BİREYSEL AHLAKSIZLIK YÜZÜNDEN GÜNAHIN KAMULAŞTIRILMASI
"Batı'ya gittim Müslüman göremedim ama İslam'ı gördüm,
Muhammed Abduh
Doğu'ya geri döndüm, Müslümanları gördüm ama İslam göremedim."
Bu yazıyı yazayım mı yazmayayımmı diye uzun zamandır düşünüyordum.
Bugün okuduğum ve seyrettiğim haberlerden sonra tereddütlerimi bir kenara bırakarak yazma ihtiyacı duydum.
Ben tuhaf bir insanım!
Öyle yaldızlı, güllü, dallı, boncuklu, elmaslı, mehtaplı, aylı tebrik mesajlarından hoşlanmıyorum,
bilgisayar ile kabeye inen melek görüntülerine inanmıyorum,
photoshop sayesinde arapça 'ALLAH' yazısı şeklinde bükülmüş dallara, ağaçlara inanmıyorum.
Ben Cenab-ı Allah'a inanıyorum, bütün bu 'mucizeler' olmasa da O'na inanıyorum! O'na inanmam için böyle resimlere de, kurgulara da ihtiyaç duymuyorum.
Kabe'nin resmini 100 kere beğenenin sevap işleyip işlemediği hakkında tereddütlerim var, Hatta bir dini paylaşım yapıp ta 'Allah'ını seven beğensin/paylaşsın/dürtsün' gibi laflarla listesinde ki insanları bence taciz etmenin sevap olduğunu düşünmüyorum.
Birde bazen insanın karşısına öyle paylaşımlar çıkıyor ki... 'Gerçekten dinimizde böyle bir şey var mı?' diye soruyor insan kendine... Yani belki iyi niyetle paylaşılıyordur ama hurafe yaymanın, başkalarının dini yanlış öğrenmesini sağlamanın doğru olduğu kanaatinde değilim.
Face karşısında bunlarla ilgilenirken geçirilen zamanı insan içinden bildiği dua ve ayetleri okuyarak geçirse, ölmüş bir yakınına üç İhlas bir Fatiha okusa daha faydalı, daha samimi olacağına inanıyorum.
Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim,...
Facede bu tür paylaşımlar,
eskiden tanımadığımız 'kutlu doğum haftaları',
'Tesadüfen (!)' yılbaşına denk gelen 'Mekke'nin Fethi',...
Ve daha nice böyle eski köye yeni gelen adetler sayesinde
dinimimiz arabeskleştiriliyor.
Dinden nemalanan bir sektör oluştu!
Toplumumuz artık dini böyle bir arabesklik içerisinde yaşarken bakalım 'gavurlar' ne alemde...
ABD Georg Washington Üniversitesi çalışan İran asıllı Prof. Hossein Askari Kur'an-ı Kerim'in insanlara getirdiği manevi değerleri temel alarak bir 'Islamicity İndex' yani binevi bir 'İslami Yaşam Endeksi' hazırlamış.
Bu endekste Kur'an-ı Kerim ve kabul edilmiş İslam fıkıhının, hukuk, ekonomi, siyaset, ticaret gibi konularda ki değerlerinden hareket edilerek, bu değerin en çok ve en hakkını vererek yaşanan ülkelerin sıralamasını yapmış.
İslam ülkelerinin durumuna bakınca sonucun bence şaşırtıcı yanı yok.
Muhammed Abduh'un
"Batı'ya gittim Müslüman göremedim ama İslam'ı gördüm,
Doğu'ya geri döndüm, Müslümanları gördüm ama İslam göremedim."
sözleri ile ifade ettiği durumun bilimsel ve nisbeten objektif hazırlanarak gözler önüne sunan bir çalışma.
Bu endekse göre dünyanın en müslüman ülkesi 'İrlanda'.
İşin asıl ilginç yanı bu endekse göre en 'müslüman' Müslüman ülkenin 33. sırada 'Malezya' olması.
Malezya haricinde ilk 50'e girebilen tek müslüman ülke Küveyt.
Sıralaması 48!
Güney Kıbrıs bile 12. sırada olarak 71. sırada olan Türkiye'nin çok çok önünde!
Yani görünen o ki bizler bir arabesk İslam yaşarken,
Kitabımız Kur'an-ı Kerim ile bize öğrenmemiz için gönderilen değerleri başta batı dünyası olmak üzere 'gavur' toplumlar yaşıyor!
Onlar 'bizim' değerlerimizi yaşaya dursun,
bizde birileri İstanbul'da 'Hilfet Yürüyüşü' yapıyor.
