İLKER BAŞBUĞ PAŞA KONUŞMAK İSTİYOR
Türk Ordu'sunun belli bir dönemine kadar olan subaylarına karşı "Siyasal İslamcıların" kin ve öfke hala devam ediyor.
Ergenekon ile intikam aldılar kesmedi. Balyoz ve casusluk kumpasları ile intikam aldılar gene kesmedi.
Ordu ile ilişkileri kesilmiş olsa bile yine öfkeleri, kinleri geçmiyor. "Emekli olsanız bile konuşmayacaksınız" deniyor.
İlker Başbuğ diyor ki; "Askerlerin askeri mahkemelerde değil, sivil mahkemelerde yargılanması için meclise verilen ve geçirilen önergenin altında imzası olan isimler incelenmelidir" diyerek, buradan haraketle fetö'nün siyasi ayağının araştırılabileceğini söyledi.
Vay sen misin bunu diyen; tez elden yargılana talimatını verdi tek adam. Yani demek isteniyor ki "Sakın ha; ucu bize dokunacak hiç bir şeyi tetiklemeyin"
İlker Başbuğ'un en büyük hatayı Balyoz kumpasında ilk sarı öküzü vermekle yaptıklarını hatırlayarak; atık bu yaşta kaybedecek bir şeyinin olmadığını düşünüp, hem direnecek hem de konuşmaya devam edecek diye düşünüyorum.
Başbuğ Paşa kendi şahsı üzerinden cumhuriyet değer ve kazanımlarına dair kültürle yetişmiş ve bir şekilde kumpaslarla mağdur veya tasfiye edilmiş Türk subaylarının onurlarını koruma sorumluluğunu hala omuzlarında taşıdığı izlemini ediniyorum. Yeni başlattığı mücadelesi; "Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında etkin bir şekilde karşı koyuş sergileyemedi" eleştirilerine karşı kendini aklama mücadelesi olacaktır.
Bu mücadelesini veriş şekli belki de kendisini önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanı adaylığına da taşıyabilir diye düşünüyorum
Konsept değişikliği ile eksen kaydırmaya kalkmak
Hangi çapınla, hangi kadron ile konsept değişikliğine gidip, eksen kaydırmaya yelteniyorsun.
Atatürk ve O'nun değer ve kazanımlarını ekarte edeceksin öyle mi. Seni böyle bir tuzağa düşüren; elinden tutup ABD'ye götürüp, BOP mutfağına yamak yapan o zamanın güya "Alnı secdeden kalkmayan muhterem"in muritleriydi. Sen de çok iyi biliyorsun ki; partini kurduğundan beridir menfaatiniz çatışana kadar muktedirliğinin gücünü akıl ve zekandan değil fetö'den alıyordun.
ABD ve Rusya arasında bir o yana bir bu yana savrulup durmak neyin nesi dir. Bu atraksiyonları ancak senin monşer diyerek aşağıladığın ve her birini bir yerlere savurduğun nitelikli yetişmiş değerli insanlarla yapabilirdin.
Belki bunu fark ederek Devlet Bahçeli'den İmdad bekledin ama Bahçeli'nın yanında kimlerin kaldığının, kimlerin gittiğinin hesabını da hiç yapmadın. Her ikinizin yüzünden yetişmiş çok nitelikli insanlar atıl vaziyette ömür tüketiyorlar; yazık değil mi.
ABD'nin fikir kulüplerinde caka satarken "Bu itibar niçin Erbakan hocaya değil de bana gösterildi" diye sormadın. Çünkü BOP projesinin mimarları bu sorgulamayı yapamayacağını; pekala ihtiraslarının; sahip olduğun aklının, fikrinin ve zekanın çok çok önünde gittiğinin farkındaydılar. Tercih edilmiş olmanın tek nedeni budur.
"Badem bıyığın" üzerinize ayrı bir himmeti mi var ki; hepsini bir yerlere getirerek başarı elde edeceğinizi sandınız ve de çuvalladınız. Fetöcüler gitti sihir bozuldu öyle değil mi. Onun içindir ki; "Bizde ne kadar fetöcü varsa diğerlerinde de en az o kadar var" savunmanızın hiç bir gerçekliği yoktur. Çünkü ABD o partilerde kuluçkaya yatırdığı fetöcülerle operasyon yapamayacağına kani olduğu için sizi ve badem bıyıklı kadrolarınızı tercih ettiler.
"Siyasal İslamcılık" emperyalizmin Müslümanların aklına sokulan afyondur
"Siyasal İslamcılık"ın batı emperyalizminin Müslümanların ahmak olanlarının aklına soktuğu bir uyuşturucu olduğunu yaşadıkça daha iyi görüyoruz.
