KRİSTAL GECE - III
YOL AYRIMI
Devrimci deniz askerleri küçük gruplar halinde ülkenin tüm şehirlerine gitmeye başlamıştı. Gittikleri her şehirde ciddi bir tepkiye uğramadan askeri ve sivil yönetimini devralıyorlardı. Sadece Lübeck ve Hannover'de bölge komutanları silah gücü ile direnmeye çalışmış ama başarılı olamamışlardı.
Sokaklara bir devrimden ziyade adeta bir kurtuluş bayramı havası hakimdi. Sadece işçiler değil, 4 yıldır süren savaştan bezmiş olan tüm halk devrime destek veriyordu.
7 Kasımda kuzeydeki sahil kentleri İşçi ve Askerler Konsey'inin ellerine geçmişti. Peşlerini Braunschweig, Frankfurt am Main, Hannover,Stuttgart ve Münih takip etmişlerdi. Münih'te Bayern Kralı III. Ludwig devrildi. Büyük bir yürüyüşten sonra onbinlerden oluşan kitleler kralın sarayına hareket edince Kral şehirden kaçma mecburiyetinde kalmıştı. III. Ludwig devrilen ilk eyalet beyi olmuştu.
Bavyara Alman İmparatorluğun'da ilk cumhuriyet ilan adilen eyalet oldu. İlanı okuyan USPD partisi üyesi Kurt Eisner İşçi ve Askerler Konseyi tarafından ilk Bavyara başbakanı seçildi.
Sonraki günlerde diğer eyalet krallarının da tahtları devrildi.
Franja ve Heinrich 3 gündür Berlin'deydiler. Bay von Hartwich sözünü tutmuştu ve Heinrich'e mümkün olan en rahat ve en iyi protezi yaptırıyordu. Her ne kadar Heinrich bu kadar ilgi ve iyilik karşısında mahcup olsa da Bay von Hartwich hem çok ısrarcıydı, hem de Heinrich'e iyilik yaptığı hissini değil, adeta çoktan ona ödemesi gereken bir borcu nihayetinde ödeyebilmenin sevincini yaşadığı hissini veriyordu.
Geçen haftalarda Heinrich iki kere daha gelmişti Berlin'e. Protez için ölçüler alınmış, provalar yapılmıştı. Ama artık protezi bittiği için teslim almaya geldiğinde yanında Franja ile beraber gelmişti. Tuhaf bir atmosfer vardı. Bir yandan hayat gayet normal devam ediyor, insanlar işleri, güçleri ile ilgileniyorken aynı zamanda yeni bir başlangıçın havası her yeri kaplamıştı. Telaş, heyecan, görünür olmasa bile yeninin tehlikesinin sebep olduğu adrenalin her yerde hissediliyordu.
Tarih 9 Kasım 1918'di. Heinrich bir akşam evvel protezini teslim almıştı. Son bir gün daha Berlin'i gezmeyi ve ertesi gün Bremen'e geri dönmeyi düşünüyorlardı.
Sokaklarda insanlar aynı yöne akın ediyorlardı. Geçerken Heinrich kendi yaşlarında bir adama „Neler oluyor?" diye sormayı başarabilmişti.
Acele acele yürüyen adam durmadan „İmparatorluk Bitti." diyebildi. Az daha ilerlediğinde tekrar geriye bakarak „Hadi,... Reichstag'a..." diye bağırdı ve sokak aralarında kalabalıkta kayboldu.
Heinrich ve Franja kendilerinin de kalabalıkla beraber İmparatorluk Parlamentosu Reichstag'a doğru yürüdüklerini fark ettiler.
***
Phillip Scheidemann 53 yaşında ve Kassel doğumluydu. Bu sabah saat 10'da devlet bakanlığından istifa etmişti. Kaplamacı bir babanın ve ara sıra bulduğu işte çalışan bir annenin çocuğu ve eski bir matbaacı olarak genç yaşlarından beri hep sosyal demokrat hareketin içinde bulunmuş, her türlü sıkıntılara göğüs germiş, 1911'den beri SPD'nin merkez yürütme kurulunda bulunan bu adam Reichstag'ın batı kanadında bir odada kara kara düşünüyordu.
