''Millet İttifakı'' değil ''Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi'' olmalı
Ülkemizin içine düşürüldüğü çıkmazdan kurtulabilmesi için öncelik her daim tek adam iradesine teşne bu ucube "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nden kurtulmak olmalıdır. Bu sistemin doğası gereği sistemin mucitleri seçmeni iki kutba ayırarak, kutuplaşmanın sınırlarını illet, zillet ithamları ile daha da belirginleştirerek ayrışmanın boyutunu karşılıklı olarak kin ve nefret düzeyine taşınmasına vesile oldular. Ve doğal olarak İttifaklar arasındaki bu kin ve öfke konsolidasyonu oy geçişkenliğini neredeyse yok denecek düzeye kadar düşürdü. Millet ittifakına önerim; bu ucube sistemin mucitlerinin dizayn edip muhalefeti de istedikleri yere oturtarak kendilerinin keyfi, muhalefetin de zorunlu olarak içine itildiği seçmen temelli "Millet ittifak" söylemini terk ederek "Demokrasi temelinde ittifak" arayışına gitmelidir. Bunun için de kurulacak yeni ittifakın adı "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi" olmalıdır. "Millet ittifakı" ve "Cumhur ittifakı" şeklindeki bloklaşmanın sonunun iç çatışmaya kadar varacağından son derece tedirginim. Her geçen gün sanki bu akıbete doğru sürükleniyormuşuz gibi geliyor bana. Bu nedenle en azından "Millet ittifakı"nın böyle bir akıbete geçit vermemek adına "Cumhur ittifakı"nın kurduğu siyasi dizaynı bozarak "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi" adı altında kendi kurgusu olacak siyasi bir yapıyı devreye sokmalıdır. "Millet ittifakı"nın sergilediği görüntü ya da yarattığı izlenim; Erdoğan sonrası "İttifak ortakları ile beraber iktidar olmak" olduğundan bu görüntü "Cumhur ittifakı" seçmeninin kendi içinde daha da konsolide olmasını sağlıyor ve Cumhur ittifakı'dan millet ittifakına oy geçişkenliğine mani olan duygu yoğunlaşmasına sebep oluyor. Demem o ki; şu anki "İktidar için millet ittifakı" görüntüsü "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi" görüntüsüne dönüştürülürse demokrasi talebi olan radikal unsurlar bile bu blokta pekala yer alabileceklerdir. Bu şekilde Cumhur ittifakının mevcut konsolidasyonu bozulur "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi"ne oy akışkanlığı artar, böylece HDP üzerinde tepinerek oradan siyasi rant temin etme düşüncesi de cazibesini kaybeder, değersizleşir. Çünkü öncelik iktidar olmak değil demokrasimize yeniden kavuşmak olacaktır. Bu nedenle yine bir başka örnek; Davutoğlu'nun AKP'deyken taşıdığı sorumluluklardan dolayı bagajında birikmiş olan olumsuzlukların sorgulanması bugünkü kadar olmayacaktır."İktidar değişimi için millet ittifakı" içinde HDP'nin varlığı kabul görmez ama "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi"nde yer alması aynı rahatsızlığa neden olmayacaktır diye düşünüyorum. Demokrasimize sahip çıkma mücadelesinde elde edilecek başarı ister istemez iktidar değişimini de beraberinde getirecektir.