Bu uyuşturucunun müptelası olanların eylem ve düşüncelerinde akla uygunluk, tutarlılık görmek mümkün değil. Olaylara karşı tepkilerini zihin süzgecinden geçirmeden gösterdikleri için daha çok duygusaldır. Yakınlarına dahi en anlamsız hatta acımasız tepkiyi gösterip, zararı verebilirler. Onun içindir ki; İslam toplumlarında kan ve göz yaşı her daim vardır. Bu sadistçe kendine zarar verme halini özellikle İslam ülkeleri, Afrika kabilelerinde ve uzak-doğu'daki geri kalmış toplumlarda görüyoruz.
İşte Müslümanların zafiyetlerini çok iyi ölçmüş biçmiş batı; emellerinin tetikleyicisi olarak BOP misali haplar yapar, yutmaya teşne birilerini de bulur yutturur. Hapların adı başka başka olsa da tesirleri hep aynı. En son biz "Anadolu Türkleri" de bundan nasibimizi aldık; yuttuğumuz hapın adı "Emevi Camii'inde namaz kılmak". Hapı yutturdular, tahribatı devam ediyor.
Her geçen gün diğer İslam toplumlarından farklılığımız azalırken benzeşmemiz artıyor. Bunun da temel nedeni cumhuriyet değer ve kazanımlarının özellikle son 18 yıldır örselenmiş olmasıdır. "Efendim bunun nedeni fetö" falan filan diyebilirler". Onlar ne derse desinler; AKP siyasal İslamcı düşünceden neşet etmiş bir yapıdır. İşte onun içindir ki; parti işareti siyasal İslamcı "İhvan"ın rabia işaretidir. Fetö de bal gibi siyasal İslamcı bir yapı olup; AKP ile olan gen uyumu sayesinde devlet kurumlarında yapılanmalarında herhangi bir engelle karşılaşmadıkları gibi aksine teşvik de görmüşlerdir.
Son din İslam'ı, "Siyasal İslamcılık"ın tasallutundan kurtarıp, laikliğin güvencesinde, Türklerin İslam anlayışı ile insanlığa takdim etmek hem Müslümanları arzulanan konuma taşıyacak hem de her türlü emperyalizme hap olmaktan kurtaracaktır.
Dolayısıyla Türkçü düşünceyi hakim kılarak yaşam biçimimizde, eylem ve düşüncelerimizde temel ilkemizin; her şeyin Türk için, Türk'e göre ve Türk'ten olmasıdır.
İbretlik bir durum. Sizlerin bundan haberiniz var mı.
''Tahtapod internet sitesi'' yazarı Ayşegül Koçaklı önemli bir detayı sayfasına taşımış. Bence Tüm Türkler için ibret alınacak bir vakıa.
Dolayısıyla aynı ihanete hiç ara verilmeksizin devam ediliyor. Türk milliyetçiliği kurumsal kimliğinin kendi uhdesinde olduğuna inanların da bu sürece eklemlenmeleri ayrı bir felaket değil mi.
.
Yazarımız diyor ki;
''Görselde görmüş olduğunuz kitap, Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal'ın yazmış olduğu ve içeriğinde Türk Milleti için pek çok hakaretamiz ifadeler içeren "La Turquie En Europe" adlı kitaptır.
Milletin Adamlarından biri olarak lanse edilen Özal kitapta, Türk milletinden "çoban" ve "medeniyetsiz" bir topluluk olarak bahsediyor.
Türklerin kendi kültürleri olmadığını, Türkiye'deki kültürün Yunan kültürünün devamı olduğundan dem vuruyor.
Turgut Özal'ın kitapta geçen kendi ifadesi tam olarak şöyle;
"Bizi Türk sayarak dışlıyorsanız bilin ki, bizim Türk denecek bir şeyimiz yoktur, uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık, bizim kültürümüz Yunan kültürüdür, oğlumun adı olan Efe bile, Yunancadır; bu nedenle, Avrupa Birliğine girmemiz için kültürel engel yoktur. Biz tepemizde Türk olmayan yöneticiler bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz, Avrupa Birliğine alınmamıza bu açıdan da herhangi bir engel yoktur!"
Ne acıdır ki yüce Türk milleti Türklüğü aşağılayan bu Amerikan-Frenk mukallitlerine yıllardır oy veriyor. Türk tarihini çarpıtan, Türk tarihini yok sayan bu isimler yıllardır Türkiye'yi yönetiyor.
Ve ne acıdır ki bu Türk Düşmanlarını "Milletin Adamları" zannedenler kendilerini Osmanlı'nın mirasçıları olarak görüyor...
Not: Kitabın Orijinal dili Fransızca olup, Türkçe baskısı bulunmamaktadır...''
Kim hain kim kim vatansever kim...
Sizi bilemem ama gizem dolu; her dönemin fabrikatörü Doğu Perinçek'in algı operasyonlarının peşine takılmamaya özen gösteriyorum.