'Dini inancın hür olarak yaşandığı, insanların hür ibadet yapabildikleri toplumlarda' sözkonusu kesmin illa da 'şeriat' diye haykırmasının sebebi ne?
Şimdi konuyu daha derinleştirmeden peşinen söyliyeyim.
Bir kere mevzu bahis gurubun 'şeriat' anlayışı ile benim ki bir değil!
Mevzu bahis gurubun şariat anlayışlarını belki üç aşağı beş yukarı farkla aylardır IŞİD'da görüyoruz.
İnsanlık tarihi boyunca bütün dünyada (maalesef son yıllarda İslam coğrafyasında) "Allah'ın" adına öldrülen insanların sayısının "şeytanın" adına öldürülen insanlardan çok daha fazla olduğu kanaatindeyim.
Hal böyle olunca insanlar ya 'iyi' ve 'kötü' anlayışlarını,
ya da 'Tanrı, Yaratan, Allah' tanımlamalarını değiştirmeliler.
Benim için şeriat adaletin en yücesi, ilahi adalettir!
Birilerinin keyfiyet ve despotluklarını meşrulaştırmak için dinimizi suistimal etmeleri değil!
Şayet niyet despot bir rejimi dinimizi kullanarak meşrulaştırmak değilse,
İslam'ın değerlerinin, bırakın şeriat ve hilafeti, gayrimüslüm toplumlarda daha iyi ve samimi yaşandığı bilimsel olarak tesbit edilen bir zamanda, neden radikal ve dikta bir teokrat toplum yapısı arzulanır?
Cenabı- Allah'ın bize ve aslında her ahlaklı insana farz kıldığı değerleri zorlama olmadan kendi nefsini terbiye ederek yaşıyan bir insan, onu o değerlere zorlayan bir 3. güce ihtiyac duymaz.
Misal olarak;
yoldan geçerken bir evin kapısının açık olduğunu fark eden ahlaklı bir insan, hırsızlığın medeni kanuna göre suç olmadığı bir toplum varsayımında bile, fırsattan istifade ederek eve giripde hırsızlık yapmaz.
Bu düşünceden hareket edersek çıkan sonuç;
inanç ve ibadet hürriyetine sahip toplumlarda illa da herkesin aynı dini algıya göre yaşamasını zorlamanın temelinde, ancak kişinin kendi nefsini terbiye edememiş olması ve bireysel ahlaksızlığı yatmasıdır.
Yani şuur altından;
'Ben o kadar kendime hakim olamayan biriyim ki,
aslında yapmamam gereken,
ama illa da yapmak istediğim her neyse,
herkese yasak olsun ki bende yapmayayım...'
Daha anlaşılır olması için;
Aslında ben o kadar yılbaşı kutlamak istiyorum ki,
takvimi değiştirelim, miladi yılbaşı kalksın kimse kutlayamasın ben de kutlayamayayım.
Bu örnekler aslında gayet masum örnekler,
bunları karşı cinse olan davranışa,
içki, kıyafet ve bir çok başka konuya yaymak mümkün.
Ama sanki hepsinin temelinde aynı yenilmemiş arzu ve hevesler yatıyor gibi.
Zaten kamuya zarar veren davranışlar medeni kanunlarca yasaklanmışken,
zarar vermeyecekleri durumlarda da insanların kişisel hürriyetlerini kısıtlamak neden?
İçki, sigara...
bunlar kişinin kendine ve çevredekilerine zararlıdır.
Toplumu eğitimle bunlardan kurtarabilirsin,
kişilerin haklarını sınırlayarak değil.
Yanlış anlaşılmasın,
burada içkiyi falan meşrulaştırmaya çalışmıyorm.
Kendim kullanmam, hiçte kullanmadım.
Ama bana zarar vermedikleri sürece başkalarının kullanıp kullanmamaları da beni içki konusunda etkilemiyor.
Ben bunun zararlı ve haram olduğuna inanıyorum,
o inancıma görede kendi hür irademle verdiğim kararla kullanmıyorum.
Hepsi bu...
Bunun gibi bir çok örnek bulmak mümkün.
Sonuç olarak;
inanç ve ibadet hürriyeti olan toplumlarda birilerinin illa da teokrat rejime geçme çabalarını ben ancak nefslerini terbiye etmekte çektikleri zorluktan dolayı ve bireysel ahlaksızlıkları yüzünden günahı ve cezayı kamulaştırarak nefslerini terbiye etme mecburiyetinden kurtulma çabası olarak görüyorum.
Mehmet Alp
20 Haziran 2015
Telif Hakkı
© Mehmet Alp
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.