu bölüm Türk Mahallesi gibi… Eski pazara girdiğinizde kendinizi bir Türk şehrinde hissedeceksiniz. Her yerde Türkçe tabelası olan dükkânlar, köfteciler var. Üsküp'ün en çok Türkçe konuşulan bölgesi de burasıdır.

Eski pazarda bir köfteciye ya da kahveye oturduğunuzda rahatlıkla Türkçe anlaşabilirsiniz. Çoğu Türkçe biliyor ve Türk olduğunuzu söylediğinizde sıcakkanlı davranıyorlar.

En ünlü yemekleri kuru fasulye ve köfte.Kuru fasulyenin tadına bakmadım ama Üsküp'e giderseniz mutlaka köfte yemenizi tavsiye ederim. Ayrıca Pleskaviska dedikleri özel bir köfteleri var. Onu da yeseniz pişman olmazsınız.

Tarihi M.Ö. 4. Yüzyıla kadar dayanan, Büyük İskender'in şehri Üsküp bugüne kadar Makedonların, Romalıların, Bulgarların, Sırpların, Bizans'ın ve Osmanlı'nın yönettiği, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı tarihi bir Balkan şehri… Eğer bir gün yolunuz Balkanlara düşerse Üsküp'ü mutlaka ziyaret edin. Binlerce yıllık tarihi olan bu şehirdeki tarihi havayı hissedin.

DEVAM EDECEK

ÇOK SAĞLAM ADAMLARSINIZ VESSELAM
SALİH AMEL NEDİR, KAMİL İNSAN KİME DENİR?
 

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin