Lozan’a Saldırmayı Bırak. Önce Kendi Yaptıklarına Bak!
Muhalefete hakaretler yağdırıyor, Kılıçdaroğlu'nu operasyona destek verdiği halde teröristlerle kol kola olmakla suçluyor. Kısacası Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin durumu ne olursa olsun siyasi üslubundan vazgeçmiyor.
Son olarak Lozan Anlaşması'na saldırarak CHP'yi 12 adayı vermekle suçladı. Bu açıklamasıyla aslında Yunanların Ege'deki 18 adamızı işgal etmesine sessiz kalmasını unutturmaya, baskın çıkmaya çalışıyor ama olmuyor Sayın Cumhurbaşkanı olmuyor…
Daha 6 ay önce Lozan anlaşmasının yıldönümünde Lozan anlaşması büyük bir zaferdir diyen siz değil miydiniz? Geçen yıl da Lozan'ın hezimet olduğunu söylemiştiniz.
1 yılda Lozan'ı hem hezimet hem zafer olarak tanımladığınız halde şimdi ülkenin en kritik günlerinde devletin kuruluş anlaşmasına hakaret etmenizin amacı nedir?
Lozan anlaşması, siyasi havaya göre hezimet ya da zafer olarak göreceğiniz siyasi malzemeniz olamaz. Lozan anlaşması sizin siyasi oyuncağınız değildir.
Lozan anlaşması Türkiye Cumhuriyetini devlet olarak dünyaya kabul ettiren bir barış anlaşmasıdır.
Eğer bugün dünyanın neresine giderseniz gidin Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak karşılanıyorsanız Lozan anlaşması sayesindedir.
Lozan olmasaydı kurtuluş savaşı bitmeyecekti. Kurtuluş savaşı bitmeyince Cumhuriyet ilan edilemeyecekti. Cumhuriyet olmayınca da siz bugün bir Rize'nin Güneysu ilçesinden bir kayıkçının oğlu olarak Cumhurbaşkanı olamayacaktınız.
Bu yüzden her sıkıştığınızda Lozan'ı gündeme getirmenin kimseye faydası yoktur. Lozan'a saldırmak Türkiye Cumhuriyetinin temellerine saldırmaktır.
Gelelim Lozan hakkında söylediklerinize…
Geçmişte defalarca doğrusu açıklandığı halde 12 adaları Lozan'da verdik yalanını tekrar etmeniz amacınızın tarihi gerçekleri açıklamak değil siyasi kazanç sağlamak olduğunu göstermektedir.
Lozan'da 12 adayı vermedik. Çünkü Lozan'da masaya oturduğumuzda 12 ada bizim değildi. 12 adayı 1913 yılında Uşi Anlaşması'yla kaybettik. Anlayacağınız 12 adayı veren CHP değil Osmanlıdır.
Kurtuluş savaşı Misak-i milli sınırlarını savunmak için yapılmıştır ve Lozan'da biz Misak-i Milli sınırlarını savunduk. 12 ada Misak-i milli sınırları içinde değildir. Lozan görüşmeleri sırasında çok fazla tartışılan bir konu da olmamıştır.
Ancak siz ve sizin desteklediğiniz sözde tarihçiler, yıllardır 12 ada konusunu Lozan'ın baş meselelerinden biriymiş gibi göstererek algı yaratmaya çalışıyorsunuz. Çünkü söyleyecek başka sözünüz yok.
Mesela Kanuni döneminde Fransa'ya lütuf olarak verilen ve devlet güçten düşünce yaklaşık 400 yıl boyunca imparatorluğun kanını sömüren kapitülasyonların Lozan'da kaldırıldığını söyleyemezsiniz.
Kapitülasyonların kaldırılması emperyalizmin elinden 400 yıllık silahının alınmasıdır. Dünyanın en kibirli devleti İngiltere'ye bunu kabul ettirmenin başarısını söyleyebilir misiniz?
Ya da yüzyıllar boyunca imparatorluğun iç işlerine karışılmasına bahane olan patrikhanenin ekümenliğinin Lozan'da kaldırıldığını söyleyecek cesaretiniz var mı?
Silah gücümüzle alamadığımız halde Musul ve Kerkük'ü masada vermeyip meseleyi Milletler Cemiyetine taşıma iradesini gösterdiğimizi söyleyebilir misiniz? Hayır, tam aksine hala sıkılmadan Musul ve Kerkük'ü Lozan'da verdik diyorsunuz.
Musul ve Kerkük Lozan'da değil 1926 yılında Ankara anlaşmasıyla kaybedildi. Kaybetmemizin nedeni de sizlerin büyük Müslüman olarak gördüğü Şeyh Said isyanıdır.
Lozan, Türk heyetinin 8 ay boyunca dünyanın büyük devletlerine karşı kendini tek başına savunmasıdır. Şayet İsmet Paşa Lozan'da dik durmasaydı görüşmeler 8 ayda değil 8 günde biterdi.
İsmet Paşa'nın Lozan'da nasıl bir duruşa sahip olduğunu anlamak için iki örnek vereceğim.
Birincisi Lozan görüşmelerinin ilk gününden…
Anlaşmaya taraf olan tüm devletler görüşme salonunda toplanmışlar İsmet paşa'yı beklemektedirler.
İsmet Paşa salona girdiğinde kendisi için ayrılan koltuğun diğerlerinden daha alçak olduğunu görür ve nedenini sorar.
Koltuk bulamadıklarını cevabını alınca "Bulunca beni çağırırsınız" diyerek salonu terk eder. Kısa süre sonra alçak olan koltuk değiştirilir ve görüşmeler başlar.
Bu anıyı anlatınca aklıma İsrail büyükelçimizin İsrail dış işleri bakanı yardımcısı karşısında alçak koltukta oturtulması geldi.
Nereden nereye! Bir yanda alçak koltuğa oturmayan İsmet Paşa, diğer yanda tabure kadar alçak koltuğa oturmakta sakınca görmeyen İsrail büyükelçisi.
İkincisi Lozan görüşmelerinin tıkandığı günlerden…
İngilizler Lozan görüşmeleri boyunca kendilerini galip devletmiş gibi görerek Sevr'i biraz hafifletilmiş haliyle bize dayatmışlardır.
Şubat 1923'e gelindiğinde Lord Curzon, şartlarını kabul etmezsek Türk heyetini Lozan görüşmelerini kesmekle tehdit edince İnönü aynı sertlikle karşılık vererek Türkiye'ye dönmüştür.
Şimdi Lozan'a hezimet diyenlere şunu sormak lazım. İsmet Paşa Lozan'da İngilizlerin her isteğine boyun eğmiş olsaydı görüşmeler Şubat 1923'te kesilir miydi? Görüşmelerin kesilmesinin en önemli nedenleri Kapitülasyonlar ile Musul ve Kerkük'tür.
Bu örneklerden sonra günümüze dönelim ve Lozan'a saldıran Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karnesine bakalım.
- Süleyman Şah türbesi bir gece yarısı boşaltılarak Türkiye'nin yurt dışındaki tek toprağı kaybedildi.
- Yunanistan Ege'deki 18 adamızı işgal ettiler. Sıkıyorsa gelin alın dediler. Hükümetten hiç ses yok.
- Çözüm süreci denilen süreçte teröristlerin silah depolamasına göz yumulduğu için güneydoğu bölgesinde aylarca çatışmalar oldu. Cumhurbaşkanının deyimiyle kendi toprağımızı vatan yapmak için uğraştık.
- Öfkeli çocuklar denilen IŞİD terör örgütü canlı bomba eylemleriyle yüzlerce insanımızı şehit etti. Sadece kınamakla yetindik.
- Bugün Afrin'de savaştığımız YPG terör örgütü 2014 yılında Kobani'ye Türkiye üzerinden geçirildi. O günlerde hükümet ve yandaş medya bu rezalete barış konvoyu diyordu.
Bu utanç verici olayları yazmışken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kimlerin kandırdığını yazmadan olmaz.
- İlkokul mezunu bile olmayan Feto kandırdı.
- AKP kongresinde onur konuğu olarak ağırlanan Aşiret reisi Barzani kandırdı.
- Esad kandırdı.
- Obama kandırdı.
- PKK, HDP, YPG üçü bir arada kandırdı.
- İlişki kurduğumuz kim varsa Sayın Cumhurbaşkanı'nı en az 1 kez kandırdı.
O halde şu soruyu sormak lazım. İlkokul mezunu bir vaizin bile kandırdığı Sayın Cumhurbaşkanı, Lozan'da siyaset dehası İngiliz Lord Curzon'un karşısında olsaydı halimiz ne olurdu?
Şu kandırılma tablosuna ve yaşadıklarımıza bakınca düşünmek bile istemiyorum.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.