Özellikle son iki yıl genel kurmayın savaş politikasını çok eleştirmişti, lakin bir konuda hala genel kurmayla hemfikirdi; Hiç bir dış düşman bolşevikler kadar tehlikeli olamazdı.
Rusya'da başa gelmeleri henüz yeni bir yılı tamamlamış olmasına rağmen millet şimdiden o ‚nefret ettikleri' çarlık dönemini arıyordu. Çarlık döneminde terör ve baskı hiç bu kadar çok olmamış, hiç bu kadar geniş tabana yayılmamıştı.
Ve şimdi, Rusya'dan neredeyse günü gününe 1 yıl sonra Almanya aynı yol ayrımındaydı.
Mevcut halde devam edilmeyeceği artık kesindi. Henüz Kiel'den haberler yeni gelirken batı cephesi biraz daha ayakta tutulabilirse savaş kaybedilmiş olmasına rağmen imparatorluğun devam edebileceğini ummuştu, ama artık böyle bir şanslarının olmadığını anlıyordu Scheidemann.
Eyaletlerde krallar teker teker kaçmışlardı bile. Bu noktadan sonra imparator tahtında ısrar ederse bu sadece aşırı solcuların işine yarayacaktı. Hükümetin eski muhafazakar kanadı son ana kadar monarşi ile devam edebileceklerini ummuştu. İmparator II. Wilhelm Genelkurmay'la birlikte Spa'da bulunmaktaydı. Berlin'de bulunan başbakan Max von Baden durumun ne kadar kritik olduğunu anlamıştı. Günlüğüne „Sosyal Devrimi istemiyorum, ondan günahtan nefret ettiğim gibi nefret ediyorum, ama imparator tahtından feragat etmezse bu maalesef kaçınılmaz olcak." diye yazmıştı. Onun için İmparator'a tahtından feragat etmesi için adeta yalvaran telgraflar göndermişti Spa'ya ama Wilhelm'in henüz öyle bir niyeti yoktu.
Üçlü İtilaf Güçleri ile silah kes imzalayıp askerleri ile Almanya'ya geri dönerek isyanı bastırmayı düşünüyordu. Ama bir gece evvel subaylar askerlerin İmparator'un emrine itaat etmeyeceklerini ona açıklamışlardı. Buna rağmen hala Alman İmparator'u olarak tahtından feragat edebileceğini ama Prusya Kralı olarak tahtan vazgeçmeyeceğini söylüyordu.
Nihayetinde başbakan Max von Baden artık Spa'dan gelecek olan haberi beklemeden „İmparator ve Kral tahtından feragat etme kararı aldı. İmparatorun feragatı ve veliahtının tahta geçmekten vazgeçmesi ve yönetim ve monarşinin devamıyla alakadar sorular çözülene kadar başbakan görevde kalacaktır." diye bir açıklama yayımladı.
Açıklamanın haberini alan imparator II. Wilhelm hiç zaman kaybetmeden Hollanda Amerogen'e oradan da Doom'a kaçtı ve 1941'de ölene kadar orada kaldı. Tahtan feragat belgesini 28 Kasım'da Amerogan'de imzaladığı için aslında askerden de firar etmiş sayılıyordu.
Friedrich Ebert Max von Baden'den imparator vekili olarak geçiş süresini yönetmesini ve kendisini de başbakan olarak atamasını talep etti ve böylece Ebert yeni başbakan olarak atanmıştı.
Henüz ülkenin hiç bir yerinde ciddi boyutta kan dökme yaşanmamıştı, her şey nisbeten barışçıl gerçekleşiyordu. Ama bu verilen yanlış bir karar ile terse tepebilirdi. Ve böyle bir durumdan Spartakistler faydalanırdı.
Genel grev çağrısında bulunmuş olan SPD olduğu için ve Berlin'de askerlerle anlaştıkları için şimdilik olaylar onların kontrolündeydi. Bu böyle kalmalıydı. Kan akmasına engel olmak için, Almanya'nın hür ve adil bir geleceği olması için durumu Spartakistlere kaptırma gibi bir lüksleri yoktu.
