İHTİYARIN İSYANI
Seyahat ederken gittiğim yerlerde mümkün mertebe kısa süreli de olsa durmayı, vaktim varsa biraz oraları gezmeyi tercih ederim.
Yine bir yolculuk esnasında Ankara'nın Haymana ilçesine yaklaşınca biraz dinlenme ihtiyacı hissettim. İlçenin yanından geçip Polatlı istikametine devam etmek yerine, bu sefer ilçe merkezine doğru arabamın yönünü çevirdim. Vakit akşam ezanına yaklaşıyordu. Hem biraz dinlenmek, hem de ilgimi çeken yol kenarındaki bir camiide akşam ezanını beklemek istedim. Ezana takribî 20 dakika kadar vardı.
Camiiye ilk girdiğimde sol tarafta bir ihtiyar koca, hemen kapının ağzına yakın bir yerde iki küçük çocuk oturuyordu. Ben de selam verdikten sonra tam ihtiyarın karşısına, caminin sağ tarafına doğru geçip oturdum. İhtiyarla "nasılsın, nerelisin?" kabilinden sohbete başladık. İhtiyar "yakına gel, duyamıyorum" deyince yanına kadar vardım.
İhtiyar "60-70 yıl önce 20 günde kağnı ile filan yerdeki değirmene buğday götürürdük" diyerek lafa başladı, insanımızın müsrifliğine vurgu yaparak konuşmasına devam etti. Arada lafına bir kaç ekleme ve onaylama yapmak haricinde iyi bir dinleyici olarak dinlemeyi tercih ettim.
İhtiyar bir anda iki çocuğun oturduğu tarafa doğru kafasını çevirdi, ülkeye getirilen veya gelen sığınmacılara karşı saydırmaya başladı. Çocuklardan birisi bu saydırmaya karşılık "dede ben Türk'üm Türk" dese de, ihtiyar durmak bilmiyordu (meğer "Türk'üm ben" diyen çocuğun yanındaki diğer çocuk, sığınmacı bir ailenin çocuğuymuş). İhtiyar "az sonra kelli felli babaları da gelir, bunlar savaş kaçkını, savaşta namaz farz değildir, bunların kıldığı namaz... Hür olana namaz farz" diye devam ediyordu. "Burası cami ihtiyar, biraz daha sakin. Hem çocukların bu işte dahli yok!" desem de ihtiyarı durdurabilene aşkolsun.
Sohbetin yönü "terör" belasına döndü. İhtiyar konuşuyor, ben dinliyordum.
"Aponun heykelini dikecekmiş piçler, diksin de görelim!" diyerek sıkı bir manevrayla terör konusuna giriş yaptı. İhtiyar hayli dolmuştu, kabına sığmıyor taşıyordu.
"Bu bayrak burda olmazsa, bize bu camide namaz mı kıldırtırlar. Aptal mahluklar! Bu devlette yediğiniz önünüzde, yemediğiniz arkanızda nankör köpekler. Elin gavûrunun ekmeğine yağ sürüyorlar."
Ezan vakti yaklaşınca bir kaç kişiyle beraber cübbeli sarıklı 50'li yaşlarda biri de caminin kapısından içeri adım attı. Adam adımını atar atmaz ihtiyar tekrar sığınmacılar konusuna geçiş yaptı. "Ben bunlara söylüyorum ama anlamıyorlar, işte bir tanesi de bu" diyerek bana adamı işaret etti. Meğer o adam sığınmacılardanmış... Adamın kulakları duya duya sığınmacılarla alakalı eleştirilere kaldığı yerden devam etmeye başladı.
"Benim ömrüm geldi geçti, ben bundan sonra gelecekler için konuşuyorum. O yüzden kızıyorum, bu laflarım bundan oğlum. Çünkü; önü alınmazsa göreceksin, bunlar senin olmasa bile senin çocuklarının başına bela olacaklar" dedi.
Evet, ihtiyar haklıydı. Ve tastamam olan bitenlerin de farkındaydı.
Biz Türk milliyetçileri olarak ne diyorsak, aynısını diyordu.
Kendisine önceden bu konularda yazmış olduğum bir iki yazıyı gösterdim. Camii çıkışında selamlaştık, beni kucakladı ve "hadi hayırlı yolculuklar" diyerek uğurladı. Ömrüne bereket dilerim.
TTK
Serhat KAHRAMAN / 22.01.2024
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.