GÜNDEME DAİR ''ORDAN BURDAN ŞURDAN''
İslam'ı başörtüsü ile gizleyip, apış arasından seyreden zihniyet
İslam'ı "Başörtüsü" ile kapatıp, boyun altından sıkıca bağlayıp akıl, fikir, düşünce; izan ve irfandan gizlediler. Doğal olarak "Başörtüsü"nün altındaki gizemi herkes kendine göre tarif eder oldu.
...
İşin imani tarafı terk edilip, ritüelleri öne çıkarılınca geriye kalıyor maddi gerçek; sonuç itibariyle akıllar da kayıyor apış arasına.
...
Tartışılan şeylere bakın; büluğ yaşı nedir; kız çocuğu dokuz yaşında evlenebilir mi; müftü resmi nikah kıyabilir mi; erkekler sakalsız erkeğe sulanabilir; baba kızına mesafeli durmalı, severken dikkat etmeli; Kuran kursunda taciz; birkerecikten bir şey olmaz; erkek çocuklara musallat olan din dersi hocası; "karma eğitim cinsel tahrik nedenidir, tahrik olmayanın cinsiyetinden şüphe ederim" diyen eğitimci ve daha neler neler.
...
Keşke beyinler apış aralarından kurtulsa da;
Sonbahara kadar bir ağacın dalında kendini sıkı sıkıya tutan bir aşkın; gün gelip de mevsim sona erdiğinde kendini terk edişine hüzünlenen bir yaprağın; rüzgarın estiği yerlere doğru savrulmasına neden olan "Vefasız aşkın"ın arkasındaki kaçınılmayan gerçekler üzerine kafa yorabilseler; sonra da Allah'ın gücü ve kudretini idrak edebilseler.
...
Başörtüsü ile sıkboğaz bağlanıp, görüntüsü saklanan "İslam"ı özgürlüğüne kavuşturacak kahramanlar aranıyor. Bir kahramanımız vardı uçmağa vardı; ruhun şad, mekanın cennet olsun; Yaşar Nuri Öztürk Hoca.
İdealler, ülküler atmosferde asılı gül gibidir; layık olan muhatabını bekler, bulur
Elli küsur yıllık geçmişi olan; üniversitede doğmuş "Kitabi bir hareket"i bir yerlere sığıntı yapanlar; kula hesap vermekten kaçsalar bile Allah'a hesap vermekten kaçamayacaklardır.
...
Ama bu "Hareket"e dair senin üzerinde zaten bir bakiye kalmamış, hepsini tüketmiştin; dolayısıyla, "Kitabi Hareket" "kendi çözümünü yine kendisi bularak daha da kucaklayıcı ve kavrayıcı özgüven dolu umutlarla "Biz varız ya" diyerek İYİ PARTİ şeklinde ete kemiğe bürünerek inisiyatifini ortaya koymuştur.
İçi boşaltmış ''Önce ülkem'' sloganı
"Önce ülkem" sloganı için yapılması gereken; ülkemizin bugünkü hale gelmesinin müsebbibi olan üç unsuru etkisiz hale getirmektir. Fetö ve PKK ile mücadele ediliyor, bu tamam; sıra şimdi Erdoğan ve AKP'yi 2019 seçimlerinde %60 karşı blok oyu ile siyasetten tasfiye etmektir. Niçin %60 diyorum; çünkü %51+2+3 gibi Erdoğan aleyhine çıkacak sonuç karşı blokun kazanmasına yetmeyecek; seçim günü öğleden sonra kural değiştirilebileceği ihtimali her zaman için mümkündür ancak %60 karşı blokun oy gerçeği üzerinde oynamak gibi bir hilenin mümkün olmayacağını düşünüyorum.
...
Her ne kadar sloganın sahibi MHP olsa da; aksine "Türk milliyetçiliği muhalif hareketi" bu sloganın içini doldurmuş, gereğini yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
...
İYİ PARTİ hareketi; cumhuriyet kurumsallığına, değer ve kazanımlarına karşı yapılmış sivil bir darbenin kalıcılığına geçit vermemek için doğmuştur; aynen Osmanlı'nın bitiş noktasında, Atatürk'ün ve yakın arkadaşlarının Türk milliyetçiliğinden beslenmiş ruh hallerin
Adalet yara alınca güven dikiş tutmaz
AKP kurucusu, TBMM eski başkanı Bülent Arınç'ın "Ankara' yı parsel parsel sattı" dediği Melih Gökçek ile pazarlık yapıp, metal yorgunluğu adı altında istifaya zorlanırken; suçlu olmaları muhtemel dahi olsa bir başka siyasi partinin belediye başkanının görevden uzaklaştırılmasını izah edemezsiniz.
