ATATÜRK ve RAMAZAN AYI
Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız.
Bu yazımızda Atatürk ve Ramazan Ayı hakkında birşeyler karalamak istedim.
Gerçi her ne kadar din ve inanç Allah (c.c) ile kul arasında desek de, her ne kadar tarihi şahsiyetlerin "kişisel" durumlarından çok yaptıkları veya yapmadıkları önemli desek de, çok zamandır Atatürk'ü her yönüyle anlatmak yerine, kısmi anlatımlarla sahiplenen, kutsaliyet atfedilen veya tamamen nefret edilen bir olgu hâline getirenlerden dolayı bu yazıyı yazıyorum.
Bu alıntılar ve kaynaklar tarihi bir kişiliği dindar veya günâhkar göstermekten daha çok, bilgilendirme ve daha tam anlamıyla bilmeden bu tarihi kişiliğe kendilerince menfi veya müspet hüküm vermeye çalışanlara yöneliktir.
Şimdi gelelim, Mustafa Kemâl Atatürk ve Ramazan ayı bilgilendirmesine...
Mustafa Kemâl Atatürk'ün bir özelliği vardır ki, düşmanı veya dostu herkesin kabul ettiği bir durumdur. Hissettiği ve inandığı gibi görünür, riyâ yapmazdı. Kararlarında her ne kadar zamanın gereklerini dikkate alsa da, birileri beni kabul etsin veya sevsin diye gösteriş yapmazdı.
"Ramazan ayı gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşküne giremez ve Kandil geceleri de saz çalınmazdı. Kur'an-ı Kerim'den hadisler ve sureler okutulurdu. Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikuyu Camilerinde şehitler adına Hatm-i Şerif okutulmasını emrederdi."(1)
"Atatürk'ün her Ramazan Ayında kız kardeşi Makbule Hanım'a, annesinin ruhu için Hatim indirilmesini rica ettiği ve hafız için, içinde para bulunan bir zarf verdiği de bilinen bir husustur. Görülüyor ki Atatürk Kur'an-ı Kerim'in indiği ay olan Ramazan Ayında çeşitli şekillerde Kur'an okutmaktadır."(2)
İsterseniz bundan sonrasını o günleri yaşayanların anılarından okuyalım,
Riyaset–i Cumhur İnce Saz Hey'eti Şefi Binbaşı Hafız Yaşar Okur'dan;
"Bir Ramazan günü Atatürk beni huzuruna davet etti. Sure–i Yusuf'tan bir sahife okumaklığımı söyledi ve okudum. Atatürk derin bir müşahedeye vardı. Sessiz sedasız dalgın ve kendinden geçiyordu. Kıraatı (okumayı) müteakip pek sevdiği Süleyman Çelebi'nin Mevlit'inin Viladet bahrini (bölümünü) okumamı söyledi. Okudum. Çok mütehassis oldular. Ve Mevlid'i ne zamandan beri okuduğumu ve hafızlığımın tarihini sordu...
...
Ramazanlar'ın Ata'm için büyük önemi vardı. Ramazan'da ve Kadir Geceleri'nde saz çaldırmazdı. Sadece beni huzuruna çağırıp, Kuran-ı Kerim'den birkaç sure okuturdu. Ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlar'da bir ay süreyle şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı isterdi. O zamanlar cami hıncahınç dolardı.
...
1932′de Ramazanın ikinci günüydü. Atatürk ile Ankara'dan Dolmabahçe Sarayı'na geldik. Beni huzurlarına çağırdılar. 'Yaşar Bey' dediler. 'İstanbul'un mümtaz hafızlarının bir listesini istiyorum. Ama bunlar musikiye de aşina olmalılar.
O ana kadar bunların niçin çağrılmış olduğunu ben de bilmiyordum.
O gün anladım ki, tercüme ettirlmiş olan bayram tekbirlerini kendilerine meşk ettirecektir. Hafızlar ikişer ikişer oldular ve şu metin üzerine meşke başladılar.
