YUNANİSTAN'IN İSTANBUL'U İŞGÂL GİRİŞİMİ
30 Temmuz târihinde Müttefik devletler, aralarında toplanıp Yunanistan'a karşı neler yapacaklarını konuştular. Fransa, sertlikle karşılık verilmesini isterken; İtalya, Yunan harekâtının beklenilmesini istiyordu. İngiltere ise yumuşak bir tavırla durdurabileceklerini düşünüyordu. 31 Temmuz târihine gelindiğinde Yunanistan, resmî olarak Îtilâf Devletlerine başvurdu ve İstanbul'un işgâli için izin istedi.
İstiklâl Savaşı'nın sonucunu etkilemesi açısından, maâlesef kaynaklarımızda yer almayan, çok önemli bir olay var. Yunanistan'ın İstanbul'u işgâl isteği ve girişimi…
1922 yılının Temmuz ayı, Anadolu'daki bütün kesimler için oldukça hareketli geçmiştir. Bir yanda Anadolu'da Tekâlif-i Millîye emirleri gereğince toplanan malzemeler, bir yanda doğu ve güney cephelerinden batıya kaydırılan birlikler… Öte yanda da İngiliz Lloyd George tarafından "deli" olarak tanımlanan Hatzianestis'in Yunan Orduları Başkomutanlığı'na getirilmesi, İzmir'de bağımsız "İonya Devleti"nin ilânı[1], Karadeniz'deki Yunan savaş gemilerinin Samsun'u bombalaması[2] ve Anadolu'daki Yunan birliklerinin bir kısmının Trakya'ya taşınması…
Yunanistan kamuoyu ve ordusunda Sakarya Savaşı'ndan sonra Îtilâf devletlerine karşı bir güvensizlik oluşmaya başlamıştı. Bu açıdan oldubitti yoluyla sonuç almak ve Îtilâf devletlerine bunları kabûl ettirmek istiyorlardı. Çünkü Sakarya Savaşı bittikten sonra Fransızların TBMM ile 20 Ekim 1921 târihinde imzâladıkları, Ankara Îtilâfnâmesi, İtalyanların sessiz sedâsız Antalya ve çevresini boşaltması ve İngilizlerin Yunanlara verdiği desteğin git gide maddî destekten, sözlü desteğe kayması gibi sebebler, Yunanların Anadolu'da batağa çekildikleri düşüncesine yol açmıştı. Bunun içinde hem İzmir'de, Yunanistan'a bağlı bir devlet kurmak, hem de İstanbul'u işgâl etmeye karar vermişlerdi. Yunan düşüncesi, bunlara sözlü tepkinin ötesinde tepki verilmeyeceği ve öyle ya da böyle kabullenileceği yönündeydi. Bu konuda Yunan prensi Andrew'in General Metaxas'a yazdığı şu satırlar, Yunanistan'ın o dönem içerisinde bulunduğu sosyo-psikolojik yapıyı göstermektedir[3]:
"Anadolu kâbusundan bizi kurtaracak bir şey hemen yapılmak zorunda. Ne olduğunu bilmiyorum; ancak blöf yapmaktan vazgeçmeli ve gerçekle yüzleşmeliyiz."
İşte, Yunanistan'a hâkim olan bu düşünce buydu. Bu yüzden İzmir'de İonya devleti kurmaya kalkarken, bir yanda da Trakya'ya asker yığıp, İstanbul'u işgâl etmeye karar verdiler. Daha doğrusu bu karârı, başkomutan olarak atanan Georgios Hatzianestis vermişti.
İşgâlin başladığı tarihten beri İstanbul'da bir Yunan işgâli ya da harekâtı olacağı düşünülür, sık sık dedikodusu yapılırdı. Temmuz ayının ikinci yarısında Hatzianestis'in emriyle Trakya'da bulunan Yunan birlikleri, ileri harekâta başladı. Bu harekât, bir ânda bu dedikoduların gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceği düşüncesini doğurdu. Yunan hükûmeti, Hatzianestis'e böyle bir harekâtın Anadolu işgâlini sona erdirmeye gerektireceğini söylemiş, Hatzianestis ise buna gerek olmadığını, belli sayıda birliğin taşınmasının yeterli olacağını söylemişti. Bu arada İngiltere, Yunanistan'ın ilk hareketlerine rağmen bu plana inanmamış, Yunanistan'ın bunu yapabileceğini düşünmemiştir. Öyle ki, gelen istihbârat raporlarını bile inandırıcı bulmamışlardır. Sanırım, bir maşa olarak gördüğü Yunanistan'ın, müttefiklere karşı böyle bir harekette bulanacak cesaretinin olmadığını düşünmüş olmalılar. Bu arada Anadolu'daki iki Yunan tümeninin (üç piyâde alayı, iki tabur), Trakya'ya sevki de tamamlanmıştı. Ayrıca Dedeağaç'a da büyük miktarda petrol sevkiyâtı yapılmıştı[4].
