Türk tarihinde yerleşik hayata geçen ilk Türk boyu Uygurlar'dır. İlk defa göçebe hayat tarzından yerleşik hayata geçerek tarım ve ticaretle uğraşan, Türk tarihinde ilk defa şehir ve kasabalar kurarak, ilk Türk mimari eserlerini meydana getirdiler. Türklerde ilk şehir kültürünü başlattılar.
Madem bu kadar akıllısın, niçin hep aldanırsın?
Onlar… köpekleriyle birlikte yatarlar! Onlar… Fatiha okumayı bile bilmezler! Onlar… oyuna geldi, biz gelmedik! Oyunu boz liderimiz! Muhalifler hem FETÖcü, hem CIA'cı hem de SAVAK'cıdır; biraz da MOSSAD'cıdır! Madem muhaliftir, ya biri ya diğeri ya da birkaçıdır.
Saldırmadan önce, kendi fikrinizi söyleyin ki saldırınız bir zemine otursun. Nedir sizin fikriniz? Programınız nedir? Köpekleri odadan çıkarmak mı? Herkesi Fatiha tilavetiyle imtihan edip bilmeyenlere cebren ezberletmek mi?
Rahmetli babam ve arkadaşları, 1920'lerde, dokuz-on yaşlarındayken İkiçeşmelik'te, yani Müslüman İzmir'de, gerdikleri bir iple sokağı kapatıp geçmek isteyen çocuklardan Fatiha okumasını ister, okuyanları geçirir, okuyamayanları kovalarlarmış. Bundan yaklaşık bir asır sonra ülkemde entelektüel birikimin babamın dokuz yaşındaki fikir seviyesine gelmesinden mutluyum.
"Bu son referandum savaşında küreselci vesayet odakları, MHP'ye de oyun oynamak isteyeceklerdir. Meral Akşener üzerinden bir deneme yapıldı ama 15 Temmuz o defteri dürdü büktü attı" Yahu kimsin sen? Daha düne kadar zaman müsveddesinin yazarı değil miydin?Yani hani şu kpss soruları çalanların temsilcisi. Yani Amerika'daki emekli vaizin buradaki sesi. Sana ne MHP? Sen git oyun oynadığın çö...
Reyhaneh Jabbari 19 yaşındaydı. Tahran'da yaşıyor, üniversitede bilgisayar bölümünde okuyordu. Doktor muayenehanesi sandığı bir daireye iş başvurusunda bulunmak için gittiğinde ona tuzak kuran istihbarat servisinin elemanı 47 yaşındaki Morteza Abdolali Sarbandi'nin tecavüzüne uğramamak için kendini müdafaa etti ve Sarbandi'yi omuzundan bıçaklayarak kaçmayı başardı. Daireden dışarı koşark...
Politik düşünse idik; Politika düşünür, politik yazar, politik tavır sergiler, politik yaklaşım öngörür, politik manevra yolu açar, politik söylem ezberler, politik gündem takip eder, politik çevre edinir, politik adımlar atar, politik medyatiklik kazanır, politik yemeğe gider, politik nefes alır, politik yıldızımızı patlatır sonra da politika bataklığına batıp politik bir foseptikte rögar kapağından dünyaya bakardık.
Yani diyorum ki: Derdimiz politikada yer almak olsaydı, sisteme uyar sistemin adamı olurduk. Sistemde de sağlam bir yer işgal ederdik...
En sonunda gırgır adlı çirkef dergiye de kapak yaptınız ya koskoca bir hareketi. Mutlu musunuz? Yazıklar olsun size sizin gibi kripto milliyetçi görünümlü zevat. Başınız göğe erdi mi bir ölçün? Ne duruma düşürdünüz ülkücü hareketi? Sevinçten uçuyor musunuz? Bir gün başka ertesi gün başka. Pazartesi başka salı başkasınız.Genel baskan birşey der yardımcısı başka bir şey. B...
Bir sistem tıkanıklığı lafı aldı başını gidiyor. Mademki sistem tıkandı buyurun açın sistemin önünü. Meclis ne işe yarıyor muhteremler? Bakkal emminin manav teyzenin bu işte bir suçu günahı yok. Sistem dediğiniz şey ne?Parlamenter sistem mi? Neresi tıkandı biliyorsanız buyurun meydan sizin. Adı muhalefet olan iki parti var. (Üçüncüsü pkk sever ondan bir cacık olmaz.) Laf ebeliği yapmak i...