Friedrich Ebert'in başbakan olarak atanmasının meşru olabilmesi için atayanın Max von Baden olması asla kafi olmayacaktı. Friedrich Ebert'in yeni yönetim için anayasa verici toplantı kurmak istemesi de şu anda kimseyi ilgilendirmiyordu. Askerlerin yanlarında olması tabii ki önemli bir unsurdu, ama halkın tepkisi ters tarafa kayarsa hiç bir asker kendi milletine silah doğrultmazdı. Hemen şimdi dışarıda toplanan kitleleri memnun etmeyen, onların kendi geleceklerini kendileri tayin etme haklarını kabul etmeyen her hamle felakete yol açabilirdi.
Birden oturduğu salonun kapısı açıldı ve içeri yaklaşık elli kişilik bir kalabalık doldu. Her kafadan bir ses çıkmaktaydı.
Bir arkadaşı „Hemen gelip bir şeyler yapmalısın." dedi „Halka bir şeyler söylemelisin."
„Çok konuşuldu." dedi Scheidemann „Artık yoruldum…"
Arkadaşı yavaş ama durumun ne kadar vahim olduğunu belli eden bir ses tonuyla Scheidemann'a yaklaştı „Phillip" dedi „Liebknecht sarayın balkonundan Sovyet Cumhuriyetini ilan etmek üzere…"
Scheidemann'ın kan beynine sıçradı. Bu olamazdı. Almanya Rus eyaleti olamazdı…
Arkadaşı devam etti „Sokakta halk ya Reichstag'ın önünden ülkeyi dalga dalga sosyal-demokrat olarak kaplayacak, ya da sarayın önünden bolşevik olarak… Bir şey yapmalısın!"
Scheidemann kalktı, balkon kapısının önüne gitti. Bir nefes alacak kadar durdu. Sonra başı dik ve kararlı şekilde balkona çıktı.
Reichstag'ın önünde on binlerce insan toplanmıştı. Bu bir tepki, protestodan ziyade gergin bir bekleyişti. Korkunç bir uğultu vardı ama henüz bir taşkınlık yaşanmamış, kitleler hayret edilecek derecede sakin ve taşkınlık yapmadan bir araya gelmişti.
Balkona birinin çıktığını ilk fark edenlerden biri Franja oldu. Hafifçe Heinrich'in sımsıkı tuttuğu kolunu çekip ona balkona bakmasına dair işaret ederken kalabalıktan „Susun, açıklama var…" uyarıları yükseldi ve kalabalık sustu. Herkes pür dikkat balkonda duran adama bakıyordu. Sessizlik neredeyse ürkütücüydü.
Scheidemann kalabalığın sessizleşmesini beklerken cesaret topladı. Herkesin kendine odaklandığını görünce tarihe geçen konuşmasını yaptı:
„İmparator tahtından feragat etti. O ve arkadaşları kayıba karıştı. Halk hepsi üzerine muzaffer oldu. Prens Max von Baden başbakanlık görevini mebusumuz Ebert'e devretti Arkadaşımız tüm sosyalist partileri kapsayan bir emekçi hükümeti kuracaktır. Yeni hükümet herkes için barış, ekmek ve iş için çalışırken rahatsız edilmemeli. Emekçiler ve askerler, bugünün tarihi öneminin idrakinde olun. Sıra dışı olaylar yaşandı. Önümüzde yapılamsı gerekenler büyük ve tahmin edilemez. Her şey halk için. Emekçi hareketini lekeleyecek hiç bir şeye müsade etmeyin. Birlik olun, sadık olun ve vazifenizin şuurunda olun. Eski ve çürük olan monarşi içine göçtü. Yaşasın yeni. Yaşasın cumhuriyet!"
Reichstag'ın önünden Almanya'ya dalga dalga yeni ümit, yeni heves, yeni coşku yayılmıştı. Evet onmları zor günler bekliyordu ama onlara sebep olan artık tarihin sayfalarına sürgüne gönderilmişti.
Muhtemelen Scheidemann ile aynı zamanda sarayın balkonundan ‚Serbest Sosyalist Alman Cumhuriyetini' ilan eden Liebknecht kimseye ulaşamadı. Scheidemann'ın konuşmasının dalgaları spartakistleri saf dışı bırakmıştı.
Alman sosyal-demokratlar bir sene evvel sosyal devrimcilerin ve menşeviklerin Petrograd'da yaptıkları hatayı yapmamış ve Scheidemann doğru zamanda doğru sözleri bularak Almanya'nın aşırı sola kaymasını, kızıl tehlikenin Almanya'ya hakim olmasını engellemişti.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.