Evet, toplum Sisyphos'un kayasıdır. Aydın cemiyeti de Sisyphos'un kendidir. Aydınlar, tıpkı Sisyphos gibi kayalarını (toplum) bir seviyeye getirmek (dağın zirvesi) için büyük bir çaba ile mücadele etmektedir. Ancak aydınımızın unuttuğu bir gerçek vardır. O da Tanrının cezasıdır (doğa yasasıdır). Aydınımızın yaşamı pahasına dağın zirvesine çıkarmaya çalıştığı kaya, kaçınılmaz olarak aşağı...
100.000… Mehmet Levent Kaya'nın yeni romanı. Uygurlardan ve onların bir nevî opera olan dor adlı san'atlarından söz ettiği "Çölde Dor", günümüz Moğolistan'da geçen ve merkezinde Sakha Türkü bir genç ile Altaylı bir Türk kızının yer aldığı, Sibirya coğrafyasını önümüze seren "Ölüöne"nin yanına, üçüncü romanı 100.000 yerleşmiş durumda. 100.000 adı, birçok kişi tarafından ilginç bulun...
2011'de vizyona giren ve o zamandan beri farklı bir alt kültürün oluşmasına zemin hazırlayan Kaybedenler Kulübü filminin, bütünüyle gerçek bir hikayeden hareketle çekildiğini yakın zamanda öğrendim. Mağaradan yeni çıktım, kabul ediyorum hehe. 1990'lı yılların sonunda başlayan bir radyo programından nasıl bu kadar hikaye çıkabileceğini düşünürken filmi tekrar alıcı bir gözle izlerken buldum kendimi. Çünkü film kurmaca olmak için kabul edilebilir fakat gerçek olmak için fazla tuhaf bir filmdi. Aldım elime yeni defterimi, gördükçe not almaya başladım. Gördüklerim gözüme battıkça battı, adeta bir kıymık gibi yürüdü beynime kadar gitti, böyle bir yazıya dönüştü.
(CİMER'E YAZI) 27.03.2017 tarihli, 1700412339 sayılı kayıt ile yapmış olduğum şikayette; Ankara'nın Polatlı İlçesi'nde bulunan Sakarya Zafer Anıtı'nın korumasız ve sahipsiz bırakıldığını, Sakarya Meydan Muharebesi'nin birebir yaşandığı tepelerden birisi olan Kartaltepe Anıtı'nda sahipsizlik ve kontrolsüzlük sebebiyle sağa sola saçılmış rakı, bira şişelerinin olduğunu, millî vicdandan ve...
"Bütün varlığını dünyaya ilan etmeden yaşamanın seni sınırlayacağını düşünüyorsun, biliyorum. Yalnızca insanlara gösterilebilir şeyler yaşamaya çalışıyorsun artık; kendin için değil başkaları için yaşıyorsun tecrübelerini. Yalnız olmaktan korktuğunu biliyorum. Ama bu acınacak hâlimizi değiştirmiyor: Sonuçta hep yalnızız; ve daha önemlisi, asla yalnız değiliz." Bu paragraf, Dost A.Ş.'nin ...
Herşeyden önce bir merhaba demek istiyorum, öyle ki uzun zamandır yazmıyor hatta siyaset koşturmacasından okumuyordum da ...
24 Haziran sonrası okumaya verdim kendimi, yazmak için bir fırsat kolluyordum ki Oğuzhan Saygılı hocam Ahmet Turan Tiryaki beğin 'Güvercinköy' adlı kitabını değerlendirme yazısı karşılığında hediye edince işte dedim yazmak için bir fırsat. Bu fırsattan laf açılmışken Oğuzhan hoca ve arkadaşları TÜRKAV GAZİANTEP adına Facebook üzerinden her hafta kitap bağışı yapıyor. İyi bir istatistik ve özenle yaptıkları bu muazzam işi takip etmenizi öneririm... https://www.facebook.com/GaziantepTURKAV/posts/2274333456129537
...
Güvercinköy'ü okurken her hikaye de hikayenin kendisi oluyordum. Regrette Rien'ı okurken Paris'te içilen çayın ortağı, şarkının hikayesinin dertdaşı oldum.
...
Cemil beyin, Saide hanıma:
"Saide,sana biraz tanbur çalayım mı ? "
Kimse kıpırdamasın! Sürüler içinde sürmeli koyun / Şafaklar atıyor sevdiğim soyun / Son kadehte yaptın bana bir oyun, diyor Hacı Emmim. Ben yazana kadar bozlak akıyor tabii. Arkasından "Yorma Beni Dünya" çıkacak. İntrodan anladım. Radyoyu radyodan dinlemenin güzellikleri… Tıpkı sevgiyi sevgiliden beklemek gibi bir şey. Ama dünya dinlemez bizi. El aleme rezil de eder, aşk atına süvar ola...
Filmin Hikâyesi ve Kahramanın Yolculuğunun Mitolojik Yapıya Göre Çözümlemesi Bu makale, Boğaziçi Üniversitesi'nde Sayın Salih Mehmet İnan'ın verdiği "Mythic Structure and Storytelling in Cinema (FA 48J)" adlı ders için Hakan Dumlu tarafından yazılmıştır.Hikâye 1300'lü yılların Anadolu'sunda geçmektedir. Siyasî bir belirsizliğin ve çalkantıların hüküm sürdüğü Bilad-ı Rum, aynı zaman...
Telif Hakkı
© Hakan Dumlu
"Yaylasından inmişler...
Üç kız bir ana
Çıkmışlar dama
Ağlarlar yana yana"
Bugün, daha önce birkaç yorumunu dinlediğim harika bir Kars türküsünün, Üç Kız Bir Ana'nın bütün yorumlarını dinleyeyim dedim. Yazımın sonunda paylaştığım ifaya denk gelmek bugün hisseme düşen büyük fakat çok büyük bir nasip oldu.
Ayrıntılarına [1]'den ulaşabileceğiniz bu türkü, 1940'larda Kars'ın Sarıkamış İlçesi'inin Iğdır köyünde (bu köy bugün Selim ilçesine bağlı olup Iğdır iliyle alakası yoktur) yaşayan bir adam ve onun eşi ve üç kızının yaşadığı acı bir hadiseyi anlatıyormuş. Yayla vakti geldiğinde hasta olduğu için yaylaya eşi ve kızlarını kendisinden mahrum gönderen adam, onlar yayladayken vefat etmiş. Eve gelip eşini ve babalarını ölmüş bulan kadın ve üç kızı ağlamaya, ağıt yakmaya başlamış. Bu acı olaya şahit olan halk ozanı Kurbani Kılıç da bu türküyü yakmış. Türk mitolojisine "Türkü Tanrısı" sıfatıyla girmeye hak kazanmış, medeniyet mimarlarımızdan rahmetli Muzaffer Sarısözen ise onu kendisinden derlemiş.
Daha önce çok defa dinlediğim türkü, hikayesini öğrendiğimde anlam kazandı. Hele hele onu yakanın oğlundan dinleyince!.. İşte bu, eseri adeta yeniden yarattı. Dinleyeceğiniz kaydın icracısı Kurbani Kılıç'ın oğlu Ali Feza Kılıç'tır. Kendisinin ilk kez bugün dinlediğim Davudi sesi, memleketin yaşayan en iyi sesi olabilir!