27 Temmuz 1922'ye gelindiğinde Başkomutan Hatzianestis, karargâhını Tekirdağ'a taşıdı ve bunu bütün dünyâya bildirdi. Ertesi gün de Yunanistan, resmî olarak savaşın uzamasının sorumluluğun Yunanistan'a yüklenemeyeceği, böyle bir sorumluluğu kabûl etmeyecekleri ve savaşı bir ân evvel bitirmek için en etkili yöntemleri kullanacaklarını belirten bir bildiriyi ilân ettiler[5].
Böylece Yunanistan tavrını açıkça ortaya koyuyor, eğer istekleri kabûl edilmezse, zorla alacağını bildirmiş oluyordu. Bu konuda özellikle İngiltere'nin fazla öfkelenmeden, bu durumu kabulleneceklerini düşünüyorlardı[6]. Müttefiklerin işin renginin değişmeye başladığını anlamasından sonra 29 Temmuz'da İşgal Kuvvetleri Başkomutanı General Harrington'un Trakya turuna çıkması ve Yunan birliklerinin işgâl için hazırlandıklarını görmesi, büyük bir endişe kaynağı oldu[7].
30 Temmuz târihinde Müttefik devletler, aralarında toplanıp Yunanistan'a karşı neler yapacaklarını konuştular. Fransa, sertlikle karşılık verilmesini isterken; İtalya, Yunan harekâtının beklenilmesini istiyordu. İngiltere ise yumuşak bir tavırla durdurabileceklerini düşünüyordu[8]. 31 Temmuz târihine gelindiğinde Yunanistan, resmî olarak Îtilâf Devletlerine başvurdu ve İstanbul'un işgâli için izin istedi[9].
1 Ağustos târihinde ise Yunan uçakları, müttefik hatları üzerinde keşif uçuşları yaptılar ve birlikler, ilk defâ, oldukça yakın mesafeye geldiler. Aynı gün Îtilâf devletleri, resmî olarak Yunanistan'a nota verdiler ve herhangi bir Yunan harekâtına karşı zorla püskürtüleceklerini belirtip, bunun savaş sebebi olacağını ilettiler[10]. Ayrıca General Harrington, müttefik generalleriyle birlikte, başkomutanları olarak sorumlu oldukları bölgeye yönelik bir harekâta silâhla karşı koyacaklarını belirten bir basın bildirisi yayımlattı[11]. Bu arada İstanbul hükûmeti, 20 bin civârında asker toplayabileceklerini söyledi ve bunu Harrington'un emrine vermeyi önerdi[12].
Ancak bu durum, Yunan ısrârlarını durdurmadı. 2 Ağustos günü Yunan Dış İşleri Bakanlığı, İngiltere ve müttefiklerinin İstanbul'u işgâl etmelerine izin vermelerini bir kez daha istedi[13]. Ertesi gün de Atina'daki Îtilâf devletlerinin resmî temsilcilerine birer nota verip, İstanbul'un Yunanistan tarafından işgâlinin barış getireceğini, Türk direnişini yok edeceğini ve Anadolu'daki Yunan birliklerine büyük bir moral vereceğini bildirmişti[14].
