BU YAZININ MUHATABI İYİ PARTİLİLER DİR
Yahu yapmayın Allah aşkına. Çekinerek söylüyorum ama gene de söyleyeceğim; biraz ahlaklı olun lütfen. Alayınız Meral Hanım'ın etrafına atama delegeler iradesi ile "Atanarak" dizilmediniz mi. Yani hiç biriniz biz tabanın irade beyanının tecellisi ile oralara seçilmiş gelmiş değilsiniz.
Değişen bir usul yok. Aynı usulde daha önce atanmış birisi yeni bir tercih ile görevinden veya görevlerinden alınıp, yerlerine başkaları atanıyor. Peki öyleyse ne diye kazan kaldırılıyorsunuz; kendi bölgene ilişkin tasarruf hakkını kullanmanın sana ait olduğunu düşünüyorsun da ondan. Peki parti hayrına mı; elbette değil, gelecek kongre için arka bahçende ayrık otu yetişmesin diye. İşin gerçeği aynen bu değil de nedir.
Bak beyefendi; (Sözüm muhatabına) kendi bölgende tasarruf hakkına sahip olmak istiyorsan veya olduğuna inanıyorsan; Meral Hanım nezdinde imtiyazlı olduğuna güvenmeyeceksin. Anladığım o ki; Meral Hanım ilkesel olarak karar almış, birilerine tanıdığı bütün imtiyazları sıfırlamış durumda. Dolayısıyla, sen ilk önce bölgene gidip, Meral Hanım'ın; parti üst yönetimine artık bundan böyle tabandan gelen irade ile şekil verileceği kararı doğrultusunda sınırsız üye kaydı kampanyasına katıl. Eğer bölgende arka bahçe oluşturmak istiyorsan, seni yukarılara taşıyacak üyeleri kayıt ettirir. O üyelerin iradesi ile seçilen delegelere kendini teslim et. Gün geldiğinde eğer takdir görmüşsen, o delegeler seni alır Meral Hanım'ın baş ucuna oturttular.
Diğer bir husus ise; partinin uğradığı kumpas ve kalleşlikler karşısında çok zekice bir strateji yürüten Meral Hanım; partiye doğrudan zarar verdiğine kani olduğu insanlara bile tahammül ederek sabırla stratejisini bozmadı. Parti kuruldu ama emekleme döneminde çok korumacı oldu. Bir çok insanı eksikliklerine rağmen yanında tuttu, hatta devam da ediyor. Şimdi Meral Hanım şuna kani ki; emekleme bitti, bebek ayağa kalktı, yürümeye devam ediyor. Artık çocuğun öz güveni oluşmuş, kendi başına yürüyebileceğini düşünüyor. İşte tam bu noktada artık doğrudan anne duygusu ile korumacılığını bırakıp, çocuğu hane halkına emanet etmek istiyor.
Emaneti teslim alacak olanlar kim; hukuki zorunluluk gereği her mahallede delege seçimini zorunlu kılacak asgari üye sayısı ile şekillenecek İlçe delegeleri; onların belirleyeceği il delegeleri; onların belirleyeceği Büyük Kurultay delegeleri dir.
En çok eleştirilen, Meral Hanım'ın fetöcü olduğu algısını yaratıp, sonra yaymaya çalışan alçakların yaratmış oldukları algı tuzağına düşerek fikir beyan eden benim de İYİ PARTİ'ye geldiğinde eleştirdiğim Koray Aydın Bey bile anlıyorum ki; Meral Hanım tarafından sadece kendisi değil, etrafındaki ilk halkada olanların hepsinin imtiyazlarının sıfırladığını fark ederek artık il il teşkilatları dolaşıp, bu sefer kendisi hakkındaki negatif algıyı sıfırlama ve itibar kazanma stratejisini yürütme zorunluluğunu hissetti.
Yani demem o ki; Meral Hanım artık çevresindeki ilk halkanın şekillenmesini tamamen ve tamamen taban iradesine bırakmıştır. Şimdi vuku bulan bir takım "İstemezük" çıkışlarının temelinde yatan; Meral Hanım'ın ifade etmeye çalıştığım stratejisi ile "İmtiyazlı olma" durumunu kaybedip, çalışma zorunluluğunun fark edilmiş olmasıdır.
