BAĞIMSIZLIK - UKRAYNA'NIN ÇIKMAZI...
Sekiz gündür neredeyse tüm dünya gibi, biz de toplum olarak Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başladığı savaşı kınıyoruz. Çevremdeki çoğu insan gibi, ben de Rusya'nın bu saldırgan tavrının insani açıdan savunulabilecek bir yanı olmadığı kanaatindeyim.
Ama hava mesafesi ile yaklaşık 600km gibi bir uzaklıkta meydana gelen bu olay, sadece ‚cici-kötü', ‚doğru-yanlış', ‚haklı-haksız' ikilemi ile değerlendirilemeyecek kadar vahim ve önemli bizim için.
Elbette ki Ukrayna'nın bağımsız bir ulus olarak kendi kaderini kendi belirleme hakkı var ve Rusya alenen bu hakkı ihlal ediyor. Fakat ‚haklı' olmak veya hak iddia etmek, gerektiğinde iddia edilen hakkı temin edecek gücünüz olmadığı sürece hiçbir şey ifade etmez. Haklı olsanız da, hakkınızı savunacak, sahiplenecek kudrette değilseniz, her zaman başkalarının insafına mahkum bulunursunuz. İş işten geçtikten sonra belki birileri uğradığınız haksızlığı kabul edebilir ama o zaman da bence çok bir değeri kalmaz veya geçmişte ödediğiniz bedel çok ağır olmuş olur.
Bu adeta hümanizmi kendi keşfetmişlerin kibiriyle dünyaya toz pembe aşk gözlüğü ile bakan barış meleklerine fazla karamsar veya makiavellist bir düşünce gibi gelebilir, ama maalesef insanlık tarihinin değişmez bir gerçeğidir. Kendi tarihimiz de dahil, uzak ve yakın geçmişte yaşanan bir çok olay bu kaidenin doğru olduğunu gösterdiği gibi, gündemde olan Rusya-Ukrayna savaşı da bu gerçeğin geçerliliğinin kanıtıdır.
‚Yaşamak' ve ‚hürriyet' kavramları dünyaya gelen her insan için en temel hakkı ifade ederler. Orta Çağ karanlığına kadar yaşananları yok saysak bile, ne Kant'ın, ne Lessing'in kendi soydaşlarının Avrupa'nın ortasında 6 milyon insanı barbarca katletmesine, ne Mendoza, ne Vives'in Franco'nun gözünü kırpmadan kendi vatandaşlarını bombalamasına engel olamadığı ve dünyanın hiç bir ahlak felsefesinin Srebrenitsa'yı yaşanmamış kılamayacağı, kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçektir.
Stalin tarafından Kırım'dan Sibirya'ya sürgüne mahkum edilen soydaşlarımızdan sadece trenlerde ölenlerin sayısının 300bin olduğunu hatırlıyorum. Saddam'ın katlettiği Türkmen soydaşlarımız ve kendi tarihimiz de daha nice felaket ve facialar… Ve günümüzde Sincan'da Uygur soydaşlarımız… Hür bir insan olarak yaşamak her birinin hakkıydı.
Şimdi dünya Stalin'i Franco'yu, Saddamı, Hitleri lanetliyor.
Ölülerin en temel haklarının gasp edildiğini kabul ediyor, hatta ‚insanlığa karşı işlenen suç' olarak değerlendiriyor…
Ama bütün bunlar ne Kerkük'te 12 yaşındaki Emel Fuat'ı geri getirecek, ne Stalin'in gulaglarında ölen bir başka soydaşımızı, ne de Hitler'in toplama kamplarında ‚ne kadar acıya dayanırlar' sorusuna cevap bulmak için yapılan ‚bilimsel deneylerde' hayvanlara bile yapılamayacak zulümlerle öldürülen hamile kadın ve doğmamış bebeklerini…
Dolayısıyla, evet…
Ukrayna'nın hakkı gasp ediliyor ve başta Avrupa ve Amerika olmak üzere tüm dünya Rusya'yı kınıyor, lanetliyor, Avrupa halkı sarı mavi renklerle sokaklarda, Avrupa ülkelerinde siyasiler TV'lere sarı mavi kurdelelerle çıkıyor, yaptırımlar uygulanıyor falan filan…
Güzel. Elbette güzel de, Batı dayanışmadan öte geçemezken Ukraynalılar ölüyor.