4 Ağustos târihinde İngiltere başbakanı Lloyd George'un Âvam kamarasında yaptığı konuşma, bu konu açısından oldukça önemlidir[15]:
"Her iki taraf arasında adil davranmadığımızı kim, nerede söylemişti, unuttum. Adil olduğumuzdan emin değilim. Neler oldu? Burada, Türkiye ile Yunanistan arasında bir savaş var. Biz taraflardan birinin başkentini diğerine karşı savunmaktayız… Eğer biz orada olmasaydık, Yunanlıların bu başkenti birkaç saat içinde işgal edeceği ve bunun da bir karar vücuda getireceği hususuna tereddüt yok. Şimdi Yunanlıların karar verebilecekleri tek yön var; o da ülkenin neredeyse nüfuz edilemez iç kesimlerine doğru yüzlerce mil boyunca tek sıra yürümek. Bilmiyorum herhangi bir ordu Yunanlıların gittiği kadar uzaklara gider miydi? Bu, çok gözü pek ve çok tehlikeli bir askerî girişimdi… Hattâ Kemalist güçlerin Avrupa tarafından donatıldığına dair belki de mesnetsiz olan iddialar var. Başka şartlar altında Yunanlılara Anadolu kıyısını ambargo altına alma yetkisi verilirdi… Kemalistler barışı kabul etmeyecekler; çünkü kendilerine tatminkâr ateşkes şartları tanımayacağımızı söylüyorlar: fakat Yunanlılara da savaşa tüm güçleri ile devam etmeleri için izin vermiyoruz. Kemalistlerin, askerleri on-on iki yıldır silah altında, bir savaştan diğerine koşan ve kaynakları sınırsız olmayan bu küçük ülkeyi tüketeceklerini nihayet akıl edip vazgeçecekleri ümidiyle böylesi bir durumun sonsuza dek devam etmesine izin veremeyiz."
Lloyd George, Yunanistan yanlısı bu konuşmasıyla gerçeği göremediğini göstermiştir. Bu durumda Îtilâf devletlerinin neden Yunanistan'a izin vermediği sorulabilir. Bunun yanıtını kendi işgâlleri altında bulunan bir bölgenin, kukla olarak gördükleri bir devlet tarafından işgalinin îtibarlarına vereceği zararda aramak, sanırım yanlış olmaz. Yâni bizim işgâlimiz altında olan bir yeri, biz varken, kukla olarak kullandığımız bir devlet, bize rağmen nasıl işgâl edebilir düşüncesi…
Bu arada Yunanistan'ın bu adımını Türk orduları başkomutanı Gâzî Mustafâ Kemâl Paşa, çok iyi izlemiş ve Yunan ordularının hatlarında oluşan açığın kapatılamamasına üç hafta sonra Büyük Taârrûz'u başlatarak yanıt vermiştir. Bu da Yunan ordusundaki açıkları çok iyi gören, izleyen ve o noktalardan vuran Gâzî Mustafâ Kemâl Paşa'nın askerî dehâsının bir göstergesidir. Ancak maâlesef, bu olay, Türk kaynaklarında pek yer almamakta, ancak birkaç cümle ile geçiştirilmektedir.
21 Temmuz 2017
KUTLU ALTAY KOCAOVA
[1] Müderrisoğlu, Alptekin, "Batı Anadolu'da Kurulan Kısa Ömürlü Bir Devlet: İonya", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.9, s.27, ss.569-579, Temmuz-Kasım 1993, Ankara
[2] Satan, Ali (der.), İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1922, s.44, Tarihçi Kitabevi, 1. Baskı, Temmuz 2011, İstanbul
[3] Smith, Michael Llewellyn, Yunanistan'ın Anadolu Hayali 1919-1922, s. 285, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2017
[4] a.g.e., s.319
[5] Bozkurt, Abdurrahman, "Yunanistan'ın İstanbul'u İşgal Planı (1922)", Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, s.18, ss.142, y. 2010, İstanbul
[6] Satan, Ali (der.), İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1922, s.46, Tarihçi Kitabevi, 1. Baskı, Temmuz 2011, İstanbul
[7] Smith, Michael Llewellyn, Yunanistan'ın Anadolu Hayali 1919-1922, s. 320, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2017
[8] a.g.e., s.320
[9] Satan, Ali (der.), İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1922, s.47, Tarihçi Kitabevi, 1. Baskı, Temmuz 2011, İstanbul
[10] Smith, Michael Llewellyn, Yunanistan'ın Anadolu Hayali 1919-1922, s. 321, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2017
[11] Satan, Ali (der.), İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1922, s.47, Tarihçi Kitabevi, 1. Baskı, Temmuz 2011, İstanbul
[12] a.g.e., s.48
[13] Bozkurt, Abdurrahman, "Yunanistan'ın İstanbul'u İşgal Planı (1922)", Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, s.18, ss.144, y. 2010, İstanbul
[14] a.g.e., s.145
[15] Smith, Michael Llewellyn, Yunanistan'ın Anadolu Hayali 1919-1922, s. 324-325, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2017
Telif Hakkı
© KUTLU ALTAY KOCAOVA @ tahtaPod.com | Tüm hakları saklıdır.
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.