GELMEYEN BAHAR
Mart hep aynıydı aslında. Ne zaman ne yapacağı belli olmayan insanlar gibi… Günaydın dese mi, demese mi; bugün sol tarafından mı kalkmış sağ tarafından mı? Hangi gününde acaba? O tip insanlardan hep uzak dururum, martı da oldu bitti hiç sevmem. O son dönemeç bir türlü gelmez. Sanki mart 31 değil de 131 gün gibi gelir bana. Ama mart hep böyleydi, hiç değişmedi ki! Kazma küreği yaktıran mart değil miydi ezel evvel?
Ne oldu da biz marttan bu kadar hesap sorar olduk, kendimizi yedi yıl süren kışlara atılmış gibi hissettik, "Bugün de kar yağdı." videoları paylaşarak marta bu kadar yüklendik?
Çünkü 2022'de her güne bitmek tükenmek bilmeyen zamlarla uyandık. Biter diye bekledik, bitmedi, derken mart geldi, durum değişmedi. Marketlerde bir aldığımızı bir daha beş katına aldığımız için asıl hesap sormamız gerekenlere soramamanın yılgınlığını yaşamaya başladık. İki yıldır gündemimizden düşmeyen coronayı unuttuk gitti, neredeyse. Bir günah keçisi lazımdı, bulduk! Mart…
10 yaşındaki çocuklar bile bir depo benzinin parasıyla, ailelerinin aylık kazancı arasında orantı kurmaya başladı. Çocukların sohbet konusu aşırı pahalılık ya da savaş mı olmalı?
Şu son altı ayda öyle büyük krizler yaşadık ve yaşıyoruz ki, bize krizi yaşatanlara gücümüz yetmediği için marttan hesap soruyoruz. Ruhumuz daraldı, bizi kurtaracak bir şey bekliyoruz. Sanki bir gemi gelecek ve bizi bu fırtınanın içinden çekip alıp, güvenli bir limana götürecek.
Bahar bizim için metafor oldu. Sanki bahar gelince her şey yoluna girecek, en azından çiçeklerle böceklerle avutacağız kendimizi.
Birkaç gün önce yine karlı bir Ankara sabahında bir taksi şoförü, bitmeyen martla ve kışla söze girizgah yaptı, sonra da:
"Hocam, uzun askerlik yapanların ruh sağlığı hep bozulur, neden biliyor musunuz?" dedi.
"Askerlik kolay değil, emir komuta zincirinde yaşamak zor olmalı." Dedim.
"Yooo" dedi, "O kasvetli binalar var ya, sıcak olsa bile o binalar insanın içini üşütür. Şafak sayarken düşündüğün tek şey, o binaların soğuk renklerinden kurtulup, evinin mavi badanalı odasında uyumaktır. Bu sene mart bana hep askerliğimi hatırlattı. Yıldım şu marttan." dedi.
Ne kadar doğrudur bilinmez, kendi deneyimi ve görüşü olabilir, ama renklerin insan ruhuna etkileri tartışılmaz.
Kim istemez yemyeşil bir bahçenin içindeki evinin bahçesinde ya da mini bir bahçeye dönüştürdüğü balkonunda elektrik, doğal gaz faturasını düşünmeden güneşlenmek? Bahar elbet gelecek, her yer yeşerecek ama bizim duygularımız, hayatımız yeşerecek mi? Hiç sanmıyorum.
"Uzun kuyruklar olmasın diye zam yaptık." diyebilen, ağzından çıkanı kulağı duymayan insanlarla aynı havayı solumak zorunda kaldığımız bu ülkeye bahar gelmez.
Türkçe kitaplarımızda bir metin vardı, biz çocukken. "Bencil İhtiyarın Bahçesi"
Aklımda kalan özetle şöyleydi:
Her yere bahar gelir, "Bencil İhtiyarın Bahçesi"ne bir türlü gelmezmiş. Çünkü o bahçenin sahibi bahçesine kimsenin girmesine izin vermezmiş.
Biz Bencil İhtiyarların mahkumu, kendi vatanımızın paryası olmuşuz. Ne baharı?
Tarkan'ın bir şarkısı vardır:
"Biz çocukken
Ne güzel çiçekli kırlardık
Biz çocukken
Rengarenk düş kanatlı kuşlardık
Bir masalda saklanan
Günahsız melekler
Çok uzakta, kuytuda
Suları berrak pınardık"
Bizi soldurdular, pınarlarımızı kuruttular.
Bahar öyle kolay gelmez aslında. Doğanın yeniden uyanması kolay mı? Cemre toprağı ısıtacak, toprak havayı, hava insanları… Zincirin halkaları. Biz yanlış zamanda doğru baharlar bekliyoruz.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.