İKİ YUMRUK ARASINA SIKIŞMAK
''İki yumruk arasına sıkıştırılmış Zazalar ve Kürtler''
Meral Hanım kongrede "İYİ PARTİ'yi İki yumruk arasına sıkıştırılmış Kürtler kurdu, Zazalar kurdu" dedi. Bu sözden olumsuz bir mana çıkarmak; doğum yapan kadına "Hadi biraz daha ıkın olacak güzelim" misali yönlendirme ile sonuç alma gayretinden başka bir şey değil. Ve kullanılan cümlenin yarısını kaldırıp diğer kalan kısmını anlamsızlaştırıp, hatta kasten farklı bir anlam yüklemesi için malzeme olarak kıllanma sahtekarlığınızı değil bize, ilköğretim seviyesinde Türkçeyi bilip anlayabilen hiç kimseye yutturamazsınız. Meral Hanım o ifadeyi kullanana kadar ülkemizde mağdur olan her kesime atıf yaparak, onların İYİ PARTİ'nin kurulup ete kemiğe bürünmesindeki emeklerine atıf yaparak gönüllerine hitap edip, sempatilerini kazanmayı murad etmiştir ki; bu da ahmak olmayan her siyasetçinin tercih etmesi gereken usul ve yöntemdir. Cumhur ittifakının "HDP'ye oyunu verirsen PKK'lısın, millet ittifakına verirsen illet ve zilletsiniz" diyerek "İki yumruk arasına sıkıştırılmış Kürtler ve Zazalar"a sahip çıkmasında yadırganacak hiç bir şey yoktur. Ben olsaydım bu ifadeyi kullanmayı tercih etmezdim. Artık uluslaşma sürecini tamamlamamız gerekiyor ve her ne vesile ile kullanacak olursak olalım kullandığımız ifadelerde milleti oluşturan kimliklere ayrıca vurgu yapmamayı alışkanlık haline getirmeniz lazım. Dolayısıyla, aynı kelimelerden oluşan bir cümle bazen de olur ki; söyleyene göre anlam kazanır. Eğer Meral Hanım'ın kullandığı malum cümleyi "Keşke Yunan galip gelseydi" veya "Cumhuriyet reklam arasıdır" diyenlerin yetiştirmeleri kullanmış olsaydı esas o zaman tehlikeli olurdu. Nitekim "Keşke Yunan galip gelseydi" diyenin yetiştirmesi ne demişti "Osmanlı döneminde Lazistan, Kürdistan eyaletleri yok muydu" yani "Bizde bu yapılanmaya yol versek ne olur ki" demeye getirmişti, hala vaz geçtiğini de sanmıyorum. Buna yol açacak "İkiz yasalar"ın yasalaşmasının önünü açan "Bilge" ile tencere kapak olduktan sonra neler yapmadılar ki "Lazistan, Kürdistan" kurulmasın. Meral Akşener'den mi hainlik, bölücülük çıkaracaksınız. Daha çok ıkınacaksınız ama boşuna uğraşmayın bir şey çıkaramayacaksınız.
Meral Hanım kongrede "İYİ PARTİ'yi İki yumruk arasına sıkıştırılmış Kürtler kurdu, Zazalar kurdu" dedi. Bu sözden olumsuz bir mana çıkarmak; doğum yapan kadına "Hadi biraz daha ıkın olacak güzelim" misali yönlendirme ile sonuç alma gayretinden başka bir şey değil. Ve kullanılan cümlenin yarısını kaldırıp diğer kalan kısmını anlamsızlaştırıp, hatta kasten farklı bir anlam yüklemesi için malzeme olarak kıllanma sahtekarlığınızı değil bize, ilköğretim seviyesinde Türkçeyi bilip anlayabilen hiç kimseye yutturamazsınız. Meral Hanım o ifadeyi kullanana kadar ülkemizde mağdur olan her kesime atıf yaparak, onların İYİ PARTİ'nin kurulup ete kemiğe bürünmesindeki emeklerine atıf yaparak gönüllerine hitap edip, sempatilerini kazanmayı murad etmiştir ki; bu da ahmak olmayan her siyasetçinin tercih etmesi gereken usul ve yöntemdir. Cumhur ittifakının "HDP'ye oyunu verirsen PKK'lısın, millet ittifakına verirsen illet ve zilletsiniz" diyerek "İki yumruk arasına sıkıştırılmış Kürtler ve Zazalar"a sahip çıkmasında yadırganacak hiç bir şey yoktur. Ben olsaydım bu ifadeyi kullanmayı tercih etmezdim. Artık uluslaşma sürecini tamamlamamız gerekiyor ve her ne vesile ile kullanacak olursak olalım kullandığımız ifadelerde milleti oluşturan kimliklere ayrıca vurgu yapmamayı alışkanlık haline getirmeniz lazım. Dolayısıyla, aynı kelimelerden oluşan bir cümle bazen de olur ki; söyleyene göre anlam kazanır. Eğer Meral Hanım'ın kullandığı malum cümleyi "Keşke Yunan galip gelseydi" veya "Cumhuriyet reklam arasıdır" diyenlerin yetiştirmeleri kullanmış olsaydı esas o zaman tehlikeli olurdu. Nitekim "Keşke Yunan galip gelseydi" diyenin yetiştirmesi ne demişti "Osmanlı döneminde Lazistan, Kürdistan eyaletleri yok muydu" yani "Bizde bu yapılanmaya yol versek ne olur ki" demeye getirmişti, hala vaz geçtiğini de sanmıyorum. Buna yol açacak "İkiz yasalar"ın yasalaşmasının önünü açan "Bilge" ile tencere kapak olduktan sonra neler yapmadılar ki "Lazistan, Kürdistan" kurulmasın. Meral Akşener'den mi hainlik, bölücülük çıkaracaksınız. Daha çok ıkınacaksınız ama boşuna uğraşmayın bir şey çıkaramayacaksınız.
