İLAHİYATÇI BİLİM İNSANI OLMAK ÇOK ZORDUR
Bir ilahiyat hocası, yıllarını işine verir, literatür tarar ve elde ettiği bilgileri kitap olarak ya da sosyal medyada video olarak yayınlar. ancak elde ettiği ve sunduğu videolar, geleneğin halka öğrettiklerinden çok farklıdır. Hatta zaman zaman tam tersidir.
Bu bir şok yaratır takipçilerinde. Kutsala dair bilgide çatırdamalar iç dünyalarında dalgalanır. O yeni bilgileri kabul etmek istemezler ama bilgiyi sunanın kariyeri, tanınmışlığı vereferanslarını da görünce de bir sarsılırlar.
İtiraz edecekleri birikimleri yoktur ancak içlerindeki "geleneğin köhne birikimi" onları dürter.
Olayın bir başka şok sonucu da, din karşıtı söylemlere sahip olanların, o ilahiyatçıların açıklamalarından kendilerine pay çıkarıp; "bakın, Müslüman ilahiyatçı da bizimle aynı şeyleri söylüyor"söylemiyle sosyal medyada ortalığa çıkması.
Bu sefer de Müslümanların,bilim insanı olan ilahiyatçılara ateş püskürmesi başlıyor; "hocam sizin söylediklerinizi ateistler yayınlıyor, onlar kullanıyor, yapmayın böyle açıklamalar"…
İlahiyatçı tam da dilimizde "aşağıya tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" sözüne uygun bir ruh hali ile karşılaşıyor. Ne yapsın ki, bulgularını emeklerini yayınlamasın mı? Elbette "bilim insanı" ruhu taşlanma tehditinle karşı bildiklerini sunmayı gerektirir.
Bir başka sonuç da şu; yurdum insanı konu DİN olduğunda pek kibirlenir pek büyüklenir. Cami köşelerinde diyanetin bir kaç broşürünü okumuştur sadece. O bilgiyle yıllarını bu alana veren bir ilahiyat profesörüne karşı tezler sunma cesaretini gösterir. Hani cahil cesareti denir ya. O kadar kibirlenir ki, büyüklenir ki,o ilahiyat profesörüne "sen ne bilirsin be adam" demekle, sahabeden biriymiş hayaline kapılır.
Tabi şunu da belirteyim: Mezhebi taassup,bir tarikat ve cemaat liderine bağlılık, onların sözlerinin ve yorumlarının tek gerçek olduğuna dair inanç, ilahiyatçı bilim insanının rahatlıkla tekfir edilmesine yol açar. Bu bağnazlık, sadece tacizler, sataşmalar ile sınırlı kalmazcinayetlere varan sonuçlar doğurur ki ülkemizde bu cinayetler yaşandı. Ayrıca taciz, sataşma, düşüncelerin açıklanmasını engelleme günümüzde, laik bir ülke olan Türkiye'de de devam etmektedir.
Bir de devlet kurumu olan görevi din hizmetleriniidare etmek olan DİB, kendisini bir "şeyhülislamlık" konumunda görüp doktrin aşılamaya yönelmesidir.Malum kurumun sanki İslam konusunda söylenecek son sözü söylemek kendi tekellerindeymiş gibi şımarık, kibirli, tavırları da, ilahiyatçı bilim insanını zorlayan bir başka husustur. Elbette DİB bu şımarıklığı, bu kibri siyasi iktidardan almaktadır.
Vel hasıl bu ülkede ilahiyatçı olmak , bu ülkede en zor meslektir.
"Sana ne bunu söylemek sana mı düştü" diyenler çıkabilir.Bunu bu alanın ve inancın dışında biri ve sadece genel meraklısı olarak söylüyorum:. Bu ülkede ilahiyatçı "bilim" insanı olmak çok ama çok zorludur. İlahiyatçı bilim insanı olmak yerine, "ilahiyatçı yanaşma" olmak iseiyi getirisi olan bir meslektir.
Bunları ayırıyorum. "Bilim yapan" ile "yanaşma olan" arasındaki farkı herkes bilir.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.