DİSTOPİK BİR KURGU - Dünyâ Savaşı'na Girmeseydik Ne Olurdu?
Mâlum iki gün evvel 1. Dünyâ Savaşı'nın "resmen" sona erişinin 100. yılıydı ve bu savaşın en önemli aktörlerinden biri de bizdik. En çok konuşulan konulardan biri, savaşa girmeseydik ne olurdu sorusudur. Elbette târihçilik açısından yaşanmamış şeyler üzerinden hareket edilemez. Ancak kurgu yapılabilir. Ama başarılı ve gerçekçi bir kurgu için de çok iyi bir târih bilgisi gerekir. Halil İnalcık Hoca, iyi bir târihçinin, iyi bir edebiyâtçı olması gerektiğini söyler. Belki de, ileride, aynı zamanda bir edebiyâtçı olarak, bu kurguyu daha da genişletip bir romana bile dönüştürebilirim. Hayât... Neyse, tekrar kurgumuza dönelim...
Bana göre bölgemizin şekli şöyle olurdu:
Öncelikle kesin olarak bildiğimiz gizli anlaşmalar var. Farklı farklı târihlerde yapılan Anadolu'yu paylaşma planları. Buna göre İstanbul ve çevresi ile bütün Karadeniz kıyıları ve Doğu Anadolu, Rusya'nın oluyor; Batı Anadolu, İç Batı Anadolu ve Antalya çevresi, İtalya'nın oluyor; Sivas'a kadar Anadolu ile Sûriye bölgesi, Fransa'nın oluyor; Irak, Filistin ve Arabistan bölgesi de İngiltere'nin. Bunların içerisinde ikisi kesinlikle kalıcı değil. İngiltere ve Fransa... İtalya ise kalıcı olmak istese de, bunu başarması zor olan bir ülke. Neden? Çünkü hem diğerlerine göre zayıf, hem de yükselmekte olan faşizm gibi bir handikapı var. Dolayısıyla kesin olarak kalıcı olacağını bildiğimiz tek ülke, Rusya. Üstelik İstanbul'u başkent yapmayı düşünecek kadar.
Şimdi düşünelim, İngiliz-Fransız birleşik donanması, Çanakkale Boğazı'nın önüne geldi; savaşta değiliz ve Rusya yardım istiyor. Mâlum çarlık karşıtı hareketler sıkıntı yaratıyor. Dolayısıyla Îtilâf donanması, Boğazlardan geçmek zorunda. Böyle devâsâ bir donanmanın İstanbul Boğazı'ndan geçerken, İstanbul'a dokunmayacağının garantisi var mı? Üstelik çok zayıf bir ordusu var, en son Balkan cüceleri karşısında dağılmış bir Osmanlı'ya niye dokunmasın? Kaldı ki, İstanbul'da demiryolu olduğu için Avusturya-Macaristan'ı böylece sıkıştırabilecekler de...
Bu arada Ortadoğu petrollerinin, başta İngiltere olmak üzere, farkına varılmış. Yâni Îtilâf donanmasının, uçaklarının (savaş boyunca toplamda bine yakın uçak üretmişlerdi), tanklarının yakıt kaynağı benzin sonuçta. Dolayısıyla çok zayıf bir ordusu olan, en son Balkan cüceleri karşısında dağılmış bir Osmanlı'nın elinden buraları almayı neden istemesinler?
Îtilâf devletleri, İtalya'yı yanlarına çektikten sonra savaşın Hazîran 1915 gibi biteceğini düşünüyorlardı. Bizim girmemizle, üç yıldan fazla uzamış oldu. Neyse... Savaşa girmememiz üzerine bir kurgu olduğu için Hazîran 1915 gibi savaşın bittiğini düşünelim. Savaş biter bitmez, Ermenîler, Doğu Anadolu'da büyük bir ayaklanma başlatacaktı. İstanbul, zâten işgâl altında olacağı için hareket etmeleri çok daha kolay olacaktı. Önce Ruslar, Doğu Anadolu'yu işgâl edecek; ardından İngilizler, Kuveyt'teki birliklerini takviye ederek, Irak'ı işgâl edecek; Fransızlar da Lübnân ve Sûriye'deki Marûnîlerin yaşadıklarını bahâne edip, bu bölgeleri işgâl edecekti. İtalya ise eski Roma haklarını öne sürüp, İzmir'e çıkacaktı...
Nihâî olarak ise Fransızlar Torosları doğal sınır yapacak ve buranın güneyini kukla bir Arab Devleti'ne devredecek (Adana, İçel, Maraş dâhil); İngilizlerin bölgeleri ise muhtemelen şimdiki gibi olacaktı. İtalya'da faşizmin yükselişi ve sonradan 2. Dünyâ Savaşı'na girmelerini göz önüne alırsak, ellerindeki bütün Anadolu topraklarından (On iki ada dâhil), Rusya lehine çekilmek zorunda kalacaktı. Tabiî, Rusya'da Sovyet devrimi olmadığı için 2. Dünyâ Savaşı'nda yenebilirler miydi bilmiyorum ama yine yendikleri bir kurgu üzerinden hareket etmeyi tercih ediyorum.
Bu arada İstanbul, Karadeniz ve Doğu Anadolu'da tam hâkimiyet kuran Rusya, doğal olarak Slav kardeşleri Bulgaristan ve Sırbistan ile birleşecekti. Gönüllü bir birleşme olmazsa, Pan Slav isteklerden ötürü, işgâl ederek birleşecekti. Bu arada İstanbul'u başkent yapacaklar, Yunanistan ile daha da yakınlaşacaklar ve bir Pan Ortodoks yapı oluşacaktı. Rusya merkezli, İstanbul'un başkent olduğu bu Pan Ortodoks yapının ise güney sınırları Toroslardan geçecekti.
* * *
Elbette, bu yazdıklarım Osmanlı'nın 1. Dünyâ Savaşı'na girmemesi üzerine bir kurgudur. Kesin olarak böyle olur muydu bilinemez ama bence yüksek ihtimâl böyle olurdu. Çünkü avcı olmak istemezsen, av olursun.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.