Ukraynalı anneler çocuklarını korumak için ser sefil evlerini, ocaklarını bırakıp kaçıyor, Ukraynalı gençler namlu ucunda.
Akan kan Ukraynalı.
Çünkü Ukrayna en temel haklarından biri olan kendi geleceğini kendi belirleme hakkını temin edecek güce sahip değildi ve hala da değil.
Ve Ukrayna hatayı bu güce sahip olmamasına rağmen Batı'ya güvenmekle yaptı. Belki hala farkında değiller ama çok fena oyuna geldiler ve bunun için çok ağır bir bedel ödüyorlar ve sanırım daha da ödeyecekler.
Yanlış anlaşılmaması için belirteyim;
2013 sonu başlayan ve 2014 Şubatında sonlanan Maydan olaylarında halk yerden göğe kadar haklıydı.
Başlarında Yanukoviç gibi halkını sömüren bir despot vardı.
Halk ise hürriyetçi demokratik bir hukuk devleti istiyordu.
Bunun için isyan ettiler, bunun için çatıştılar, kan döktüler, can verdiler ve başardılar.
Maydan olaylarının sonunda Yanukoviç Rusya'ya kaçtı.
Elbette Rusya olan biteni dikkatle takip ediyordu ve Maydan'da ibre yönünü ‚hürriyetçi hak aramak'tan öte ‚Rusya karşıtlığı'na çevirir çevirmez, müdehale etti ve Kırım'ı ilhak etti.
Haklı mıydı?
Bence haksızdı ve bildiğim kadarıyla uluslar arası hukuka göre de haksızdı.
Ama yapacak gücü vardı, kendi çıkarı doğrultusunda hareket etti ve yaptı.
Yanukoviç'ten sonra Ukrayna Başkanlığına geçici olarak Turçinov ve sonra Poroşenko geldiler. 2019'dan beri de şimdiki cumhurbaşkanları Zelenski iktidarda.
Zelenski'nin hala ülkesini terk etmemiş olması, cephede görünmesi, halkına moral verecek yayınlar yapması bir çoğu tarafından çok iyi lider olduğuna dair yorumlanıyor.
Ben farklı düşünüyorum;
Farklı düşünmemin sebebi ise, eski komedyen, senarist vs. olması değil.
Bence bir liderin savaş anında ülkesini, halkını terk etmemesinden daha normal bir şey olamaz. Bir liderden beklenendir en zor anda bile vatanına sahip çıkması.
Yani Saddam Küveyt'e girince pılını pırtısını toplayıp kaçan bedeviler ölçü olmamalı bu konuda.
Evet, dik duruşlu, yapması gerekeni yapan ve dirayetli bir insan olduğunu gösterdi tüm dünyaya ve bunun için elbette saygıyı hak ediyor. Ama ‚iyi lider' olabilmek bence daha fazlasını gerektirirdi.
Bence iyi lider sahip olduğu gücü bilip,
bu güç kapsamında stratejik hareket ederek ülkesini şu an yaşanan gibi bir felakete sürüklemekten korurdu.
Zelenski bunu başaramadı.
Rus topraklarına ayak basmış, Zelenski ise hala ‚AB derhal üyeliğimizi kabul etmeli' çağrısı yapıyor.
AB parlamentosuna görüntü ile bağlanarak konuşma yapmalar, AB parlamenterlerinin ayakta alkışları…
Hala onlardan medet ummak…
Ukrayna halkının AB'ye girme isteği AB'nin kara kaşına, kara gözüne aşık oldukları için değildi oysa.
Halk, hürriyetçi, demokratik bir hukuk devletinde yaşamak istiyordu.
Bir ülkenin bunu AB üyesi olmadan da başarabileceği kanaatindeyim.
