AYASOFYA'DA KAFAYA TAKILANLAR...
Çok uzun seneler geriye gitmeden biraz hafızamızı tazeleyelim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Mart 2019 Cumartesi günü Tekirdağ'da düzenlediği yerel seçim mitinginde Ayasofya'yı camiye çevirme çağrısı yapan vatandaşa, "Sultanahmet'i bir doldurun ondan sonra ona bakarız. Bak şimdi Büyük Çamlıca Camii'ni yaptık. 4 tane, 5 tane Ayasofya eder. O kadar büyük. 60 bin kişiyi alabilecek kapasitede ve Anadolu yakasında tüm İstanbul'da ve Türkiye'de en büyük cami oldu. Buyurun mesele o değil, bu işin siyasi boyutu var. Yan tarafta Sultanahmet'i doldurmayacaksın, Ayasofya'yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim; bunların hepsi tezgah." diyerek sert tepki vermişti.
19 Mart Salı akşamı katıldığı canlı yayında ise, "Bu oyunlara gelmeyelim, bunlar da tahriktir. Bu tahrik unsurlarını bozalım. Başka düşüncelerim de var ama bunlar konuşulmaz, bunlar yapılır. Mesela orada bir sergi de yapıldı, kuran tilaveti de yapıldı. Belli bölümünde şu an namaz da kılınıyor. Bunları da aşmak bizim için sorun değil ama getirisi götürüsü nedir? Bunun bir götürüsü var. Onun faturası çok daha ağır. Dünyanın çeşitli yerlerinde bizim binlerce camimiz var. Bunu söyleyenler acaba o camilerin başına ne gelir düşünüyor mu? Bunları düşünmeden söylüyorlar. Bunlar dünyayı tanımıyorlar. Muhataplarını bilmiyorlar. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim." Demişti.
Filmi biraz daha geriye sararsak, MHP grubu adına Yusuf Halaçoğu tarafından 7 Kasım 2013 tarihinde verilen Ayasofya'nın ibadete açılması önergesini gündeme almamışlardı.
Yine 25 Ağustos 2017 tarihinde, dönemin AKP'li Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, bu konudaki bir soruya, Ayasofya Müzesi'nin ibadete açılmasının gündemlerinde olmadığını söylemiştir.
E tabi o dönemlerde envai çeşit malzeme vardı ve haliyle oy toplamak çok kolaydı...
Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı…
Artan işsizlik ve ekonomik sorunlar yüzünden açmaza girince ve yine bazı eski yol arkadaşları yeni partiler kurup oyları tırtıklamaya başlayınca Ayasofya'yı cami yapma konusunu ortaya attılar. Nasıl olsa ana muhalefet itiraz eder bunlar da mağdur olacak bir konu bulmuş olurlardı. Sonra gelsin oylar, pekişsin iktidar…
Fakat sular tersine akmış, bugüne kadar iktidarın –neredeyse- her icraatına "istemezük" diyen muhalefet, itiraz etmek şöyle dursun bu fikre büyük destek vermişti. Beklemediği bir tavırla karşılaşıp kısa bir şok yaşayan AKP'liler, 9 Haziran 2020 tarihinde İYİ PARTİ grubunun Ayasofya'nın ibadete açılması önergesine ret verdiler. MHP ve HDP'nin de çekimser oyları sonucunda Ayasofya'nın cami yapılması teklifi kabul edilmedi. Bu sonuçtan sonra AKP, kendisini savunmak için Danıştay'da devam eden davanın sonucuna göre hareket edeceklerini açıklamıştı.
2 Temmuz 2020 tarihinde görülen davada Danıştay savcısı, "Ayasofya hakkındaki karar geçmişte Bakanlar Kurulu'nca alınmıştır. Eski mevzuata göre işlem tesis edilmiştir. O tarih itibariyle işlem hukuka uygundur. Ayasofya'yı açmak Cumhurbaşkanlığı'nın takdirindedir, bu nedenle davanın reddi gerekir" dedi. Fakat 10 Temmuz 2020'de Danıştay kararı ile Ayasofya'nın müze statüsü kaldırıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız da, Danıştay'ın verdiği bu Ayasofya kararını hemen imzalayarak işleme aldırdı.
Burada bilerek veya bilmeden yapılmış bir hukuki yanlışlık olup olmadığını, varsa bu yanlışlığın önümüze ne gibi sıkıntılar çıkaracağını hukukçular analiz edecektir.
Fakat kafama düne kadar konuşulanlar takıldı…
Meselâ yan taraftaki Sultanahmet dolmuş mudur, dolmadıysa Ayasofya niye açılmıştır?
İşin siyasi boyutu çözülüp var olduğu söylenen, "tezgâh" ortadan kalkmış mıdır? Çözülmüşse neyin karşılığında çözülmüştür? Getirisi- götürüsü doğru hesaplanmış mıdır? Bugün zafer sarhoşuyuz fakat yarın ayıldığımızda önümüze nasıl bir fatura çıkacaktır?
Dünyanın çeşitli yerlerindeki camilerimizin akıbeti nasıl ve neyin karşılığında güvenceye alınmıştır?
Yoksa iktidardan düşme kaygısıyla istikametimizi kaybedip oyuna gelerek henüz farkında olmadığımız bir tezgâhın içine mi düştük?
İktidarın bir şekilde ortağı olması hasebiyle, geçtiğimiz günlerde twitterden istifa eden Sayın Devlet Bahçeli'nin eski bir twitiyle de soralım, "Acaba huzurun şafağında mıyız, yoksa gün batımında mı? Umuda yelken mi açıyoruz ya da uçuruma doğru mu yol alıyoruz? Ne dersiniz?"
Umarım kayığımız yeni bir, "kandırıldım" hikâyesine doğru yol almıyordur…
11 Temmuz 2020
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.