"Eğer memlekette aydınlar varsa onlara halk ağzıyla hitap etmek, bir nev'i hakaret olur ve hiçbir aydın bu basitliği hoş göremez. Memlekette aydın bir zümre yoksa o zaman kime hitap edeceksiniz? Türkiye'deki entelektüel seviyenin nerelerde olduğunu biz de pekâlâ biliyoruz ama biz bu seviyenin hep aynı kalmasının felâket olacağını da biliyoruz. Bütün mesele, onları bu seviye içinde hiç düşünme zahmeti vermeden tatmin etmekse; her şeyin formülünü peşinen veren bir doktrin hazırlayabiliriz; bu bizim için daha kolay bir iş olur. Onlara karşı aynı seviyede veya seviyesizlikte bir başka sistem koymak zor değil; yeter ki insan kendi dışındaki gerçeklere gözlerini ve kulaklarını kapayacak kadar kör, sağır ve vurdumduymaz olsun.Söylediklerimizi anlayan aydınlar varsa bir hizmet yapmış olacağız; eğer böyle bir zümre yoksa yahut yetiştirme imkânı da bulunmuyorsa, Türkiye'ye şimdiden elveda diyelim ve kurtuluş ümidi ile kendimizi aldatmayalım."
Erol GÜNGÖR – Sosyal Meseleler ve Aydınlar
GİRİŞ:
Sanayi İnkılabı öncesinde dünyanın aslında tek bir dünya olmadığı kabulünden bahsedebiliriz. Doğu ve batı medeniyetleri ayrı birer dünyayı tasvir ediyor hatta medeniyetler kendi içlerinde bile dünyacıklara bölünebiliyorlardı. Sanayi İnkılabı ile birlikte bu çoğulcu tavır günümüze kadar tekilleşme süreci yaşamıştır ve elbette bu tekleşmenin başlangıç noktası batı olarak kabul edilebilir. Bu noktada çağdaşlaşma ele alındığında kavramın yeni olarak nitelendirilebilecek ölçüde yakın tarihte ortaya atılmış olması sebebi ile zaman (geçmiş-gelecek kargaşası) açısından bir takım kafa karışıklıklarına neden olmaksızın değerlendirme yapmak önemlidir. İşte Durmuş Hocaoğlu bu özene vurgu yaparak "çağdaşlık, esas itibariyle bir "potansiyel" kavramı ışığı altında bir anlam kazanmaktadır. Çağdaşlaşmak ise alt potansiyelde bulunanın üst potansiyelde bulunanın potansiyeline yükselmesi demektir. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bir husus, çağdaşlaşmak ile kastedilen şeyin düşük potansiyelde bulunanın yüksek potansiyelde bulunan ile potansiyel eşitlemesi, dengelenmesi demek fakat aynîleşmesi, özdeş hâle gelmesi demek değildir." Demektedir [1]. Bu minvalle yazımızın içeriğini, çağdaşlaşmadan entelektüalizme ve nihayet oradan aydınlanmaya giden süreçte Durmuş Hocaoğlu'nun bulunduğu yer ve bu konular üzerine neler düşündüğünün incelemesi oluşturacaktır.
Şahsî çıkar yerine ahlâkı, güven ve saygıyı tercih etmek, uzun vadede toplumları kalkındırıyor. Ancak bu bağlantıyı tek insanın öngörebilmesi mümkün değil.
Uzun vadede cemiyet kazanacak diye kısa vadede kişisel çıkarı ertelemek kendiliğinden gelişecek bir davranış mı?
Bir zamanların popüler kitabı "Duygusal Zekâ"da Daniel Goleman, kişisel hazzın ertelenmesini anlatır. Dört yaşında çocuklar birer birer deney odasına alınmakta, her birinin önüne bir şekerleme (marshmallow) bırakılmakta ve psikolog, "Ben dönene kadar bunu yemezsen sana daha bir avuç veriririm" deyip odayı terketmekte. Bazı çocuklar psikolog çıkar çıkmaz şekerlemeyi mideye indiriyor. Bir kısmı ise büyük eziyet çekse de ilerde gelecek bir avuç şeker için sabrediyor. Sabra yardımcı olacak davranışları gözlenmiş: Şekere değil de tavana, duvarlara bakmak. Kalkıp stres atmak için tepinmek. Deneye katılan çocuklar 14 yıl sonra bulunup incelenmiş. Hazzı erteleyenlerin tahsilde hayatında, hemen yiyenlere kıyasla fark attığı görülmüş.