İSLAMCILARDAKİ SİSTEMATİK KADINI DEĞERSİZLEŞTİRME ÇABASI VE ÇOCUK İSTİSMARI
Ülkemizde özellikle Siyasal İslamcıların iktidara gelişi ile çocuk tecavüz ve tacizlerinde inanılmaz bir artış var. İstatistiklerle ne kadar oynanıyor bilemiyorum. Malum enflasyon rakamları gerçeği yansıtmadığını cüzdanlarımızdan biliyoruz. Çocuk istismarında Türkiye'de son 15 yılda neden artış gözlüyoruz?
Kız çocuklarına ilk ve ortaokula gitmesi izni 1858'de verilmişti. Ebe okulu, kız sanat okulu ve kız öğretmen okulu aynı dönemlerde açılmıştı. İlk kadın yazarlar, kadınlara yönelik ilk yayın organları yine o sıralarda açılmıştı. İlk kadın derneği ise savaş yaralılarına yardımcı olmak amacıyla 1867 yılında kuruldu. İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra, kadınların konumlarıyla ilgili bazı önemli gelişmeler daha görüldü. İlk kız lisesi, 1913 yılında istanbul'da açıldı. Halide Edip Adıvar, kadın haklarını savunma derneği'ni (Müdafaa-i Hukuku Nisyan) kurdu. 1914'te bugünkü adıyla Kız Teknik Yüksek Öğretim Okulu öğretime başladı. 1921'de de, fen ve edebiyat fakültelerinde kızlar erkek sınıflarına girdiler.
İktidarın ilk yıllarında zemin hazırlama çalışmaları 4+4+4 eğitim tasarısı ile gün yüzüne çıkmıştı. 8 sene zorunlu eğitimde kız çocukları okuyor ve daha da okumak istiyorlardı. Oysa tarikatlar okumuş kız çocukları istemiyorlardı. Kız çocuğu okur iş sahibi olursa eli para görürse gözü açılıyordu.
Hatırlıyorum İlhan Cihaner savcı iken tarikatlarkız çocuklarının okuma işlerine karışamasın diye ciddi bir mücadele verdiğinden iftiralar atmışlardı.
''Bir tarikatı soruşturmasıyla başladı her şey… 1998'de Şırnak'ın İdil ilçesinde, dönemin 'dokunulmazı' olan JİTEM'i soruşturan Başsavcı İlhan Cihaner, 10 yıl sonra bu dönemin 'dokunulmazı' haline gelen tarikatları mercek altına aldı. Önce İsmailağa Tarikatını, sonra Gülen Cemaati'ni soruşturmaya koyuldu.
Erzincan'da, tarikat medresesinden çekilen telefon hattının ucu, İstanbul'da bir iş adamının evinde ve Ankara'da bakanlık katında çıkınca savaşın 'işaret fişeği' atılmış oldu. Kentte baraj gölünde bulunan mühimmat, Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal eliyle 'darbe' soruşturmasına evrilirken; imzasız ihbarları saf değiştiren muhbirler, şaibeli gizli (!) tanıkları 'suikastçı keneler' izledi. Ve üç ay içerisinde Türkiye'de birçok ilke tanık olundu: Önce, Cihaner'in tarikat soruşturmasında görev alan jandarma istihbaratçılar tutuklandı. Ardından MİT basıldı; devlet, kendi kendisiyle silahlı çatışmanın eşiğinden döndü. Savcı Osman Şanal, 3. Ordu Komutanlığı'nın kapısına kadar geldiğinde, şehrin diğer ucunda tanklar yürüyordu. En son, adliyeye operasyon düzenlenip Cihaner tutuklandı.
Bu, sadece Cihaner'e karşı Şanal'ın, Erzincan'a karşı Erzurum'un savaşından ibaret değildi. Jandarma ve MİT'e karşı polisin, Adalet Bakanlığı'na karşı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun savaşı oldu.
Bu savaşta, tarikatlar 'sivil toplum örgütü' sayıldı, yolsuzluklar 'demokrasi paketine' sokuldu, polis eliyle 'toplumsal barış' sağlandı!''İsmail Saymaz 'ınPostmodern Cihat Tarikat SiyasetAdalet Üçgeninde Erzincan Davası kitabında meraklısı olayın detaylarını bulur.
ÇYDD'nin burs verdiği kız çocuklarını, subayları ayartmak için "fuhuşa" sevk etmekten, "teröristlere burs verildiği" iddiasına kadar yok yoktu Zaman'ın haberlerinde.''
4+4+4 ' e bir çok kadın kuruluşu da karşı çıkmıştı. Tam o aralar yine başka bir Cumhuriyet kadınının kız çocuklarını okuma projesi olan vakfına ve kendisine saldırı vardı. Türkan Saylan ve Çağdaş yaşamı Destekleme deneğine.
