KRİZ POLİTİKASI DEVAMLI İSE ÇIKMAZ SOKAK
Etrafımız kan gölü.
Yıllardır böyle.
Bunlara yenileri ekleniyor.
Dikkat edilecek husus şudur:
Biz her şey olduktan sonra farkediyor ve müdahale etmeye çalışıyor gibiyiz.
Gibi değil, öyle.
Bazıları da doğrudan doğruya bizim hatalarımızdan çıkıyor veya bizim yanlışlarımızla büyüyor.
Suriye tam olarak öyledir.
Pkk-Pyd meselesi öyledir.
Suriye'nin bu halde oluşunda bizim hatalarımız muhtemelen, en azından bir Amerika kadar değilse de Batı kadardır.
Bir bir saymayayım, sonucu söyleyeyim.
Çözüm süreci denen illet olmasa bugün Suriye de, Türkiye içindeki durumumuz da farklı olurdu.
Pkk ve bölücülük o sırada alan kazandı.
Türkiye Aynel-Arab (Kobani) meselesi yeniden gündeme geldiği günlerde olsun bunu konuşmalıdır.
Hatırlayın, 29 Ekim gibi bir tarih seçilmişti.
Utanç manzaralarının en fenalarından biriydi.
Habur gibi, Diyarbakır mitinginde yaşanan rezillikler gibi.
Hatırlayın, hükumetimiz peşmergeye kapıları açtı, lahmacunlarını yiyerek, silahlarını zafer işaretleriyle havada sallayarak Suriye'ye geçtiler ve İşid'i kovup yerleştiler.
Pkk devletinin temeli o gün atıldı.
Bunu yapanlar kimlerdi?
O sırada Pkk ile çatışan Hizbullah neyin nesiydi?
Öncesinde sonrasında ölen 53 kişi nasıl ve niye öldü?
Konuşacaksak bu utanç manzaralarını konuşalım.
Dolmabahçe Sarayı'nda edilen pazarlıkları bilelim, konuşalım.
Açıklanan 14 maddelik deklarasyonu imzalayanlar çağrılsın.
Konuşulsun, suçlanacaklar varsa suçlansın.
Görülmemiş hesaplar görülecekse böyle görülsün.
Bakın, bunu yapacaksak şimdi yapalım.
Aksi halde hesap gittikçe kabarır.
Türk Devleti hesap görmeyi ihmal etmez, unutmuş görünürse de unutmaz.
Eninde sonunda hesap verilir.
Bu durum değişti sananlar aldanırlar.
Gecikse de devlete karşı yapılanlar için gereken yapılır.
Geciken hesap hepimizi yormakla kalmaz, bir çok şeyi bozar.
Hatırlayın, Çözüm Süreci sırasında askerin 283 müracaatı vardı.
Pkk şehirleri işgal ederken yaşanan o utanç manzaralarını hatırlayın.
Askerlerimizin hakaretler ve saldırılarla bir caddeden yürüyüşü gözümün önündedir.
O manzarayı yaşatanlar kimlerse, hesap verecekler onlardır.
Pkk bomba yerleştirirken askere müdahale etmeyin diyenlerdir.
Şehirlerimizi Pkk'ya işgal ettiren hendek ve çukur kazdıranlardır.
753 şehide mal olan o dönemin hesabı görülecekse Demirtaş'ın sokağa çıkın talimatı ile bunlar beraber düşünülmelidir.
Türkiye bunları ne kadar erken konuşur ve hallederse binbir yıkımın etkisinden kurtuluş o kadar az külfetle olur.
Tarih bilenler ne demek istediğimi gayet iyi anlarlar.
Biriken sıkıntılara, biriken dış sıkıntıların eklenmesi ayrı bir felakettir.
Dünya üstümüze gelirken bir olalım demek doğrudur.
Yalnız niye bu hale geldiğimizi anlamadan bu da yanlış sonuçlara götürür.
Birilerinin siyasi istikbali memleket derdi değildir.
Bunu bileceğiz.
Kimsenin ismi veya partisi etrafında birleşmek de memleket işi değildir.
Bunu da bileceğiz.
Birlik olacağız ama meselelerimizde.
Birlik olacağız ama kişilerin şahsi ikballeri için değil.
Birilerinin bozduğunu düzeltmek memleket meselesidir, doğru.
Birilerinin devamlı bozduğunu görmek de memleket meselesidir, bu da bizim için öncelikli doğrudur.
Çünkü -affedersiniz- hep buradan kazık yiyoruz.
Onu görmezsek devamlı problem çıkar ve biz aldanırız.
Kriz çıkararak ayakta kalmak bir stratejidir.
Ama, içerde- dışarda sürdürülemez bir politikadır.
Çıkmaz sokağa saplanır kalırsınız.
Gayet açık söyledim.
Hadi Necip Fazıl diliyle söyleyeyim: "Bu cadde çıkmaz sokak!
Yönetenleri ikaz edeceğimiz en önemli husus budur.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.