Fiili durumu yaratıp sonra gayrimeşruluğu kanun ile meşrulaştırma
Devletimizin Kavala'nın niçin hapis tutulduğuna dair uluslararası taahhütlerimiz gereği açıklamasını yapamamak gibi garip bir durumu söz konusu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Kavala hapis yatıyorsa kesinleşmiş cezası olması lazım. Böyle bir mahkeme kararı olmadığına göre bu adam niçin tutuklu" diyor ve bunun bedeli olarak hepimizin ödediği vergilerden yüklü tazminatlar ödüyoruz. Hükümet edenlerin şöyle bir yaklaşımı söz konusu "Biz onu şimdilik tutukluyoruz, nasıl olsa ileriki zamanda mahkeme süreci bize göre tutuklanmasını gerektirecek şekilde sonuçlanacak" İşte bu noktada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Böyle bir zan ile adama tutuklu muamelesi yapamazsınız, tutuksuz yargılamanız gerekir" diyor. Cumhur ittifakının bu garip mantalitesini S.Soylu'nun mahkeme kararı olmadan, tehlike arz eden terk edilmiş bir binanın yıkılmasını istediğinde gördük. Kendisine "Yıkım için mahkeme kararının olması gerektiği hatırlatıldığında "Biz yıkalım, mahkeme kararı sonra çıkar" demişti. Kavala ve Demirtaş meselesine de aynen böyle bakılıyor. Kavala ve Demirtaş meselesinde yargılama çubuk bitirilse problem de bitecek ama HDP yi siyasi malzeme olarak kullanmak için bilerek kapatılmadığı gibi Kavala'nın da üzerinde siyaseten tepinmek için bilerek ve isteyerek yargı süreci aksatılıyor. Türkiye'nin problemlerine yaklaşım çözüm odaklı olmaktan ziyade, siyasi ranta matuf algı operasyonları için malzeme olarak kullanma üzerine maalesef.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ kimi kime şikayet ediyor
Bekir Bozdoğ "Kadına şiddet" konusunda aman Allah'ım; ne konuşuyor, ne konuşuyor; sanırsınız ki geçtiğimiz pazar günü seçim oldu ve AKP ilk defa iktidara geldi. Diyor ki; "Kadın onbeş yerinden bıçaklanıyor, adam tutuksuz yargılanıyor. Ehvah, nasıl olabilir diyorum. Kıravat, düzgün kıyafet ile indirim alabiliyor, bunu kabul etmek mümkün değil" diyor. AKP sistemi hatta rejimi değiştirmeye kendini odakladığı için yirmi yıldır iktidar olsalar da bu süre hala onları kesmedi, yeterli görmüyorlar. Bakın sayın bakan eğer bir kadın onbeş yerinden bıçaklanıyor ve sanık hala tutuksuz yargılanıyorsa onun tek müsebbibi özelde bizatihi sensin, genelde AKP dir. Hatta onaltıncı, onyedinci pıçak darbesi de sizden gelmiş oluyor. Hep vesayet, vesayet diye diye yırtınıp durdunuz ama kendi vesayetinizin içinde boğulup kaldınız. Hala kendinizi kendinize şikayet ettiğinizin farkında bile değilsiniz çünkü sizin derdiniz; cumhuriyet, onun değer ve kazanımları ile savaşmak olduğu için yirmi senedir iktidar olup kendi vesayetinizi oturtmuş olmanıza rağmen hangi vicdanla "Onbeş yerinden bıçaklanan kadının failinin tutuksuz yargılanmasını kabul etmek mümkün değil" diyorsunuz. Hayır sayın bakan, siz öyle istediğiniz için mümkün oluyor ama yine aynı şeyi yaparak algı yönetimi ile olumsuzlukların nedeninin sizin dışınızda başkalarının olduğunu, ülkenin çok iyi bildiğiniz ortalama algı düzeyine inandırmak istiyorsunuz.Bilmem utanır mısınız; on sene içinde İstiklal savaşı verip, kazanıp sonra T.C Devleti'ni kuran kadroların yanında, bir kadını onbeş yerinden bıçaklayana hak ettiği cezayı verecek yargıyı yirmi sene içinde hala tesis edemediğinizden.
Siyasette rakibine karşı hoşgörülü olmak
İşte cumhuriyet değerleri ile yetişmiş, onlarla barışık bir devlet adamı. Kendisi Adalet Partisi genel başkanı. O sıralar en büyük rakip parti CHP'nin lideri Ecevit tablosu göğsünde bir çocuğu yine yanına alıp bağrına basarak resim çektiriyor.
Hoşgörü, tahammül ve olgunluğun simgesi bir resim bu resim. Herhangi bir eziklik yok, aksine oldukça özgüven dolu, kendinden emin olduğu kadar aynı zamanda herkese de güven veren bir tablo. Özgüven eksikliğinden mütevelli korkaklığın yarattığı sinme hali ya da tam aksine cahil cesaretinden kaynaklı saldırganlığı görmüyoruz. Evet, Türk milleti cumhuriyet değer ve kazanımlarını içselleştirerek çağdaş mantalitede olup devleti yönetmiş böyle devlet adamlarını görmüştür. Arzumuz bundan sonra devamının gelmesidir.
''Görevimden istifa ediyorum'' diyememek
"Görevimden istifa ediyorum" yürekliliğini gösteremeyip "Görevimden affımı istiyorum efendim" diyecek kadar korkak ve ödleklerin makamları ne olursa olsun alayı; efendilerinin müsaade ettiği kadar kişiliğe sahip, silik karakterli eziklerdir. Dolayısıyla, bu gibi örnekler karşısında "Şahsımın efendisi olma"yı dayatanlara kul olmaya itiraz etmiş olmanın gururunun yaşattığı keyfin ne kadar güzel bir şey olduğunu bugün daha iyi anlayabiliyorum.
Mehmet Soral
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.