İki yumruk arasında kalmak
Ben İYİ PARTİ genel kurul delegesi olsaydım ve de önüme "Şu şu isimler yazılmayacak" diye bir liste gelseydi tepkim "Hangi kendini bilmez hadsiz hudutsuz bu listeyi hazırlayarak benim irademe çoban olmayı düşünmüş" der, yırtıp atarak vicdanımın sesine kulak verirdim.
Ama güdülenler adamın arka bahçesinin tavukları olunca, yumurtaları toplamak da doğal olarak güdenin hakkı oluyor. Yazıklar olsun, birilerinin arka bahçesinde güdülen tavuk olmaya razı olanlara. Prof. Bahadır Erdem hoca çok takdir ettiğim ve konuşmalarını zevkle izlediğim iyi bir hukukçu ve entelektüel birisidir. Kendisini dinledikçe içten içe hep "Acaba İYİ PARTİ"ye gelir mi'' diye düşünmüştüm. Ancak Cevat Saraç'ın hatırlanmadığı, Aytun Çıray'ın umursamadığı, Ümit Özdağ'ın ötelendiği yerde bu hocamız partiye henüz kaydolur olmaz rekor sayıda delege oyu almışsa; taban olarak benim hissiyatım bu partinin ete kemiğe bürünmesinde emeği geçenlerin şiddetli bir şekilde vefasızlık tokadını yemiş olmaları gerçeğidir.
Bu ''İsimleri çizilecekler listesi'' kongre öncesi veya kongre sürecinde ortalıkta dolaşırken, divanın ''Ortalıkta dolaşan liste kongremizin sükunetine öyle veya böyle müdahale etmek üzere sinsice düşünülmüş, asla tasvip etmeyeceğimiz bir eylemdir'' şeklinde veya yakın cümlelerle uyarıcı mahiyette anons yapılması gerekirdi. Bu malum liste üzerinden iki şekilde zan yürütebiliriz; bu listeyi ya parti içinden birileri süreci kendi lehlerine göre yönetip sonuç almayı düşündüler ya da; dışarıdan birileri tarafından İYİ PARTİ'de iç kargaşayı yaratmak üzere düşünülmüş bir oyun dur. Ama kanaatim o dur ki; bu liste vakası parti içinde yapılan komitacılık ürünüdür. Divan tarafından hiç bir şekilde müdahale edilmemesi de bu zannımı kuvvetlendiriyor. Bundan önceki kongrede çarşaf liste uygulamasında seçilmeleri istenen isimlerin 110-160 nolu sırlamanın arasına konmasında olduğu gibi aynı senaryonun aynı kahramanları bu sefer de ''İsimleri çizilecekler listesi''ni hazırlamış oldukları anlaşılıyor.