...
Beşiktaş Belediye Başkanı'nın belki de çok büyük suçu olabilir ama adalet çifte standartlı uygulanınca; gerçek suçlular pekala masum olduklarını iddia edebilirler.
Özgüven yoksunu liderler karşılaşmaktan korkuyorlar
Son yirmi sene içinde herhangi bir TV kanalında bir defa dahi olsun karşı karşıya gelerek; medenice tartışmayı becerememiş özgüven eksiği yüreksiz, korkak liderler mi Türkiyeyi düzlüğe çıkaracaklar.
...
Tartışma kültürüne sahip olmak medeni olmanın önemli bir vasfıdır. Bunu beceremeyenlerin devleti yönetmek gibi büyük bir sorumluluğun altından kalkmalarını beklemek beyhudedir.
Bu tip liderler siyasi varlıklarını karşıtlık temeli üzerinden yürütürler. Tipik Ortadoğu lider tipleridir ve karşı karşıya gelmek onların en büyük korkusudur.
Batı demokrasilerindeki lider tipi ise; aksine, mevkidaşları ile uyum sağlama, diyalog kurabilme çabası içinde olan; karşılaşmaları durumunda karşılıklı centilmenlik yarışına girebilenlerdir.
...
Tartışmaya yüreği yetenler var, onları elbette tenzih ediyorum.
Önemli olan milletvekili kazanmak değil, adayını cumhurbaşkanı seçtirebilmektir.
Yahu Allah aşkına bırakın İYİ PARTİ'nin seçimlere girip, girememesi meselesini; 100.000 imzanın hesabını yapın yeter.
...
Lütfen yeni sistemi anlamaya çalışalım. Tekrar ediyorum; diyelim ki İYİ PARTİ 2019 milletvekili seçimlerine girdi(Elbette girecek, zira girmemesi demek Erdoğan ve AKP üzerine öfke yığılması olacak, bu da işlerine gelmez) ve 250 milletvekili çıkardı ama Meral Hanım da Cumhurbaşkanı seçilemedi; bu durumda kazanılan 250 vekilin hükmü ve yaptırımı ne olacak; koskoca blr hiç.
...
Artık şunu iyice kafalarımıza kazıyıp, bilmemiz gerekir ki; "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" parlamentoyu devre dışı bırakarak her T. C vatandaşını tek adama sadakat nikahı kıydıran ve akabinde azadlık kabul etmez köleler olmamızı emir buyuran bir sistemdir.
Bu sistem bugün fiilen uygulanmaktadır. En son örneğini de pekala meclisin çalışma alanına giren ve hatta MHP+AKP oyları ile çıkması tereddütsüz mümkünken hükumet tarafından 15/16 Temmuz'da darbecilere karşı koyan vatandaşı korumaya yönelik KHK şeklinde çıkarılmasıdır. Açık ve net olarak fiilen hep beraber şahit oluyoruz ki; yüce meclis şu anda devre dışı bırakılmış olup, tüm muhalefet her eleştiri sonrasında Erdoğan ve hükumet erkanı tarafından hain ilan edilerek "Tek adamlı rejim" kendi mantığı içerisinde en ideal şekilde icraatlarına devam etmektedir.
...
Dolayısıyla herhangi bir partinin kazanmasından ziyade Cumhurbaşkanı adayının kazanması çok daha önemlidir. İşte onun içindir ki; Sayın "Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli" MHP'yi gözden çıkarmıştır.
...
Özelikle İYİ PARTİ'li arkadaşlarıma seslenmek isterim; 100.000 imza da sorun olmayacağına göre İYİ PARTİ'nin teşkilatlanma, seçime girip girememesi polemiklerine takılarak pozitif sinerjimizi tüketmeyelim; hele Cumhurbaşkanlığını kazanalım, Parlemento kolay iş. İYİ PARTİ'nin seçime "Sokulmaması" demek Meral Hanım'ın açık ara Cumhurbaşkanlığını kazanması demektir. Telaşa gerek yok, müsterih olun.
Mehmet Soral
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.