''Ergenekon operasyonlarının 12. dalgası ÇYDD'ne vurmuştu. Polis, 13 Nisan 2009'da, sabah saat 05.00'te, o sırada ağır bir kanser tedavisi görmekte olan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Türkan Saylan'ın evine ve 81 adrese baskın yaptı, onlarca kişiyi gözaltına aldı. Saylan, saçları dökülmüş başındaki bandanasıyla battaniyesinin altında evinde olan biteni izlerken saatlerce arama yapan polis bilgisayarlar, CD'ler, DVD'ler ve bulduğu bütün evrakı bir çuvala doldurarak götürdü.
ÇYDD, Ergenekon ve PKK örgütleriyle işbirliği yapmakla suçlanıyordu. Bugün olduğu gibi o gün de "Türk basın kuvvetleri" devreye girmekte gecikmedi. Ardından Saylan, annesi, ÇYDD ile burs verdiği kız çocukları hakkında muazzam bir itibarsızlaştırma, karalama, nefret kampanyası başlatıldı.
Keskin bir laiklik anlayışı ortaya koyan ÇYDD'den rahatsızlık duyan ve bu derneğin çalıştığı eğitim alanında faal olan Gülen Cemaati durumdan vazife çıkarmış, bugün cemaat aleyhinde yapılan yayınlarda sergilenen "ateş ettikten sonra nişan alma" gazeteciliği Zaman'da da icra edilmeye başlanmıştı.
Aynı dönem ordudaki kadın subaylara da karalama ve soruşturmalar yapılıyordu. O dönemNazılıgül Daştanoğlu intihara sürüklendiğinde nasıl üzülüp içim acımıştı. Bugün bile gözlerim doluyor ona yapılan haksızlıkları düşününce.
Nazlıgül Daştanoğlu mobing kurbanıydı. Cinsiyet ayrımcılığı, kurbanıydı. Ama asıl olaySiyasal İslamcıların sistematik yok etme ,itibarsızlaştırma hareketinin bir kurbanı idi.Ordu ile ilişiği kesildikten bir gün sonra intihar etmişti. Düşününnasıl bir psikolojik işkenceye maruz kalmıştı ki bir annegeride bırakacağı çocuğuna rağmen canına kastetmeyesürüklenmişti.
İslamcılar yayın organlarıileseküler ve laik kesime iftiraları ile saldırdılar. Bugünhepsinin ne mal olduğu ortaya çıkmış durumda. Tabi olayları takip eden okuyan kesim farkında. Okumayanlar için hala padişahım çok yaşa ...
Bugün itibari ile43 yaşında bir kadın olarak tüm bunlar yaşanırken üzüntü ve bugünlerin geleceğini bilerek izliyordum. Çaresizce, sesini çıkaranlara hep iftiralar atıldı. Sistemli bir şekilde toplumda saygınlığı olan ve duruma itiraz edebilecek herkes itibarsızlaştırıldı.
Çocuk istismarını önlemeye ve çocukları korumaya ilişkin 6 bakandan oluşan komisyonun bir araya geleceği söylendi. Komisyon karşımıza ne gibi önerilerle çıkacak, bekliyoruz. Ancak bazı maddeler üzerinde ortak karar kılındığı söyleniyor. Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, cezaların bir kısmının ağırlaştırılmasının söz konusu olduğunu aktarırken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayın Kaya ÇİM'lerin yaygınlaştırılacağını söylemişti.
Hükümete yakınlığıyla bilinen Hürriyet Yazarı Abdülkadir Selvi de önceki günkü yazısında bu meseleye değinerek, iyi hal indiriminin kaldırılacağını, çocuk izleme merkezlerinin (ÇİM) sayısının artırılacağını, annelere eğitim verileceğini, rehberlik öğretmenlerin sayısının artırılacağını, istismar davalarına gizlilik getirileceğini, suçların 12 yaş altı ve üstü olmak üzere kademelendirileceğini, failin takibinin yapılacağını belirten 7 madde sıraladı.
Oysa biz biliyoruz ki 18 yaş altı tüm dünyada çocuk olarak tanımlanır. 12 yaş sınırı ne demek ? Nedir bu İslamcıların çocuklarla evlenme , taciz tecavüz etme isteği!
Düşün senin gözün gibi baktığın 13 yaşındaki çocuğuna (tecavüzcüler için kız ya da erkek çocuk çok da fark etmiyor illa kız diye düşünmeyin)bir yabancı zarar veriyor tecavüz ediyor. Sonra devlet ama 12 yaşından büyük rızası varmış diyor. Bir baba , bir anne nasıl katil olmaz söyleyin bana! Ben yasa böyle diyor diye uygulayacak hakimi de, yasayı çıkaracak bakanı da öldürmek isterim. Nasıl benim yavrumu devlet korumaz da tacizciyi korur. Beni korumayan devlete de lanet olsun.