Bu tür sinsice komitacılıklarını bizlere belki yutturamayacaklardır ama kesin olan o ki; partinin yıpratılması nedeniyle büyümesine mani olunuyor. Belki de ''Kontrollü şekilde büyümesine mani olmak'' gibi gizli bir niyet devrede. Velev ki Koray Aydın, hakkında yapılan eleştiriler karşısında oldukça masum ve yapılan eleştirileri hiç de hak etmiyor; eğer partinin varlığının büyüyerek devamı isteniyorsa, İYİ PARTİ'de taban psikolojisi açısından elzem olan; kendisinin bir daha teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcısı olmaması beklentisi dir. Meral Hanım'ın partideki gücünün ne kadar olduğunu Koray Aydın ile ilgili tasarrufundan görüp anlayacağız. Bekliyoruz. Biz İYİ PARTİ'mizi büyütmek için; yapılan yanlışlara dikkat çekiyoruz. Dolaysıyla, siyasi hasımlarımız; hanemize sahip çıkma refleksi ile gösterdiğimiz hassasiyetimizden "Çekip gideceğiz" anlamını çıkarmaya boşuna heves etmesinler. Biz neyin vaadini vermiştik; biat etmeyeceğiz, özgür düşüneceğiz, demokrat olacağız ve partinin varlığının genel başkan dahi olsa üç beş egemenin inisiyatifine terk etmeyeceğiz. Dün de, bugün de yaptığımız bu minvalde. "Bu da olmadı, yeni bir yol deneyelim" diyecek kadar lükse de, zamana da sahip değiliz. Parti kurumsal kimliğine sahip çıkarken, yanlışları ayıklayıp doğruyu hakim kılacağız. Nasıl mı; özgür irademize çoban olma taleplerini kişiliğimizi aşağılama olarak görüp, anında tepki göstererek irademizin özgürce tecelli etmesi hassasiyetimizi onur meselesi yapacağız. Bu duruşu gösterebilecek dirayette yiğitler eğri çomağı ateşe tutup düzelteceklerdir. İnancımın ve umudumun beslendiği kaynak tarifini yaptığım bu duruştur
Ama güdülenler adamın arka bahçesinin tavukları olunca, yumurtaları toplamak da doğal olarak güdenin hakkı oluyor. Yazıklar olsun, birilerinin arka bahçesinde güdülen tavuk olmaya razı olanlara. Prof. Bahadır Erdem hoca çok takdir ettiğim ve konuşmalarını zevkle izlediğim iyi bir hukukçu ve entelektüel birisidir. Kendisini dinledikçe içten içe hep "Acaba İYİ PARTİ"ye gelir mi'' diye düşünmüştüm. Ancak Cevat Saraç'ın hatırlanmadığı, Aytun Çıray'ın umursamadığı, Ümit Özdağ'ın ötelendiği yerde bu hocamız partiye henüz kaydolur olmaz rekor sayıda delege oyu almışsa; taban olarak benim hissiyatım bu partinin ete kemiğe bürünmesinde emeği geçenlerin şiddetli bir şekilde vefasızlık tokadını yemiş olmaları gerçeğidir.
Bu ''İsimleri çizilecekler listesi'' kongre öncesi veya kongre sürecinde ortalıkta dolaşırken, divanın ''Ortalıkta dolaşan liste kongremizin sükunetine öyle veya böyle müdahale etmek üzere sinsice düşünülmüş, asla tasvip etmeyeceğimiz bir eylemdir'' şeklinde veya yakın cümlelerle uyarıcı mahiyette anons yapılması gerekirdi. Bu malum liste üzerinden iki şekilde zan yürütebiliriz; bu listeyi ya parti içinden birileri süreci kendi lehlerine göre yönetip sonuç almayı düşündüler ya da; dışarıdan birileri tarafından İYİ PARTİ'de iç kargaşayı yaratmak üzere düşünülmüş bir oyun dur. Ama kanaatim o dur ki; bu liste vakası parti içinde yapılan komitacılık ürünüdür. Divan tarafından hiç bir şekilde müdahale edilmemesi de bu zannımı kuvvetlendiriyor. Bundan önceki kongrede çarşaf liste uygulamasında seçilmeleri istenen isimlerin 110-160 nolu sırlamanın arasına konmasında olduğu gibi aynı senaryonun aynı kahramanları bu sefer de ''İsimleri çizilecekler listesi''ni hazırlamış oldukları anlaşılıyor.