Halkın AB'yi çözüm olarak görmesini de anlayabiliyorum, ama ‚iyi lider' AB veya NATO'ya güvenerek halkını böyle bir maceraya sürüklenmekten korumalıydı.
Kimse Putin'in böyle davranacağını bilmediğini söyleyemez.
Putin Batı'ya yönelik tavrını en geç 2007 Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşmalarda gayet net belirlemişti. Ukrayna ve Gürcistan'ın Nato üyeliğine asla göz yummayacağını 2008 Bükreş Nato zirvesindeki demecinde belirtmişti.
Şimdi AB ve ABD ‚Biz bir şey yapmadık, üye olmak isteyen Ukrayna idi, biz ise en azından müzakerelere başlamayı reddedemezdik' gibi beyanlarda bulunsalar da, bu sürecin mevcut şartlarda çatışmasız olmayacağını çok iyi biliyorlardı.
Ama Rusya'yı zayıflatmak için çok iyi bir fırsattı ve değerlendirmeleri gerekiyordu.
Rusya 2008 savaşı ile Gürcistan'ın Batı'ya yönelmesini engelledi. Geriye sadece Ukrayna kalmıştı.
Ukrayna ‚da tam AB ve ABD'nin ihtiyaç duyduğu bir rol modeliydi.
Bir despot tarafından sömürülen, hukuk, demokrasi ve hürriyet özlemi çeken bir toplum.
Zaten başta ABD olmak üzere Batı işgal ettiği veya kaosa sürüklediği her yere ‚demokrasi' götürmek için, ‚oradaki zavallı insanları hürriyetlerine' kavuşturmak için giriyor.
Bunda art niyet arayan fesattır!...
Ama senelerdir gerek ABD gerek AB Suudi Arabistan ile çok sıkı işbirliği içinde, milyarlarca USD / Avro ihracat yapıyorlar.
Nedense daha düne kadar kadınların yalnız başlarına sokağa çıkmalarının yasak olduğu, gazetecilerini konsolosluklarına davet edip dilim dilim kıyan Suudiler'e şu demokrasilerinin nimetlerini göstermek Batı'nın aklına gelmiyor.
Neyse,…
Gerek AB, gerekse Nato Ukrayna'ya üyelik ve destek vaatlerinde bulundu.
Maydan olaylarında batılı STÖ'ler, başta dönemin ABD Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland ve AB Dışişleri bakanı ve Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilciliği yapmış Cathrine Ashton olmak üzere bir çok siyasetçi, diplomat Maydan'da demokrasi için direnen Ukraynalıları ziyaret ettiler.
Ama Batı bir yandan Ukrayna'nın demokrasi aşkına bu kadar destek verirken, nedense diğer yandan da Rusya ve Putine'e karşı çok ciddi ve kesin de tavır almıyordu.
Aslında Kırım'ın ilhakı Batı'nın dikkatini çeken ve Rusya ile ilişkileri germe potansiyeline sahip ilk olay da değildi. Gerek Rusya'da, gerekse Avrupa ülkelerinde Rus istihbaratına mal edilen ve Avrupa'nın sözde değerlerine aykırı bir çok olay yaşanıyordu. Örneğin Çeçenistan Savaşı'nı 'Kirli Savaş' olarak nitelendiren ve Rus askerlerinin Çeçenistanda işledikleri suçlar hakkında yazan gazeteci Anna Politkovskaya'nın 2006 Moskova'da veya İngiltereye kaçan eski KGB ve FSB ajanı Aleksandr Litvinenko'nun yine aynı yılda Londra'da öldürülmeleri gibi.
2014'te Kırım'ın ilhakı ve akabinde Doğu Ukrayna'da sözde Rusya'dan bağımsız hareket eden 'özgürlük savaşçılarının' Ukrayna ile savaşmaları bile Batı'yı Rusya'ya karşı ciddi manada diplomatik bir tavır almasına sebep olmadı. Aksine, sanki her şey yolundaymış gibi ilişkiler devam ediyordu. Ara sıra Merkel Rusya'yı ziyaret edince insan hakları gibi bazı konulara değiniliyordu ama ciddi bir yaptırım uygulanmadı. Hatta Almanya Rusya ile Ukrayna'yı tamamıyla devre dışı bırakacak petrol hattı Nord Stream 2 için anlaştı ve hat 2018'de döşenmeye başlandı. Savaşın başlamasından son gün öncesine kadar Almanya bu hattı faaliyete geçirmek için ciddi çaba gösterdi.