Şimdi dönelim bu 15 senelik siyasal islam iktidar döneminin resmi istatistikler ile çocuk istismarı rakamlarına. Bunlara hafızamda izi kalmış somut örneklerle de destek vermeye çalışacağım.
''Henüz 12'sinde, Mardin'de 28 erkeğin tecavüzüne uğradı.
Hem de bu, bir gün değil, bir hafta değil, tam 7 ay boyunca sürdü...
N. Ç.'nin itirafı üzerine açılan "UTANÇ DAVASI"nda sanık sandalyesi şehrin protokol zirvesi gibiydi:
Kaymakamlık görevlileri, ilköğretim müdürleri, askeri ve mülki erkan...
Küçük kıza boşaltılan köylerde, eski hükümet konağında, hatta kaymakamlıkta tecavüz etmekle suçlanıyorlardı.
Sonra ne olduysa oldu, sanık avukatları davadan çekildi ve tüm sanıklar beraat ettirildi.
Halen çocuk esirgeme kurumu'nda barınan n. Ç., geçen hafta adalet bakanı'na yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Ben daha oyun çağında bir çocuğum. Babam, dedem yaşındaki onlarca adamın tecavüzüne uğradım. Sizden para pul değil, sadece suçluların cezalandırılmasını istiyorum. Beni de bir çocuğunuz kabul edin.
Başka çocukların hayatı kararmasın."
N. Ç., "sağlıklı yeni nesiller" idealinin iflası gibiydi."
Bu kelimeler 2010 senesinde Can Dündar'ın bir yazısından.
N.Ç., Adalet Bakanlığına gönderdiği ve hakkında soruşturma açılmasına neden olan mektupta ise şunları söylüyordu:
"Sayın Bakan... adım N.Ç, 13 yaşındayım. ...7 ay boyunca bana tecavüz ettiler. Bana ve mağdur olmuş bütün genç kızlara bunu yapan suçlulara çok ama çok büyük ceza verilsin istiyoruz. Öyle bir olay kızınızın başına gelse ne düşünürsünüz. Tecavüz lafını duyunca ölmekten başka bir şey düşünmeyeceksiniz ve her gün için için ağlayacaksınız. Öyleyse bizi de bir çocuğunuz olarak kabullenin."
N.Ç avukatlarından birinin kızı oldu.Ne güzel insanmış ki bu 12 yaşındaki kıza sahip çıktı okuttu. N.Ç en son okuduğum bir haberde hukuk okuyordu. Tıpkı dünyadaki benzer deneyimleri yaşayan Linor Abargil gibi Gloria Redall gibi.
Avukat Şahin Antakyalıoğlu:
Cinsel istismar suçları 12 yaş altı ve üstü olmak üzere kademelendirilecek. Ne demek bu? Bunun sonuçları ne olacak? Bir rıza arayışı mı var?
Devlet 'Erken evlilikler meselesinde sıfır tolerans' diyebiliyor mu? Burada önemli olanlardan biri bu. Bizler hâlâ Medeni Kanun'da çocuklar evlenebilir gibi bir mevzuatı koruyoruz. 12 yaş üstü kademelendirilmesi de bununla ilgili. Bunun karşılığı uygulama da şu oluyor; 15 yaşını doldurmuşsa şikayet aranıyor. Ama bu çocuk 15 yaşını doldurmuş olsa bile çocuk; herhangi bir cebir, hile, tehdide maruz kalmış olabilir. Savcılar bunu kolay kolay araştırmıyor. Sadece yaş kriterine bakılıyor. Her gelen istismar vakasında çocuk hakkında sosyal inceleme raporu alınması lazım, ama bu yapılmıyor. Çocuğun hayatının röntgenini çeken bir rapordur bu. Eğitim, sağlık, aile durumu, ihtiyaçları, sorunları... Çocukların gerçek durumu hakkında bilgi sahibi olmak için böyle bir rapor çıkarmak lazım. Ama ne oluyor? Çocuk geliyor. 'Şikayetçi misin' diye soruluyor 'Değilim' deyince tamam diyor. Biraz kurcaladığın zaman ise bambaşka bir hikaye görüyorsun. Anne baba baskısı, evlendirildiği kişi baskısı, fuhuş, erken evlilik... Bunları araştırman lazım o yüzden 5 dakika da tam ve hür iradesi vardır tespiti yapamazsın.
