Kent Dindarlığı
Okuduğum bir kitap, bir kaç makale galiba bir de söyleşiden yola çıkarak hazırladığım yazıyı beğenilerinize sunarım. Kent Dindarlığı.
Kafamı kurcalayan bu kavramla ilgili bir yazı hazırladım; Umarım beğenirsiniz.
Max Weber'in kent dindarlığı kavramını hepiniz duymuşsunuzdur. Hürriyet'teki bir yazıda Weber'e atıfla hem cuma'ya giden hem yoga yapan bir kentli sınıftan söz ediliyor.
İncelemeye çalışalım. İlk olarak Prof. Dr. Mehmet ALTAN'ın Kent dindarlığı makalelerinden başlayalım.
Altan bu kitabı yazmadan seneler önce arka arkaya iki yazı kaleme alıyor. Yazılar Moral Dünyası Dergisi için yapılan bir ropörtaj; Okuyuculardan olumlu tepkiler alınca konu kitaplaşmaya kadar varıyor. Yazılara ilham konusu olan ise Altan'ın ölüm döşeğindeki annesi. Hafızam beni yanıltmıyorsa kanser hastası olan annesi çok zor uykuya dalıyor ve tam uyuduğu sırada ya yakında bulunan bir camiiden ezan sesi ile ya da bir ramazan davulcusunun kendi tabiriyle hayat hıncını davulun tıngırtısından alması ile uyanmak zorunda kalıyor. Bunun üzerine yakındaki camiye giden Altan durumu anlatıp ezan sesinin kısılmasını talep edince sert ve kaba bir tavırla bu isteği reddediliyor. İşte özetle Kent dindarlığı kavramının Mehmet Altan versiyonu bu hikayeden doğuyor.
Mehmet Altan söyleşisinin ''Kent dindarı mısınız?'' bölümünde kent dindarı ve kent dindarlığını şu şekilde tanımlıyor;
Soru şu:
'Bir yazınızda 'Benim gençliğimde kent dindarları vardı' diyorsunuz. Kimdir kent dindarı, kent dindarı nasıl birisidir?'
Cevap ise şöyle:
'Kent dindarı, bir inancın ulviyetinden kendine kimlik çıkarmaya soyunmayan insandır. İnancı inanç olarak kabul eden, inanç olarak yaşayan, bunu kültür olarak algılayan ama sosyal bir ilişki ağında bir taraf, bir kimlik olarak bundan rant beklemeyen insandır. Kent dindarı bir şekilde daha doymuş, güngörmüş ve bu inancı, kendi ulviyeti açısından kişiselleştirmiş, kültür olarak algılamış, daha gelişmiş insandır'
Soru şu:
'Peki, kent dindarlığı nasıl bir şeydir o zaman?'
Cevap ise şöyle:
'Bunun güzel örneklerinden birisi şöyledir: Eğer sen oruç tutuyorsan oruç tutanın duyabileceği bir şekilde sahur davulunun çalması. Herkes mecburdur kalkmaya diyen, hayat hıncını davulun tıngırtısından almak yerine inançlı insanlara bir şekilde bir mesaj gönderen, kendi aralarında bir tılsımlı mesajlaşmayı öne çeken bir yapıdır kent dindarlığı. '
Mehmet Altan Kent dindarlığının yok olmasında faturayı Tekke ve Zaviyelerin kapanmasına, Cumhuriyet'in laiklik anlayışına dolayısıyla Cumhuriyetin ideoloğu olarak Ziya GÖKALP'e çıkarmakta.