'Allah büyüktür…Allah büyüktür…
Atatürk, Cemil Said Bey'in Kuran tercümesini getirtti. Bizlerin tercüme konusunda tek tek fikirlerini aldıktan sonra hemen hemen sabaha kadar tartıştık. Daha sonra ayağa kalkarak ceketlerinin önünü iliklediler. Kuran-ı Kerim'i ellerine alıp Fatiha Suresi'nin Türkçe tercümesini açıp halka okuyormuş gibi ağır ağır okudular. Bu haeketleriyle bizlerin halka nasıl hitap etmemiz gerektiğini göstermek istiyorlardı.
Sonra Atatürk:
'Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız.
İncil'de Aramca yazılmış ama sonradan bütün dillere tercüme edilmiştir. Bir İngiliz İncilini İngilizce, bir Alman İncilini Almanca okur. Herkes okunan mukabelelerin manasını anlarsa dinine daha çok bağlanır" dediler.
Sonra yanındakilere: 'Gazetelere haber verin, yarın camilerde okunacak surelerin Türkçe tercümesi de okunacaktır' emrini verdiler."" (3)
...
Cemal Granada'dan;
"Ramazanlarda Kadir Gecesi ağzına kadehini koymazdı. Kadir geceleri sofra bile kurdurtmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen mevlit dinlerken '' Göklere çıktı Mustafa '' deyince ağlardı."
...
Nuri Ulusu'dan;
"Atatürk, Ramazan geceleri başta Saadettin Kaynak Hoca olmak üzere o devrin hafızları olan Hf. Yaşar, Hf. Zeki, Hf. Küçük Yaşar, Hf. Burhan, Hf. Hayrullah beyleri davet ederdi ki bu hafızlardan Hafız Yaşar aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Alaturka Müzük Şefi'ydi. 1930 yılında emekli oldu. Ama ölene kadar hep Atatürk'ün yanındaydı. Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk ona 'Okur' soyadını vermiştir.
Atatürk davet ettiği bu hafızlardan tek tek din konusunda bilgiler alırdı. Ayrıca çok üzerinde durduğu Türkçe Kuran'ı Kerim hakkında görüşlerini de sorardı.
Yine bir Ramazan ayı gecesinde Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'nda aceleyle beni çağırttı. Derhal makamına girdim. O gece sofra şefimiz İbrahim Bey izinli olduğundan, benim görevim olmadığı halde düzenimi ve intizamımı beyendiğinden olacak beni istemişler.
Odaya girdiğimde, 'Nuri oğlum hafızlar gelecek . Bu gece hafızların seslerini aksi sedasıyla daha güzel dinlemek için muayede salonundaki hususi daireye yemek masasını kurun, ama acele ha: kaç dakikada kurabilirsin?'
Pek tecrübelisi olduğum bir konu değildi. Derhal lazım gelen emirleri gerekli kişilere tebliğ ettim, herkes işe koyuldu. Hakikaten tam otuz dakika sonra herşey tamam gibiydi. Sevdiği çiçekleri de elimle tam masaya koyarken Atatürk, misafirleriyle birlikte gelmez mi? Masanın yanına geldi.
Şöyle bir göz ucuyla masayı düzeni süzdü ve bana dönerek: 'Aferin Nuri, İbrahim'i aratmamışsın, çiçekler de pek güzel…' diye iltifatta bulundu.
Zaten hep güzel şey yaptığımızda takdir ederdi. Amma bir de yanlış mı, hata mı yaptın, sadece bir bakardı ki, o bile yeterdi, içimize işlerdi.
Salona girdiler, sandalyeleri çekip oturdular, yemeğe başladılar. Konu yine Türkçe Kuran-ı Kerim'di. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerim'den okuttuğu ayetleri zevkle dinledi..."
...
Aslında bu konuyla ilgili birçok anı mevcut ama "şimdilik" birkaçına değinmek istedim.
Başta da dediğim gibi, bu bilgilendirmeler tarihi bir şahsiyeti "dindar" göstermek için değil özellikle bu tarihi şahsiyet hakkında araştırmadan ve soruşturmadan olumlu veya olumsuz hüküm verenler,ahkâm kesenler ve inatla bu büyük Türk'ü Türk Genci'ne yanlış tanıtmaya çalışanlar içindir.