12 yaşın altındakiler için kademelendirme vardı. Ancak Anayasada '18 yaş altındaki her çocuğa karşı işlenen cinsel davranış suçtur' maddesi de var. Kademelendirme erken evlilikleri meşru kılıyor. Burada bir çelişki ortaya çıkıyor.
Yukarıda verdiğim rakamlar Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'nün raporlarına dayanmakta ve 1986 – 2014 yılları arasında Ceza Mahkemelerinde açılan dosya sayısını içermektedir. Ceza yargılamasına aşina olanların bileceği üzere bir suç hakkında birden fazla dosya açılamaz fakat bir dosyada birden fazla suçla ilgili yargılama yapılabilir. Tabloda 2006 yılı öncesi tarihler o dönemde geçerli olan 765 Sayılı TCK'nın 414 ve 415. maddeleri kapsamında açılan davalardır. 2006 yılından itibaren ise 5327 Sayılı TCK'nın 103. maddesi kapsamındaki davalar yer almaktadır. Yine bu tablolarda 15 – 18 yaş aralığındaki çocukların "rıza"ya dayalı birliktelikleri, çocuk evlilikleri, "sözlü – yazılı" istismar olayları yer almamaktadır. Son yıllardaki raporlar daha detaylı olduğu için 2009 – 2014 yılları içinde çocuklara dönük tecavüz (TCK'nın 103/2. Maddesi) olayları ayrıca belirtilebilmiştir. Tablodaki ilk sütunda taciz ve tecavüz olaylarının tamamı yer alırken. İkinci sütundaki rakamlar sadece tecavüz vakalarının sayısını verir.
2008 ve 2009 arasındaki devasa farkın nedeni ilgili kurumun raporlama biçiminin değişmesinden kaynaklanmaktadır. 2009 yılından itibaren dosya kapsamındaki suç sayısı verilirken bunun öncesinde dosya sayısı verilmektedir. Ancak ikinci sütun sayesinde buradaki patlamanın sadece raporlama yönteminden kaynaklanmadığını açıkça görmek de mümkündür. Bu yıllardaki sadece tecavüz vakaları, önceki yıllardaki taciz ve tecavüz vakalarının toplamından fazladır.
Burada verilen rakamlar yalnızca toplumun çocuk düşmanlığını değil aynı zamanda AKP iktidarı dönemindeki tecavüz vakalarındaki açık patlamayı da göstermektedir. Elbette bu sorun karşısında ilk akla gelen cevap, taciz ve tecavüz olaylarının adliyeye yansıma oranlarının artmış olma ihtimalidir. Bu, kısmen kabul edilebilir bir açıklama ancak buradaki tabloyu AKP'li yıllarda cinayet olaylarında görülen patlama ile birlikte düşündüğümüzde daha net bir fikre sahip olabileceğimizi düşünüyorum. Zira cinayet olaylarındaki patlamayı "olayların adliyeye daha çok yansıması" şeklinde açıklamak imkansızdır.
Ve son olarak en önemli konu şudur ki buradaki rakamlar yalnızca adliyelere yansıyan vaka adedini göstermektedir. Çocukların kimseye anlatamadığı, çocukların yakınlarına anlattığı halde bu insanların çeşitli nedenlerle yargıya başvurmadığı binlerce olay, bu rakamlara dahil değildir. Şefkat-Der'in konuyla ilgili raporlarına göre adliyeye yansıyan vakalar özellikle taciz olaylarında ancak yüzde 5 – 10 aralığında kalmaktadır.
Şefkat-Der'in 2010 yılında "Türkiye'nin Yüzleşmekten Çekindiği Acı Gerçek! Türkiye'de Çocuk Cinsel (Seks)Köleliği ve Çocuk Pornografisinde Avrupa'da 1.Dünya'da da TAYLAND'la yarışıyor. YÜZLEŞİN, UTANIN, ÇOCUKLARI KORUYUN!" başlığıyla yayınladığı duyuru da neler olup bittiğini anlamak için yararlı olabilir.
Kaynakça;
http://www.diken.com.tr/utanc-davasinda-utandiran-karar/
http://www.gazetevatan.com/nazligul-ustegmen-in-feto-cu-katilleri-1103417-gundem/
https://www.evrensel.net/haber/346551/uygulama-ayni-kalacaksa-yeni-duzenlemeler-anlamli-degil
https://m.bianet.org/bianet/genclik/125189-n-c-nin-avukati-keskin-hakimler-tecavuze-ortak-oldu
http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/ist_arsiv.html
http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/ISTATISTIKLER/1996/ac_cik.htm
Sayfamızda yayımlanan yazıları kaçırmamanız için yayınımıza abone olun.
Aboneliğinizi istediğiniz zaman sonlandırabilirsiniz.