Altan'a göre Tekke ve zaviyeler kent dindarlığının yeniden üretilmesinde işleve sahip yegane kurumdu. Durumu söyle izah ediyor;
'Tekke ve zaviyelerin kapanması dinin kültürel, edebi, güzel sanatlar boyutlarını yoksullaştırdı. Zaman içinde Müslümanlığın sosyolojik, kültürel, edebi, güzel sanatlar, mitolojik tarafı ortadan kalktı. Köylülüğün egemenliğinin aracı haline getirilmeye başlandı. Türkiye; inançları, ideolojileri kendi kalıpları, kültürel bütünlüklerini doğuş şartlarından bağımsız bir şekilde yozlaştırabiliyor. Başlangıçta solculuk da, milliyetçilik de, din de aynı şekilde kullanıldı. Yani hayatla ilişkide zorluğu olan, donanımında yetersizliği olan, sosyolojik olarak altta kalmış tutunamayanların araçları haline geldi.' 'Din, sadece bir inanç değil. Bu aynı zamanda muazzam derin bir kültürdür. O kültüre vakıf birisiyle bunu bir siyaset aracı yahut var olmak için bir kimlik aracı olarak kullanan arasındaki farkı netleştirmek için kent dindarları dedim. Kent dindarları, bu inancın kültürel boyutlarını, içtenliğini, ulviyetini, derinliğini, bir kültür boyutunda da hazmetmiş insandır. Onun için inançlara karşı hoşgörülü, güler yüzlü, esprili insanlardır kent dindarları. Günümüzde güler yüzlü, şaka yapan, konuşan insan sayısı çok az. Müslümanlık gülmemeyle özdeşmiş gibi bir izlenim bile edinebilirsiniz. Kendinden emin, özgüvenli, rekabetten korkmayan, daha geniş donanımlı bir hayatın içinden gelen, bilgi birikimi, yaşam birikimi farklı, kültürel manada zengin birisinin Müslümanlık anlayışıyla bunlardan yoksun birisinin Müslümanlığı kullanması çok farklı şeylerdir.
Ben bu kent dindarları meselesinin dünyada da bir şekilde zorda olduğunu düşünüyorum. Çünkü İslamiyet Şeyh Galip'ten Taliban'a geldi yeryüzünde. Nedir bu meyil, düzlem kaybetmemizin nedeni? Bunun bir sosyolojik analizini yapmak lazım. Eskiden Müslümanların ağırlığı kentlerdeyken kırlara kaymasıdır bunun sebebi. Şeyh Galip, inanılmaz şekilde işlenmiş bir derin kültürün çok önemli bir ferdiyken; Taliban, Afgan kırlarının bütün hoyratlığını ifade eden bir vahşetle ortaya çıktı. İkisi de Müslüman ise aradaki fark nedir? Bence aradaki fark o dinin kendi kültürel özelliklerinin, güzelliklerinin, yaratıcılıklarının farkına varılmayıp onu siyaseten bir silah olarak kullanmaktır.'
Müslüman bir toplumsak, dindar isek bu ahlaksızlıkları kim yapıyor? İşte onun için din, kültürel sosyolojik bir inanç olarak üremiyor, köy kurnazlığının, köy hoyratlığının yani eğitilmemiş, derinleştirilmemiş, ufku açılmamış, birikimini içselleştirmemiş bir yapının siyasal aleti haline geliyor.'
Altan herşeyden önce donanımlı olmanın altını çizerek konuyu imamlara getiriyor. O na göre imamlar birer inanç entellektüeli olmalı...
"Din görevlisi, inanç entelektüeli olmalıdır" Ortaöğrenimimi Saint Joseph Lisesi'nde tamamladım. Saint Joseph, Cizvit papazlarının kurduğu bir okuldur ve buradaki eğitimi Cizvit papazları verir. Okulun yönetimi, eğitimi, sevk ve idaresi Cizvit papazları tarafından yapılır. Okulda okuduğum sürede Cizvit papazlarının duruş, davranış, nitelikleri, yaklaşımları, algıları, dünyaya bakışları hakkında küçük olmama rağmen oldukça geniş bir bilgi edindim. Cizvit papazları bütün lise eğitimini çok rahatlıkla verebilen, Türkiye'deki mevcut okulların birçoğunda ders verebilecek nitelikte insanlardı. Bizim imamlarımızın da bu Cizvit papazları gibi olması, yani Türkiye'deki okullarda ders verebilecek nitelikte olması gerektiğini düşünüyorum.
Din görevlisini; siyasetten ziyade felsefeden iştahlanacak, felsefe ve sosyoloji ile irtibatlanmaktan lezzet alacak ve beyinsel haz duyabilecek, dünyanın her yanındaki insanlarla ilişki içerisine girebilecek, düşünce adamlarıyla irtibat kurabilecek, onlarla bir şekilde diyalog içerisinde olabilecek şekilde gelişmiş bir birey olarak tahayyül ediyorum. Din görevlisi, felsefenin sorularını soran herkesin bir şekilde ahbaplık edip tartışabileceği, zenginleşebileceği, zenginleştirebileceği bir inanç entelektüeli olmalıdır.