Bununla beraber bu yazıyı yazmamın bir sebebi de;
Belki inanmadığı belki de tutamadığı için,
Ramazan'da oruç tutmayan kişilerin, gündüz vakti milletin içerisinde abartırcasına oruç olmadıklarını ilan etmesi ve bu durumu "lâiklik" deyip Mustafa Kemâl Atatürk'e bağlamasından dolayıdır.
İnsan inanıp inanmamakta veya oruç tutup tutmamakta özgürdür. Lâkin %99'u Müslüman denilen bir ülkede Ramazan Ayı'nda alkollü eğlence merkezlerinde sesin yüksek sese getirilip alkol tüketilmesini "laiklik" ve Atatürkçülük ile ilişkilendirmek her şeyden önce Atatürk'e iftiradır!
Mustafa Kemâl'in oruç tutmadığı veyahutta bazen tuttuğu bazen tutmadığı yönünde birçok bilgi mevcut lâkin tutsa da tutmasa da, Ramazan Ayı'na ve oruç tutanlara gösterdiği saygı gerek yazıda bahsettiğim gerekse birçok kitapta mevcut olan anılarla sabittir.
Dileğim odur ki;
Türk Genci "gerçek tarihini" okusun, araştırsın ve geleceğe bakışını geçmişin izleri ve dersleriyle düzenlesin.
Türk Milleti'ni silah arkadaşları ile birlikte esaretten kurtaran, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve İstanbul'un ikinci fethini gerçekleştiren, büyük Türk kumandanı ve Türk Milliyetçisi Mustafa Kemâl Atatürk'ü rahmet, minnet ve özlemle anıyor,
Bu vesile ile bu gece ilk sahuruna kalkılacak Ramazan Ayı'nın Türk Milleti'ne hayırlara vesile olmasını Yaradan'dan diliyorum.
Selam ve saygılarımla.
Not: Fotoğraf Atatürk'ün çok da bilinmeyen bir fotoğrafı olup, Atatürk'ün Ankara'ya geldiği 27 Aralık 1919'dan Haziran 1920 (yaklaşık 6 ay) kaldığı Keçiören'deki bugün Meteoroloji Genel Müdürlüğü olan, o dönemde Ziraat Mektebi'nde kaldığı sırada çekilmiştir. Bina hem hükümetin, hem Genelkurmay'ın hem Anadolu Ajansı'nın hem de Hakimiyeti Milliye'nin kurulup çalıştığı yerdir.. Fotoğrafta bulunan Atatürk'ün arkasındaki yeşil sancakta Kur'an-ı Kerim ayetleri mevcuttur. ( Bu bilgi için Ali Güler Bey'e teşekkür ederim)
Bununla beraber Nuri Ulusu'dan alıntısını yaptığım olay ile ilgili görüşümü de ifâde etmeliyim. Aynen aldığım için, orada yazan "Türkçe Kuran'ı Kerim" sözünü aynen yazdım. Fakat belirtmem gerekir ki; Türkçe Kur'an-ı Kerim ifâdesi yerine Türkçe Kur'an-ı Kerim Meâli ifâdesi daha uygundur.
Kaynakça:
(1) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. III, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2011. s.469. Altay, a.g.m., s.51
(2) Fahri Kayadibi, "Atatürk'ün Dini Yönü ve Din Eğitimine Bakışı", Atatürk'ün İslam'a Bakışı Belgeler ve Görüşler, Ankara, A.T.A.M., 2010, s.244.
(3) Halil Erdoğan Cengiz, Riyaset–i Cumhur İnce Saz Hey'eti Şefi Binbaşı Hafız Yaşar Okur'un Anıları–(1924–1938), Müzik Ansiklopedisi Yayınları,s. 127, 141, 176
ATATÜRK ve RAMAZAN AYI » Murat Çalık Resmi İnternet Sitesi
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.