Şahsiyet Sahibi Olmak
"Önce selam, sonra kelâm" diye buyurmuş Peygamber Efendimiz. Selamın en güzelini kelâm ile verdikten sonra, şahsiyetinin tekâmülüyle kelâm olan insan üzerine henüz mânâ aleminde zerre olamayan tahlillerimi muhterem okuyucuyla paylaşma arzusundayım. Bu mecradaki ilk karalamamı, derin bir mahcubiyetle kıymetli vaktinize sunuyorum.
Bergson'un zaman tasavvuru üzerine fazlaca düşündükten sonra vakte "kıymetli" sıfatını takdim ettim. Kıymetlidir çünkü, şahsiyeti oluşturan tarih vakti de biriktirir. Tarihi mesuliyet kesesine koyup âciz omuzlarımıza yük diye yüklediğimizde, acziyeti aşma noktasında cihâna sığmayan bir adım atmış oluruz. İnsan mesuliyeti ve tecrübeyi harmanlayarak, şahsiyetini tamamlar. Şahsiyetinin parçası hissiyatıyla, cihânı aşar. Bergson'un, saat ile ölçülen zamanı "soyut" olarak nitelemesi şüphesiz ki bu gerçeğe dayanır.
Birçok ilimle hemhâl olan tarihin, şahsiyeti oluşturan yegâne unsur olduğu bilindiğinde; bir büyüğümüzün "Türk çocuğu uzvi olarak 30-40 yaşında olsa bile, kafasıyla 900 yaşındadır." sözlerine katılmamak nâmümkündür. İnsan, maddî ve mânevi olarak bir bütündür. Ruhu, bedenle yekpâre göremeyen bir varlığın kendine "insan" demesi yanılgıdır. Hâttâ ifademi mâzur görünüz, küfür kapılarını çalmaktır. Mâneviyatı ilimle dolduramadığımızda, hissî olarak boşluğa düşeriz. İrademiz kaybolur. İrade insanın öz'üdür. Öz, cemiyetin anahtarı; samimiyetin, sevginin sırrı. "İnsana aşığım, Hak özümdedir." diyen ozanları yetiştirmek; bu öz'ü müphem bir mefhum olmaktan kurtarmakta gizlidir.
İnsanın ve kâinatın eşsizliği bizi bir olan Hak'ka götürür. Mevlana ve Derviş Yunus, maddenin ardındaki mânâyı görerek; Hallâc-ı Mansur Hazretlerini yollarına ışık etmiş ve Hâk'kı bulmuştur. Tasavvufta, maddeye bağlı kalmak "idrak acizliği" olduğundan; hâkikat ehli kimseler, insanın sırrını göremeyen tüm fikrî akımların karşısındadır. Fikir; mefkure ve tefekkür uzuvlarından oluşan vücuttur. Maddeci zihniyetin sebep olduğu köleleşmeye "fikir akımı" dediysek, çirkin nitelemelerle kelâm sanatına gölge düşürmemek içindir. Güzellik gibi çirkinlik de var olsa da; çirkinliğin ardındaki muazzamiyeti bizim gibi "kör"lerin görmesi, uzun ve meşakkatli bir yoldan geçmeye bağlıdır.
İslâmiyet, fıtratı görme noktasında yegâne rehberdir. Türk ise İslâm âleminin tek koruyucusudur. İnsanın öz'üne ve insana hizmet etmekten başka bir gâye gütmeyen cemiyet yaşamına duyduğumuz saygı ile övünmemiz hasebiyle, bu uzun ve meşakkatli yola "dikenli" vasfını yükleyen Türk'ün güzel başbuğu Türkeş'e ayağımızı değil, başımızı bile fedâ ederiz. Hâkikat ordusunda, "kelâm" sancağını taşıdığımız günlere kavuşmak dileğiyle,
Türk kalınız...
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.