Lakin savaş başlar başlamaz bu güne dek Rusya ve Putin'e karşı hiç bir ciddi yaptırım başlatmayan Batı hem özel sektörden hem devlet tarafından düğmeye basmış gibi ciddi yaptırımları anında başlattılar. Daha doğrusu en azından şu an başlatmış gibi görünüyorlar. Apple veya Nike gibi özel şirketler Rusya pazarından çekildiklerini ilan ediyor. Ford için de aynısı geçerli. Ama sanki koskoca bir pazarı kaybetmiyorlarmış gibi bir de hisse senetleri artmaya devam ediyor. Shell ve BP gibi petrol şirketleri henüz Rus petrolüne yaptırımlar resmen başlamamış olmasına rağmen Rusya'dan petrol almadıklarını açıklıyorlar. İngiltere ve Güney Kıbrıs Rum kesimi gibi ülkelerde zengin Rusların sermayelerine el konuyor. Bence Rusya'yı en ağır etkileyen yapırımlar Rus Merkez Bakasının yaklaşık 460 milyar USD rezervinin bloke edilmesi, merkez bankasının ve Rus bankalarının Swift'ten dışlanması ve Bloomberg gibi bankacılıkta vazgeçilmez haberleşme ajanslarına (bilerek haberleşme diyorum, çünkü gerek Reuters gerekse Bloomberg finans sektöründe haber ajansından çok daha öte servis sunmaktalar. Uluslar arası bankacılıkta sadece bu şirketler üzerinden yapılabilecek işlevler var) bağlantılarının kesilmesi.
Fakat bütün bu yaptırımların yanı sıra bazı istisnalar da var. Örneğin Rus Merkez Bankasını ve özel bankaları finans piyasalarından kesecek kadar ağır bir yaptırım uygulanırken Gazprom Bank ve Sberbank (Rusyanın en büyük Bankası) bu yaptırımların dışında tutuluyor. Ve Batı gaz ve petrol karşılığında Rusya'ya her gün 700 milyon USD'den fazla ödeme yapıyor. Bunun 600 milyonu Avrupa'ya, bu payın da yaklaşık %60'ı Almanya'ya düşüyor.
Almanların açıklamasına göre ekonomileri henüz Rusya'dan gelen enerjiden vaz geçebilecek durumda değil ama en kısa zamanda bağımsızlığı hedefliyorlar. Artık o bağımsızlığa kadar bir yandan Ukrayna ile dayanışma içinde olurlar, diğer yandan da her gün Putin'e 700 milyon USD ödemeye devam ederler.
Ama genel olarak yaptırımlar ne kadar etkili olur?
Orta (2-3 ay) ve uzun vadede çok etkili olur.
Askeri strateji uzman olmamakla birlikte ben Rusya'nın tüm Ukrayna'yı ilhak etmek istediğine inanmıyorum. Asla ilhak etmez gibi bir iddiam yok ama 44 milyon nüfuslu bir ülkeyi işgal etmek ve işgali devam ettirmek pek de kolay olmamalı. Benim tahminim hedeflenen Ukrayna'nın doğusu ve Kiev.
Kiev'in başkent olarak elbette sembolik değeri çok yüksek. Doğu Ukrayna ve Kiev'te hakimiyet kurduktan sonra oraları doğrudan Rusya'ya mı bağlar yoksa kendi himayesinde sadece Rusya ve muhtemelen Beyaz Rusya ve Rusya'ya bağımlı birkaç devlet tarafından kabul edilecek özerk cumhuriyetler mi kurar bilemiyorum. Böyle bir gelişme Putin'in kısa vadede iç siyasette zemin kazanmasını sağlar.