Şuna inanıyorum ki; Meral Hanım özellikle bugünlerde ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu seviyeli bir siyaset dili, üslubu eşliğinde aklı ve zekası ile belirlediği bir stratejiyi özenle yürütüyor. Çok Cesaretli ve yürekli buluyorum.
Lütfen; başlatmış olduğumuz cesurlar hareketine mensup ilklerden çok sayıda darılan, küsenler olduğunu biliyorum. Gelin partiyi, gönlümüzden geçen bir yapının oluşması sürecine sokmuş olan Meral Hanım'a bu desteğimizi esirgemeyelim. İnanın ki bu süreç o kopmalara ve küsmelere neden olan unsurların parti üzerindeki tasarruflarını ortadan kaldıracaktır. Eğer bu hareketin başlamasının vebalini taşıyorsak; gelinen bu aşamada Meral Hanım'ı "İmtiyazlı halka" nın tasallutundan kurtarmamız lazım, bunun için de arkasında dimdik durmamız gerekiyor.
Demokrasiyi ilk önce kendi nefsimizde içselleştirmemeliyiz ki; sonra başkalarından demokrasi gereği demokratik haklar talep edebilelim.Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Yusuf Halacoğlu ve Ermeni Meselesi
Türk Tarih Kumu(TTK) eski başkanı Yusuf Halacoğlu kendi başkanlığı döneminde özellikle 1915 Ermeni meselesine ilişkin müthiş bir mesai harcadığını yapmış olduğu özel bir sohbette dinlemiştim.
Kendi dönemine kadar söz konusu "Ermeni meselesi"ne dair Türk devletinin argümanlarını güçlü delillerle destekleyecek belgeleri; bizatihi öncelik Rus ve ABD arşivleri olmak üzere Avrupa devletleri arşivlerine bazen para ile bazen bilimsel çalışma, bazen de kişisel dostluklarını devreye sokarak, bir de Devlet Bahçeli'nin sağladığı özel ödenek ile aylarca çalışma yürütmüş. Hatta kendi cebinden harcadığı cüzi paralarla çok önemli belgeler toplamış.
Bu özveri ve gayret; inanmış ve adanmışlıkla dünyanın çeşitli arşivlerinden topladığı belgeleri yine ABD'den satın aldığı özel arşivleme programları ile devletimiz arşivine kazandırmış.
Özelikle 1915 yılı Ermeni tehciri üzerine toplanan güçlü belgeler ile "Ermeni Diasporası"na adeta "İstediğiniz yerde, istediğiniz masa etrafında, istediğiniz adamlarınız ile ne kadar belgeniz varsa getirin karşılıklı tartışalım" denilerek; ilk defa bu vefakar, cefakar Türk milliyetçisi bilim adamı sayesinde devletimiz özgüven dolu şekilde kendini savunup, ifade edebilmiştir.
Nitekim böyle bir teklife olumlu cevap vermeye yüreği yetmeyen veya kendilerince güçlü belgeleri olmayan Ermeni Diasporası "Sözde Ermeni soykırımı" palavrasını bugün de olduğu gibi çeşitli devletlerin parlamentolarına taşıyarak, oralarda Türkiye aleyhine karalar aldırma yoluna gittiler. Bu alınan kararlar elbette hukuki değil, siyasi olup hukuki bir yaptırımı da yoktur. Yaptırım olması için soykırım yapıldığına dair uluslararası bir mahkeme kararının olması lazım.
Esas söylemek istediğime gelince. İşte topladığı güçlü belgelerle Ermenilerin uluslararası hukuki yollarla elde etmek istediği sonuca gitmesine mani olan Türk milliyetçisi TTK eski başkanı Yusuf Halacoğlu; sahip olduğu bilgi, birikim ve tecrübesi ile atıl vaziyette siyasetin cezalandırdığı bir bilim adamını olarak kendisinden hala faydalanılmamaktadır.
Bir çok fuzuli adamın egolarını tatmin ve kendi siyasi partilerine karşı herhangi bir "Yaramazlık" yapmasınlar diye devletin danışma kurullarında istihdam edilirlerken; Yusuf Halacoğlu'nun istihdam edilmemesi içimi sızlatıyor.