Bu tür sinsice komitacılıklarını bizlere belki yutturamayacaklardır ama kesin olan o ki; partinin yıpratılması nedeniyle büyümesine mani olunuyor. Belki de ''Kontrollü şekilde büyümesine mani olmak'' gibi gizli bir niyet devrede. Velev ki Koray Aydın, hakkında yapılan eleştiriler karşısında oldukça masum ve yapılan eleştirileri hiç de hak etmiyor; eğer partinin varlığının büyüyerek devamı isteniyorsa, İYİ PARTİ'de taban psikolojisi açısından elzem olan; kendisinin bir daha teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcısı olmaması beklentisi dir. Meral Hanım'ın partideki gücünün ne kadar olduğunu Koray Aydın ile ilgili tasarrufundan görüp anlayacağız. Bekliyoruz. Biz İYİ PARTİ'mizi büyütmek için; yapılan yanlışlara dikkat çekiyoruz. Dolaysıyla, siyasi hasımlarımız; hanemize sahip çıkma refleksi ile gösterdiğimiz hassasiyetimizden "Çekip gideceğiz" anlamını çıkarmaya boşuna heves etmesinler. Biz neyin vaadini vermiştik; biat etmeyeceğiz, özgür düşüneceğiz, demokrat olacağız ve partinin varlığının genel başkan dahi olsa üç beş egemenin inisiyatifine terk etmeyeceğiz. Dün de, bugün de yaptığımız bu minvalde. "Bu da olmadı, yeni bir yol deneyelim" diyecek kadar lükse de, zamana da sahip değiliz. Parti kurumsal kimliğine sahip çıkarken, yanlışları ayıklayıp doğruyu hakim kılacağız. Nasıl mı; özgür irademize çoban olma taleplerini kişiliğimizi aşağılama olarak görüp, anında tepki göstererek irademizin özgürce tecelli etmesi hassasiyetimizi onur meselesi yapacağız. Bu duruşu gösterebilecek dirayette yiğitler eğri çomağı ateşe tutup düzelteceklerdir. İnancımın ve umudumun beslendiği kaynak tarifini yaptığım bu duruştur
Eski bakan Erkan Mumcu'yu dinleyince; ...?
Fetö ile ilgili öngörüleri, tespitleri en somut şekilde 2007 yılında zamanın meclis kürsüsünde dile getiren ve o günden bu güne hala o konuşmalarının internet'te video'ları dolaşan eski AKP'li bakan Erkan Mumcu; "Fetö'ye ilişkin meclis atıştırma komisyonuna bir kez olsun çağrılmadım" diyor. Konuşmayı dinlediğinizde tek söylemediği sadece 15 Temmuz ihanetinin tarihi. Yoksa siz hala kaldırıldık diyenlere inananlardan mısınız. Kandırılma falan yok, yetki paylaşımında anlaşamamazlık var. Namuslu tarihçiler şöyle yazacaklar; "İktidar paydaşlarının güç paylaşımının ihaneti" O zaman tespitleri doğru çıkan aynı insan 28 Şubat süreci için ise "O süreç, iki kutuplu siyasi zeminde yeni bir sistem için ön hazırlıktı" diyor. Anladığım şu; BOP eşbaşkanlık paketinin içinde müstakbel aday için hazırlanmış ayrıca şöyle bir hediye vardı; "Tek adamlı partili cumhurbaşkanlığı sistemi. "Anlaşılan o ki; herhangi bir darbe veya dayatma sonrası iktidara kimler gelmişse, darbe veya dayatmaların onlara yol vermek üzere yapıldığı anlaşılıyor. Çünkü bu darbeler iç dinamiklerin kendi inisiyatifi ile değil dışarıdan içeriye, iç dinamiklere atılan çengellerle yapılıyor. Adamına göre siyaset dizayn ediliyor. Düşünebiliyor musunuz; seçim yeni yapılmış. Muhteremin siyasi yasağı olması nedeniyle vekil olamıyordu ama parti genel başkanıydı. Bu insanın başbakan olması gerekiyor. Ondan kolay ne var; cart curt sebeplerle Siirt seçimleri iptal ediliyor, adaylar değişiyor, birisinin yerine muhterem aday yapılıyor ve vekil seçilip başbakan oluyor. Aynen, 16 Nisan referandum günü öğleden sonra mühürsüz oyların geçerli sayılması gibi bir keyfiyet; "Seçilemedim diye üzülme. Ondan kolay ne var, bir şehirde seçimleri iptal eder yeniden seçim yapar, seni oradan vekil seçeriz" veya "Kaybederiz diye korkmayın, mühürsüz pusulaları iktidar lehine yazar gene sizi kazandırırız" gibi bir şey. "Hiç bir şey olmamış olsa bile bir şeyler olmuştur" sözünün yukarıda karikatürize ettiğim örneklemelerden ne farkı var. Aslında biz demokrasiyi falan yaşamıyoruz. Muktedirlerce dizayn edilmiş bir demokraside hepimiz birer figüranız. Ancak cesurlar hareketi buna somut karşıtlığını partisini kurarak göstermiştir. Anlaşılan, muktedirliğin gücü ile dizayn devam edecek. Kendi dayattıkları sistemden kendileri vaz geçecekler. Mesela önümüzdeki seçimde bu sistemde %50+1'i aşamayacağı aşikar olan cumhur ittifakı %35-40 oy bandında pekala iktidar olabilecekleri parlamenter sisteme dönmek için doğum yapacak kedi misali ağırdan ağırdan uygun yer ve zamanı kollayacaktır.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Yayınımıza abone olun
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.