Adam İsviçre'de, Türk milletine sahip çıkmak adına adeta damardan Türk milliyetçi olabiliyor. Ermeni meselesi için bilerek İsviçre yasalarını ihlal edip, yargılanmayı göze alıyor. Ama aynı adam her vesile ile Türk milliyetçilerine karşı geçmişten gelen kin ve öfkesini kusmaya da devam ediyor. Böyle bir çelişki olamaz. Dolaysıyla ne yapıyorsa sipariş üzerine yapıyor.
AKP döneminde Ergenekon ve Balyoz davaları ile nice milliyetçi ve ulusalcı kahramanlara valizler dolusu sahte belgelerle suçlar isnat edip, bulundukları kurumlardan tasfiye edilmediler mi, o da yetmeyip hapislere atılmaları sağlanmadı mı.
Şimdi yine aynı iktidar döneminde, yine çeşitli belgelere(Doğru da olabilir) istinaden, yine birileri tutuklanıyor ve yine ne tesadüf ki; bu adamın da geçmişinde gönlümüzü okşayan kahramanlıklarının olduğu anlatılıyor.
Ben gene; Ergenekon ve balyoz kumpaslarına dair algı operasyonlarına teslim olmayıp nasıl ki direnmiş sem, bu gün de benzer algı operasyonlarına karşı direnmeye devam etmeyi düşünüyorum. Çünkü o zaman ki iktidar hala devam ediyor. Güven duymam için muktedirin değişmesi lazım.
Ben şüphelerimde tutarlıyım. Çok basit; mantık yürütüyorum hepsi bu kadar.
İlker Başbuğ'un hapse atılması hangi düzmece belgelerler ve hangi iktidar zamanında sağlanmışsa; ne malum; yine aynı iktidar döneminde Enver Altaylı için de benzer bir sürecin devreye sokulmadığı.
Yine birileri, birilerini kandırıyor olamaz mı. İdamla yargılanan askerler şimdi Türk ordusunda kahramanlıklar yaratıyor. Bir zaman sonra Enver Altaylı'yı kahraman olarak karşımıza çıkarmayacakları ne malum.
İrfan Çep Beyefendi bakın ne diyor; ''Cep telefonu rehberine, emanette iken numara yükleyip onunla yüzlerce kişiyi Ergenekoncu yapanlar, hangi hurda bilgisayara, ne yükleyemezler ki'' veya Ümraniye'de bir gecekondunun çatısına el bombalarını koyup, sonra da aynı adamların ''Bakın neler bulduk'' demeleri gibi.
Ne garip değil mi; haine hain, kahramana kahraman diyemiyoruz. Gördüğümüze, duyduğumuza hatta şahit olduklarımıza bile inanamıyoruz. Şüphecilik üzerimize o kadar sirayet etti ki; tek tek her birimiz davranış bozukluğu yaşıyoruz.
Müsebbibi kimler; fetö diyeceksiniz değil mi. Hiç de öyle değil, o bir sonuç, devleti yönetenlerdir.
Fetö denince aklıma ilk gelen isim Fethullan Gülen, ikinci isim; bilin bakalım kim....?
Hüseyin Gülerce...
Peki Hüseyin Gülerce niçin bir kez olsun hakim karşısına çıkmadı veya çıkarılmadı.
Enver Altaylı Fethullah Gülen'e mektup yazmış da Hüseyin Gülerce hiç yazmamış mı. Ne yazması; gerek yoktu ki; zira hep kucak kucağaydılar. Peki böyle bir çelişkinin tiyatrosunu niçin bizlere sorgusuz sualsiz izlemeyi dayatıyorlar.
Enver Altaylı'nın kim olduğu niçin bugün merak edilip keşfedildi. Çünkü ölmüş Mao'nun yaşayan metresi öyle istiyor da ondan. Türk milliyetçilerinin Rahmetli Başbuğ'u Enver Altaylı ile ilişkilendirilerek zihinler bulandırılmak isteniyor.
Ben yasama, yürütme ve yargının tek adam iradesinde toplandığına inanıyorsam; niçin Hüseyin Gülerce'ye hürriyet, Enver Altaylı'ya hapis diyen iradenin hükmüne güveneyim ki.
Eğer birilerine karşı mücadelesini ettiğimiz, kavgasını verdiğimiz bir davamız varsa; kurduğumuz hiç bir cümlenin verdiğimiz kavgamız ile çelişkiye düşmemesi gerekir.
Tüm eylem ve düşüncelerimi tek adam sistemine karşı koymaya ve onunla kavgaya konumlandırmış sam; dolayısıyla yasama, yürütme ve yargının talimatla şekillendiğine de kani isem; bu ahval içinde adaletin verdiği hükme itibar etmem duruşumu inkar anlamına gelmez mi.
Demem o ki; tek adamlı rejimde sazan gibi her algıya atlamamak lazım; ola ki tek adamın paşa gönlünün isteği üzerine kurulmuş bir tuzak olabilir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.