Özgür Düşünen Türk milliyetçileri ve Milli Sol'un işbirliği
Özgür düşünen demokrat Türk Türk milliyetçisi olarak tespitim o ki; sağ zihniyetin Atatürk'ün hedeflerine ulaşılması konusunda büyük engellemeleri olduğu gibi biz Türk milliyetçileri olarak milli sol ile kavgayı değil işbirliğini tercih etmiş olsaydık; Türkiye bugünkünden çok çok modern farklı bir ülke olurdu.
Siyaset üstü düşünerek; gerek milli sol gerekse özgür düşünen demokrat Türk milliyetçileri kendi iç dünyalarında yapmış oldukları muhasebe ve empati ile artık bir ortak çalışma sürecine girilmiştir. Bunun tetikleyicisi ise; özellikle ülkemizi bugünkü sıkıntılara taşıyan AKP iktidarı ve onun müsebbibi olduğu 15 Temmuz ihanet sürecidir. Yine bu siyasi işbirliği süreci için eylem, düşünce ve hoşgörüleri ile zemini müsait hale getiren Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener'in haklarını da teslim etmek lazım.
Bağdadi önce yaratıldı, sonra görev yaptırılıp şimdi de yok edildi.
ABD kendi projeleri için inşa ettiği terör örgütlerine önce lider belirliyor, sonra o lider önderliğinde terör örgütü ile ne yapmak istiyorsa onu yapıp, düşündüğü operasyonunu tamamladıktan sonra da o lideri cesedi bulunmayacak şekilde ortadan kaldırıyor. Taliban lideri Usame Bin Ladin örneğinde olduğu gibi.
Bundan sonra ki süreçte kanaatim o ki; ABD, PYD'yi benzer konuma getirip, görevlendirme yapacak ve bizim başımıza musallat edecektir. 30 km derinliğe çekilme planı PYD'yi koruma düşüncesinden başka bir şey değil. İşte bu nedenle operasyon durdurulmayıp, PYD'nin kökünün kurutulması düşüncesi ile devam edilmeliydi.
Kısa Kısa...
Her namaz kılan makbul insan değil, her ahlaklı insan makbul insandır.
Niçin bu yorumu yapma ihtiyacı duydum. TV'de tartışma programını izliyorum. AKP'li Tosun mu dur, boğa mı dır her neyse; CHP'lilerin namaz kılmadığı gibi bir algıyı pazarlama basitliğine, şirretliğine düşünce ilk aklıma geleni ifade etmek istedim.
...Ümitsizliğe gerek yok, çağımız nasıl olsa bizden yana. Hissettiğimiz sızılar mı; onlar ana karnındaki bir çocuğun "Ben hala yaşıyorum" diyen tekmeleridir. Doğum yakın....
Ne mutlu Türküm diyebilen herkesin Cumhuriyet bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum....
Cümle alem de sanacak ki; Türk milliyetçiliğine inanmış ve adanmış yetişmiş, yaşayan tek gazetecisi Metin Özkan. Oysa o artık siyasal İslamcılığa evrilmiş bir gazeteci.
Yanarım yanarım da; Türk milliyetçisi nice yetişmiş duayen gazetecilerin de varlığına dair; kendilerini öne çıkarma ve ifade etme imkanına ambargo konmasına yanarım.
..."Bizde siyasal güç, sizde de kadro" deyip iş birliği yaparak bu ülkeye en büyük ihaneti yapanları not almayan tarih de, vicdanlar da utansın....Bırakın tıraşı, karşılık verin. Sizin bizim gibi canınız acısa, asabınız bozulsa; anında 13 Kasım görüşmesini iptal ederdiniz.
Edemezsiniz; zira sırtınızda ayıplarınızla dolu öyle bir küfeniz var ki; yere bıraksanız pislik akacak.
...Üç büyük şehirde iktidar kaybetti ama öyle bir değişim oldu ki; sanki cumhuriyet yeniden ilan edildi. Coşku, heyecan ve yarınlara dair umut.
Evet, bu ne demek oluyor; kaybedilmiş cumhuriyet değer ve kazanımlarına susamışlığın bir anlamda yarattığı hararetin dışa vurumudur.
Ha gayret, az kaldı. Sıraya geçin, kabınıza hararet doldurun; çünkü kana kana demokrasi içeceğiz.
Mehmet Soral
soralmehmet{a}gmail.com
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.