Altan kitabında Türkiye'de hızlı ve çarpık kentleşmenin islamın kültürel alanını tahrip ettiğini dolayısıyla kent dindarlığını yok ettiğini söylüyor. Özellikle 50'li yıllardan sonra yaşanan köylerden kentlere göç dalgaları şehirlerde varoş kültürünün hakim olmasına yol açtığını dile getiriyor. Sanayinin, üretimin çağırmadığı bu köylü nüfus kentlerde tutunabilmek için bir kimlik olarak müslümanlığa sarılıyor bunun sonucu da siyasal islamı bir varolma aracı olarak kullanıyor. Kültürel boyutu ihmal edilerek aslında bir kent dini olan islam kendine yabancılaşıp siyasal bir araca indirgeniveriyor.
Altan bu sosyolojinin asıl itici gücünün islamdan çekinen onu şehirlerden kovan mümkün olduğunca köylere kasabalara hapseden orda kaldığı sürece de müdahil olmayan resmi ideoloji olduğunu söylüyor.
Bu sayede şehirlerde seküler bir hayat yaşayan kentli nüfus ile köy ve kasabalarda dinin kültürel boyutundan bi haber olup bir kimlik olarak müslümanlığa sarılan siyasal bir anlayış peyda oluyor.
Öte yandan Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısında ise Sadece Türkiye'nin değil, İslam dünyasının ünlü fıkıhçılarından olduğu söylenen Prof. Hayrettin Karaman, "Modernistlerin köylü İslam'ı dedikleri İslam, aslında 'sahih, fakat modernistlerin istediği gibi olmayan İslam'dır" diyerek, son derece farklı bir bakış açısı getiriyor tartışmaya. 'Kentli' ve 'köylü' diye iki ayrı İslam yorumu bulunmadığını da vurgulan Prof. Karaman, şöyle konuşuyor: "İslam'ın temel kaynakları, dini bilgi ve uygulamasının dayanağı Kur'an ve Sünnet'tir. Farklı kesimler için farklı kaynaklar ve dinler yoktur. Farklılık, anlama ve şartlara göre uygulamada ortaya çıkar. Bu farkların da bir meşruiyet çerçevesi vardır. Bu çerçevenin dışına çıkıldığında İslam'ın da dışına çıkılmış olur. Hz. Peygamber, raşid halifeler ve ilk üç nesilde din öğrenilmiş ve yaşanmıştır. Bu örnek devirlerde biribirinden farklı (biri bedevilere ve köylülere, diğeri şehirlilere ait) iki İslam yoktur. İnanç konusunda olsun, amel ve uygulamada olsun meşru sınırlar (sahih İslam) bellidir. Bunun dışına çıkan şehirli veya köylü uyarılmış, yanlışı açıklanmış, gerekli tepki ortaya konmuştur."
Yine aynı yazıda Bursa Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Süleyman Seyfi Öğün ise Zirai - ticari dünya farkından bahsederek 'köylü - kentli İslam' ayrımına, farklı bir teorik çerçeve getiriyor: "Bu ayrımı, belli bir zaman derinliği içinde 'zirai' dünyanın Müslüman nüfusları ve 'ticari' dünyanın Müslüman nüfusları olarak anlıyorum." Prof. Öğün, bu iki dünyanın, 'İslami metni' farklı okuyup farklı yorumladığını ifade ederek, "İlki zirai dünyadaki İslamiyet algısında, diğer ikisi de şehirdeki İslamiyet algısında tezahür eder" diyor.
Prof. Öğün'e göre, "Şehir, tabiat ile bağların görece aşıldığı bir yaşayış iklimine sahiptir. Dolayısıyla pagan etkilere kuşkuyla bakan ve onları tasfiye eden bir kültürel çevreyi ifade" etmektedir.
Mevzu ile ilgili farklı görüşler, farklı yorumlar mevcut ama netice olarak köylü nüfus ile kentli nüfus arasında din algılama biçimi yönünden fark olduğu ortadadır. Bu yazıda kent dindarlığıyla ilgili okuduğum kitap, makale ve köşe yazılarından bir derleme yapmaya çalıştım. Türkiye'nin son 50 yılına bir de bu zaviyeden bakmak faydalı olur kanaatindeyim.
1... Mehmet ALTAN - Kent Dindarlığı
2... http://www.mehmetaltan.com/index.asp?sayfa=sureliyayin&icerik=262
3... http://www.mehmetaltan.com/index.asp?sayfa=sureliyayin&icerik=272
4... http://www.moraldunyasi.com/641-61-61-gunumuz_imamlari_nasil_olmali.html
5... http://www.hurriyet.com.tr/oruc-tutar-yoga-da-yapar-10576182
6... www.okuryazar.tv (görsel)
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.