Ama ortada bir gerçek var, o da şu ki;
Batı uzun vadede Rusya'yı daha doğrusu Putin'ı uluslar arası izole etmeyi başardı.
Ve bunun için resmen Ukrayna'yı harcadı.
Bundan sonra bölünen Ukrayna'nın geri kalan kısmına gerek Nato, gerekse AB belki gerçekten yeşil ışık yakabilir. Ama benim gördüğüm Batı Rusya'yı yalnızlaştırmak için Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü, birliğini ve bu savaşta ölen her Ukraynalı'yı bile bile kurban verdi.
Batı bununla yetinir mi, yoksa Rusya'yı bölme pahasına Putin'den kurtulana kadar devam eder mi bilmiyorum. Çünkü görebildiğim kadarı ile Putin'in yerine arzuladıkları isim Alexei Navalny. Asla Putin iyiydi falan dediğim yok, Putin'in yerine daha insan haklarına, hukuğa ve demokrasiye saygılı bir adamın gelmesi bence dünyanın lehine olur ama Navalny'nin böyle biri olduğuna dair ciddi şüphelerim var. Putin'e karşı olması ve Batı tarafından ‚demokrat' olarak şişirilmesi yeterli bir referans değil benim için.
Kaldı ki olay daha da ileriye gider, kısmen kontrolden çıkar ve Rusya bölünür ise dünyayı çok büyük tehlikelerin beklediği kanaatindeyim. Dünyanın en büyük nükleer silah gücüne sahip olan ülke söz konusu. Sovyetler dağıldığında eski nükleer silahların kaybolup ipi kopuk teröristlerin veya kafayı yemiş despotların eline düşmesi sadece Batı'nın değil aklı başında herkesin en büyük kabuslarından biriydi.
Şimdi belki ‚Peki ne olmalıydı, Ukrayna halkı kaderine küsüp paşa paşa Rusya'nın kucağında oturmaya devam mı etseydi?' diye düşünülebilir.
Elbette hayır.
Ama bazı hedeflere hemen ulaşmak mümkün değil.
Almanya tekrar birleşmek için 44 yıl bekledi.
Yanukoviç gibi bir despottan kurtulup iç siyasette demokrasi ve hukuk devletinden yana bir gelişme başlatıp dış siyasette daha dikkatli dengeler geliştirebilir, her şeyden önce ekonomilerini dışarıdan bağımsızlaştırarak doğru zamanı beklemeleri gerekirdi.
Yazının başında dediğim gibi;
İddia ettikleri ‚hak' ile bu hakkı temin etmeleri için muhtaç oldukları güç maalesef dengede değildi.
Ayrıca Rusya'dan bağımsız olmak için koşa koşa AB / Nato'nun kucağına gitmek nasıl bir bağımsızlık anlayışı onun da sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Dolayısıyla Ukrayna gibi ülkeler şunu asla unutmamalı;
Uluslar arasında asla ‚kardeşlik' veya ‚dostluk' olmaz, ancak çıkar alış verişi olur.
Ve hiç bir ülke veya birlik veya topluluk kendi çıkarı olmadan başka bir ulusa yardım etmez.
Ve özellikle Avrupa ve Avrupalılar'ın yeni yetme türevi olan ABD kendi çıkarları doğrultusunda gözünü kırpmadan her toplum ve ulusu anında harcamaya hazırdır.
Ukrayna gibi ülkelerin özellikle üzerinde durmaları gereken önemli bir diğer husus ise, hürriyetçi ve demokratik bir hukuk devleti yapısından şaşmamak olmalıdır. Bu şekilde yönetilen bir topluma dışarıdan müdehale gerekçesi kalmaz ve birilerinin doğrudan askeri veya siyasi algı operasyonları ile toplumun kaderini belirlemesi zorlaşır hatta imkansızlaşır.
Uluslar arası siyasette ‚demokrasiler arasında savaş olmaz' kaidesi 2. Dünya Savaşından beri boşuna geçerlilik kazanmamıştır.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.