21. YÜZYILDA TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN SON DURUMU
21. Yüzyıl Türk asrı olacak, 21. Yüzyıl Türk milliyetçiliği asrı olacak derken, bu yüzyılın ilk yirmi yılı pek de öyle olmayabileceğini bize gösterdi.
Belki beni karamsar bulabilirsiniz ancak ben Türk milliyetçiliğinin fikriyatı, kurumları, kültürü ve birlikteliğinin darmadağın edildiği veya sulandırıldığı bir dönemde Türklüğün de o istenen ve beklenen atılımı yapamayacağına inanıyorum. Bu iddiama karşı sunulabilecek bazı olumlu gelişmelerin de sürdürülebilir olmayacağını düşünüyorum.
Kendinizi -artık maalesef birçok fraksiyona, gruba, partiye ayrılmış olan- Türk milliyetçiliğinin neresinde görüyor olursanız olun, ben Türk milliyetçiliğini bir bütün olarak ele alarak konuşuyorum. Yani "ama ben onlar gibi değilim" demek kâr etmiyor. Zira bana göre benim milliyetçiliğim de çok farklı ama bu durum Türk milliyetçiliği denildiğinde ortaya çıkan büyük yapının kötüye gidişini engellemeye yetmiyor.
Peki bu kötüye gidişin öne çıkan unsurları neler? Elbette birçok sebebi ve birçok göstergesi vardır ama ben kendimce daha önemli bulduklarımı, biraz da özetleyerek paylaşayım. Bunu yaparken fraksiyon ayrımı yapmadığımı belirteyim ama tabii ki sayıca ve etki alanı bakımından Ülkücü Hareket ilk sırada olduğu için işaret edilen yer de genelde orası olacaktır.
Kötüye gidiş deyince son yılları kastediyorum sanılabilir ama Türk milliyetçiliğinde geçmişten gelen sorunlar da mevcut aslında. Zor olacak ama maddelendirirsem az ve öz olarak ifade etmiş olacağım.
Geçmişten bugüne;
- Fikirleri bir türlü yerine oturtamamak ve çözülüp kapatılması gereken konular üzerine sürekli tartışmak
- Fikirleri güncelleyemeyip geçmişin meselelerine takılıp kalmak
- Mazi övücülüğünden kurtulamamak
- Milliyetçiliği yapılan milletin günlük hayattaki sorunlarını görmemek ve tek sorununu güvenlik/terör sanmak
- 80 öncesinin etkisinde kalarak ve 80'den ders almayarak kendisini ülkenin tek sahibi sanmak ve buradan hareketle bir şeyleri başkasına dayatmayı kendine hak görmek
- Kentli bir yapıdan çıkan ve köylüleşen/kasabalılaşan Türk milliyetçiliğini tekrar kentlileştirememek
- Üstteki iki maddeyle de bağlantılı olarak gerçek bir demokrasi anlayışını asla geliştirememek ve böyle bir talebi de olmamak
- Devletçi milliyetçilikten sivil milliyetçiliğe geçememek
gibi sorunlar ortaya çıkmış ve çözülmemiştir. (Tabii daha fazlası da sayılabilir)
Günümüzde ya da yakın tarihte ortaya çıkan sorunlara bakacak olursak, yukarıdakiler aynen devam etmekle birlikte şunları sayabiliriz:
- Halkta birçok açıdan olumsuz bakışa sahip olunsa da en azından saygı duyulan, çekinilen, dürüstlük, hak yememe, ahlaklı olma gibi konularda hakkı teslim edilen bir fikir akımı olarak görülmekten uzaklaşmak (Bunları açmak istiyorum çünkü bunların büyük darbeler olduğuna inanıyorum)
- Önceden Türk milliyetçileri düşmanın bile hakkını teslim ettiği dürüst insanlardı. 21. Yüzyıldaki süreçte birçok yolsuzluk şaibesi bulaştırıldı.
- Önceden Türk milliyetçileri en azından bel altı konularda ahlaklı insanlar olarak görülebilirdi. Kaset skandalları ile aleme rezil olundu. (10 tane üst düzey yönetici söz konusuyla bireysel hata denilemez)
- Önceden Türk milliyetçiliği en azından sözünün eri ve doğru ya da yanlış kendince bir yolu olan bir yapıydı. Bugün için ise dün dediğinin tam tersini söylemekten asla utanmayan, dün sövüştüğü ile bugün sevişebilecek karakterde insanların en tepelerde yer alabildiği bir camia olarak itibarsızlaştı.
- Fikri alanda ise farklılaşmalar zenginlikten çok - sanırım genlere işlemiş huylar yüzünden- kavga, düşmanlık ya da ekipçilik getirmeye başladı. Birçok dernek, dergi, platform, oluşum meydana çıkarken her birinin "biz"i sadece kendileri oldu. İslami cemaatler misali herkes bir diğerini tekfir etmekte yarışır hâle geldi. (Tek çatı olsuncu değilim, umarım demek istediğim anlaşılmıştır)
- Samimiyet ve sevgi belki Galip Erdem zamanında da sıkıntılıydı ama bu dönemde yok olma derecesine geldi. Birbiri ardından konuşmayan, iş çevirmeyen kalmadı. Düşmanlık olsa şükredeceğimiz şekilde yüzüne gülüp arkadan konuşma davranışı aldı başını gitti. Dolayısıyla kimse kimseye güvenmez oldu.
- Türk milliyetçiliğinin söylemleri, kavramları ağızlara meze oldu. Tecavüzcü, kadın katili, hırsız, serseri tipler bir yanda, milliyetçiliğe hayatı boyunca sövmüş siyasiler diğer yanda Türk milletinin tiksindiği kim varsa Türk milliyetçiliğinin temsilcisi gibi görünmeye başladı. Bu öyle bir raddeye vardı ki bırakınız sıradan halkı, 40 yıllık Türk milliyetçileri bile bu söylemlerden tiksinir hâle getirildi. (En kötülerden biri budur)
Bütün bunlara bakıldığında daha önce de belirttiğim gibi siz her ne kadar "ben öyle değilim" deseniz de, "gerçek Türk milliyetçiliği bu değil" deseniz de, "iyi işler yapanlar da var" diye itiraz etseniz de (ki gerçekten var) Türk milliyetçiliğinin genel gidişatının iyi olmadığı aklı başında herkesin görebileceği bir gerçek.
Türk milliyetçiliğinin aslında öyle olmaması, sizin o parti gibi düşünmemeniz, sizin çıkardığınız derginin öyle olmaması pek bir şey ifade etmiyor. Çünkü bu camiada artık iyiler, ahlaklılar ve aklı çalışanlar azınlıkta kaldı ya da kalmaya başladı. Bir diğer ihtimal de odur ki sayıca az olmasalar da etkinlikleri ve görünürlükleri, bir diğer ifadeyle temsil yetenekleri ciddi oranda azaldı.
Türk milliyetçiliğini bir bütün halinde ele aldığımı ve yorumlarımı ona göre yaptığımı söylemiştim. Dolayısıyla halkın gözünde Türk milliyetçiliğinin yeri, itibarı, umut olabilme potansiyeline bakmak daha doğru olacaktır. Tabii sadece buna saplanıp kalmak da yanlış. Diğer bir önemli gösterge de halkın bakışı olumsuz olsa da Türk milliyetçiliğinin kendini geliştiriyor olmasıdır. Peki böyle bir şey var mı ya da yeterli ölçüde mi?
Bunun cevabını da size bırakayım.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.